BKG 25

33 10 7
                                    

Derin'in ölümünün üstünden yaklaşık bir hafta geçti. O günler içerisinde okula gitmemiştik. Ama yarın kesin gitmemiz gerekiyordu. Yoksa devamsızlıktan kalacaktık. Yatakta örtüyü üzerime kadar çekmiş tavanı izliyordum. Kızlar ise uyuyordu hala. En son dayanamayıp çıktım yataktan. Kendime bir bardak su doldurup yavaş yavaş içtim. Bardağı yerine koyarken fazla ses çıkardığım için Deniz yatağında korkuyla zıpladı.

"O ses de neydi?" dedi gözlerini ovuştururken.

"Bardaktan geldi. Biraz sert koydum." Kafasını anladım dercesine salladı ve geri yattı. Ben de derin bir nefes alıp yatağıma geri yattım. Örtüyü üzerime üşengeç hareketlerle çekerken kapı pat diye açıldı. İçeri Cavidan Hanım girdi.

"Hadi kalk kalk kalk! Yeter artık uyuduğunuz," dedi ellerini bizi uyandırmak için çırparken. İçimden 'Acaba ne istiyor yine?' diye geçirdim. Ama içimden işte dışardan söylemeye dilim varmıyordu.

"Cavidan Hanım? Bir şey mi oldu?" diye sordu Deniz. Derya ise hâlâ yatıyordu. İstemsizce gözlerim Derin'in yatağına kaydı. Bomboştu orası. Yatağın üstünde onun fotoğrafı etrafı ise bir kaç gülle kaplıydı. Cavidan Hanım sesiyle tüm dikkati üstüne topladığı için gözlerimi o yataktan çekmek zorunda kaldım.

"Yeni oda arkadaşınıza merhaba deyin," dedi mutlulukla gülümserken.

"Ne?!" diye ortak bir tepki verdik kızlarla. İçeri sarışın bir kız girdi. Yaşı bizimkine yakındı. Kız utangaç tavırlarla Cavidan Hanımın arkasında duruyordu. Gözlerini, odada gezdirdikten sonra Derin'in yatağında sabitledi. Sonra sanki yanlış bir şey görmüş gibi aşağı eğdi kafasını.

"Dilan, bunlar yeni oda arkadaşın. Kızlar bu da Dilan. Yeni oda arkadaşınız," dedi ve kapıyı kapattı.

"Merhaba Dilan. Ben Duru."

"Ben de Deniz."

"Derya," dedik hepimiz kızla tokalaşırken.

"Memnun oldum kızlar," dedi masum bir gülümsemeyle.

"Biz de," dedik yine ortak hareket ederek.

"Şöyle gelmez misin?" diyerek yanımı gösterdim. Yine utanarak geldi yanıma ve yatağın ucuna oturdu rahatsızlık vermek istemez gibi.

"O kim?" diye bir soru yöneltti Derin'in fotoğrafını göstererek. Kızlarla göz göze geldik. Sonra ikisi de ben anlatamam dercesine kafasını eğerek gözlerini kaçırdılar. Anlatmak da bana kaldı böylece.

"O... bizim kardeşimizdi. Yaklaşık bir hafta önce öldü. Trafik kazası..." dedim zorlukla. Gözlerim dolmuştu yine. Kızlara baktığımda omların da benden farklı olmadığını gördüm.

"Başınız sağ olsun," dedi suratını asarken. Teşekkür edercesine kafa salladık hepimiz.

"Ee? Senin hikayen ne?" diye sordu Derya. Uzun zamandır sessizdi o. Ama sonra ayıp olmasın diye konuşmaya karar vermiş olmalıydı.

"Zengin bir ailenin kızıydım. Çok çok zengin değildik ama rahat yaşıyorduk işte. Sonra babam... kalp krizi geçirdi," derken gözleri doldu. Bir damla yaş yaktı yanağından.

"Annem de... dayanamadı olanlara. Onu da kaybettim," dedi ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Ben bir bardak su doldurup uzattım ona. Kızlar ise yanına gelip akan gözyaşlarını silmeye çalışıyorlardı.

"Kardeşim... kardeşim ise... erkek diye... başka yurda verdiler. Nerede bilmiyorum." Suyu elimden alıp sanki daha fazla ağlamak istemiyormuş gibi içti. Belki de içinden diyordu 'Sus! Ağlama artık!" diye. Azarlıyordur belki de. Suyu bitirdikten sonra bardağı yine bana uzattı. Yerine geri koyup tekrar önüme döndüm. Dilan'a peçete uzatmıştı kızlardan biri. Gözyaşlarını onunla siliyordu.

"Tamam sakin ol. Ağlama artık," dedi Deniz kızın sırtını ovarken. Kız, birbirine yapışan uzun kirpiklerini ayırmak için gözlerini kocaman açtı. Sonra da ellerini yüzüne götürüp hafifçe çekiştirdi suratını.

"Peki sizin hikayeniz?" diye bir soru yöneltti.

Bizim hikayemiz; işte bir avuç bebeğin köşelere, konteynırlara, banklara falan bırakılmasıydı. Sonra da hepimizi tıkdıkları odada yaşamaya çalışmamızdı. Bizim hikayemiz buydu. Mantıklı bir açıklaması hiç olmamıştı. Neden yaşadığımızı bilmeden sebepsizce yaşamıştık biz. Hala da yaşıyorduk.

Bir Kış GünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin