BKG 20

34 13 8
                                    

-Çınar-


Sesin geldiği yöne bakmamla Duru ile göz göze geldik. Öğrenmemesi gereken bir çok şey öğrenmişti. Salak Çınar! Adamı niye bir kafeye falan çağırmıyorsun ki? Burası konuşmak için hiç de mantıklı bir yer olmamasına rağmen konuşmak için yine de burayı seçmiştim. Tekrardan salak Çınar!


"Duru! Hemen çık dışarı! Kapı dinlemenin ayıp olduğunu öğretmedi mi ailen sana? Pardon ya senin bir ailen yoktu değil mi? Çık hemen dış..." Hasan salağı söylenirken onun sözünü kesme vakti geldiğini anladım. Çünkü çoktan Duru'nun gözleri dolmuştu.


"Hasan! Sen bir konuşmasana kardeşim," dedim dişlerimin arasından. Hasan da benden hep korktuğu için hemen sesini kesti.


"Duru, olay duyduğun gibi değil. İlk önce beni bir dinle. Lütfen."


"Çınar sen ne dinlemesinden bahsediyorsun? Arkamdan iş çevirmişsin bildiğin," dedi gözünden bir yaş akarken. Artık sinirlendiği için mi ağlamıştı yoksa hayal kırıklığından mı anlamamıştım.


"Duru, ne demişler: gördüklerinin hiçbirine duyduklarının yarısına inan. Sen de beni bir dinlesen ölür müsün yahu?" Haklıydım. Hep filmlerdeki ya da dizilerdeki gibi beni dinlemeden gitse boşu boşuna aramız bozulacaktı. Ben sadece yardım etmek istemiştim. Ama tabii o bunu bilmiyordu. Ona acıdığımı falan sanıyordu. Ama ben kimseye acımam. Çünkü onları acınası hale getiren insanların onlara acımasıdır.


Duru derin bir nefes alıp verdi. Gözünden artık yaş akmıyordu ama hala gözleri dolu doluydu.


"Tamam, o zaman burada ne işler dönüyor anlatsın birisi," dedi. Gözleri Hasan ile benim aramda gidip geliyordu.


"Vallahi onu ben de bilmiyorum Duru. BaTek bildiğim seni ilgilendirmediği," dedi Hasan. Bu susmak bilmeyecek miydi yahu?


"Hasan, sen ne zaman susacaksın acaba? Beni sinirlendirmez isen iyi olur," dedim. Duru'dan cesaret alıp bana alttan alttan laf sokuyordu. Duru'nun karşısında ona bir şey yapamayacağımı biliyordu. Bir de bana tip tip bakıyordu ya gözlerini oyasım balıklara yem edesim geliyordu. Ama sinirime yine de hakim olmaya çalıştım.


"Duru, şu an mekan müsait değil. Ben sana söz veriyorum uygun bir günde her şeyi açık açık anlatacağım. Hatta o zaman Derya da gelebilir," dedim şansımı deneyerek. Şu an aramızın bozulması, hayatta en son isteyeceğim şey. Ben ona sadece yardım etmek isterken o her şeyi yanlış anlayıp bana tokat atıp çekip gidebilirdi. Böyle bir şeyin olmasını cidden istemiyordum.


"Niye Çınar? Anlat burada. Ne demek mekan müsait değil? Ahh pardon, senin kırmızı halın eksik," dedi Hasan. Dişlerimi birbirine bastırdım. Şu an onun üstüne atlayıp onu öldüresiye dövebilirdim. Sonra hastaneye götürmesi için başka bir çalışanı çağırabilirdim. Ama yapmadım. Çünkü bu ortalığı daha çok kızıştırır ve Duru'yu ikna etme çabalarımın hepsi boşa gider.


"Hasan! Sus yoksa ben susturacağım şimdi seni. Eğer ben susturursam ömür boyu konuşamazsın. Artık o dilini tekrar mı dikerler bilemem." Gözleri korkuyla açıldı. Sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi bana bakmaya devam etti.





"Hadi ona da tamam Çınar. Ne zaman nerede onu da sen seç bari," dedi Duru bana duygusuz gözlerle bakarken. Derin bir nefes aldım. Bu tür mağazalar pazar günleri kapalı olur düşüncesiyle saat vermeye karar verdim.


"Peki. Pazar günü saat 14.00'de müsait misin?" dedim meraklı çıkan sesimle.


"Yoo müsait değil. Pazar günü de açığız biz," dedi Hasan. Eee yeter ama! Fazla oluyor bu!


"Sana kaç kere daha sus diyeceğim ben? Asabımı bozma Hasan!" derken boğazı ellerimin arasına geçmiş tüm gücümle sıkıyordum.


"Çınar! Saçmalama dur," dedi Duru da korkuyla. Ben de nefret ve öfke ile dolup taşarken Hasan'ı yan tarafa fırlattım. Kıç üstü yere yapıştı. O sırada Duru kolumdan tutmuş beni çekiştiriyordu. Tabii pek bir işe yaradığı söylenemez. Ayakları kayıyor buna rağmen beni çekiştirmeye devam ediyordu. En son dayanamayıp Duru'ya gülmeye başladım. Deli görmüş gibi bana bakmaya devam edince daha çok güldüm. Kahkahalarım odada yankılanıyordu.


"Çınar? Sanırım psikologa falan gitsen iyi olur," dedi çekingen bir tavırla. Bu kız beni güldürmeyi başarıyordu. Artık gülmekten karnım ağrımaya başlamıştı. Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştım.


"Tamam, üzgünüm. Sadece... ya da neyse boş verin. Pazar günü seni alırım," dedim.


"Tamam, ben gidiyorum. Senden korkmaya başladım," dedi Duru beni işaret parmağı ile göstererek. Sonra kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Ben de peşinden gittim.


"Hey, Duru!"


"Efendim Çınar."


"Ben... şey özür dilerim. Sadece yardım etmek istemiştim."

Bir Kış GünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin