BKG 24

38 8 10
                                    

Doktorun söyledikleri hala kulağımda çınlıyordu: Başınız sağ olsun.

Derin'imiz ölmüştü yani. Her ne kadar beklenmedik olsa da hepimiz bir gün öleceğiz. Sadece onunki biraz erken olmuştu. 

Bugün cenazesi vardı kardeşimizin. Herkesin gözleri kıpkırmızı kalmıştı hem ağlamaktan hem uykusuzluktan. Artık üç kişi kaldığımız odada herkes yataklarında bağdaş kurarak oturmuş sessizce yeri izliyordu. Arada bir Cavidan Hanım ve Emel Hanım yanımıza geliyorlardı bizi kontrol etmek için. Üzüntüden psikolojisi bozuk insanlar gibi davrandığımız için kendimize bir şey yapmamızdan korkuyorlardı. Arada bir de yiyecek içecek getiriyorlardı. 


Kapı tıklandı üç kez. İçeri yine alışık olduğumuz simanın sahibi Emel Hanım girdi. 


"Kızlar, hadi hazırlanın. Namaz kılınacak oradan da mezarlığa gideceğiz. Lütfen toparlanmaya çalışın. Eğer Derin si..." Deniz hıçkırarak ağlamaya başlayınca Emel Hanımın sözü kesildi. İçimde tuttuğum gözyaşlarımdan biri Deniz'i görünce dayanamayıp aktı yanaklarımdan aşağı usulca. 


"sizi böyle görseydi. Kendinize gelmenizi söylerdi. Acınızı anlıyorum ama bu kadar yıpratmayın kendinizi. Sonuçta siz ağladıkça o sizi hissediyor ve canı yanıyor."


Elimin tersiyle sildim hemen gözyaşlarımı. Sürekli burnumu çeker olmuştum ağlamaktan. Aynı şekilde Derya ve Deniz de öyle. Artık hiçbirimiz acı çekmek istemiyorduk. Ama yersiz olan her şey canımızı yakıyordu. Emel Hanım da o sırada kimseden ses çıkmayınca kapıyı yavaşça kapattı ve çıktı odadan.


"Kızlar, hadi giyinelim olur mu? Derin'imizi bekletmeyelim. Onu uğurlamamız gerekiyor," dedi Deniz fazla duygusala  bağlamış bir ses tonuyla. Bir yandan haklıydı ama. Giyinmemiz gerekiyordu. Cevap vermeden kalktım ayağa ve üstüme giyecek bir şeyler aramak için dolabın önüne geçtim. Derin bir nefes alıp açtım kapağı. 


"Siyah giyinmenizi tavsiye ederim. Ortama uygun olur," dedi Derya burun çekişlerinin arasından. Onun dediği gibi yaptım ben de. Giyindikten sonra Deniz ve Derya da giyinmek için kalktı yerlerinden. Onlar giyinirken içeri yine Emel Hanım girdi. 


"Bunları size getirdim," dedi elindekileri göstererek. Onun da gözlerinin dolu dolu olduğunu o an fark ettim. Şu hayatta sevgisinin gerçek olduğuna inandığım kişilerden birisiydi Emel Hanım. Hoş, bizi sevdiğine inandığım üç kişi vardı hayatımızda zaten ya neyse. 


Eşarpları Derin'in yatağının üstüne bırakıp özür dileyen bakışlarla dışarı çıktı. Üşengeç adımlarımla gittim eşarpların üstünde sessizce durduğu yatağa. Elime eşarplardan birini alırken yatağa oturdum. O sırada Derin'in parfümünün kokusu geldi burnuma. İstemsizce tekrardan gözlerim doldu ve yine ağlamaya başladım. Deniz ve Derya da üstlerini giyindikten sonra yanıma geldiler. Onlar da yatağa bıraktılar kendilerini.


"Hala o gibi kokuyor. Deniz, Duru... bu yatağa ondan başkası yatmasın olur mu?"


"Olur be kuzum," dedik aynı anda Deniz ile. Bir kaç gün öncesine kadar birbirimize bakıp gülümsemiş olurduk buna. Ama şu anda sadece birbirimize baktık. Tebessüm bile edemiyorduk.   Sessizce yatakta oturmaya devam ettik. Bizi beklediklerini fark edip ayağa kalktım.


"Hadi artık. Bizi bekliyorlar. Derin bizi bekliyor gitmemiz gerek," dedim hiç de gitmek istemediğini belli eden sesimle. Onların cevap vermesini beklemeden eşarbı başıma dolayıp kapıdan çıktım. Onlar da kısa bir süre sonra bana yetiştiler. Bahçeye çıktığımızda Emel Hanım merdivenlerin önünde bizi bekliyordu. 


"Nerede kaldınız? Geç kalacağız hızlı olmazsak."


"Giyecek bir şey bulamadık," dedi Derya aslında yalan söyleyerek. Anladım dercesine kafa salladı Emel Hanım da. Sonra onu takip etmeye başladık. Yurdun önüne park edilmiş arabasına bindi. Bizden peşinden tabii. Yol boyu kimse konuşmadı. Yurdun yakınındaki camide kılınacaktı namaz. Oradan da istikamet mezarlıktı.


Okuldan bir kaç öğretmen ve müdür, yurttan ise Derin'i tanıyan tanımayan bir çok kişi gelmişti. Çocuklar ise yurtta kalmıştı. Yaşıtlarımız ortamın en küçüğüydü yani. 


Erkekler önde kadınlar ve kızlar arkada durmuş cenaze namazını sessizce kılıyordu. Arada bir benden veya kızlardan gelen hıçkırık ve ağlama seslerini saymazsak sessiz bir ortam denebilirdi. Namaz kılındıktan sonra tabutu cenaze aracına koydular. Biz de Emel Hanımın arabasına bindik. Cenaze yola çıkınca biz de peşinden takip ettik onu. Öğretmenlerden bir kaçı olduğunu tahmin ettiğim üç beş araba da bizi takip ediyordu. 


Mezarlığa varınca Derin için kazılmış yere gittik. Tabutu yavaşça yerleştirdiler o soğuk ve rutubetli çukura. Derin'in çıplak bedeni geceleri o soğuk ve rutubetli yerde üşüyecekti ama biz sessiz, sakin ve sıcak odamızda yumuşak sayılabilecek yataklarımızda yatıyor olacaktık. Birden Derin'in yerinde ben olmayı diledim ama çoktan onun üstüne toprak atmaya başlamışlardı. 


"Ben yapmak istiyorum," dedim birden. Aklımın ucundan böyle bir şey geçmezken ağzımdan çıkıvermişti.


"Ben veda etmek istiyorum ona. Biz uğurlamalıyız," diye sözüme devam ettim kızları gösterirken. Toprağı atan adam durup ilk bize sonra da Emel Hanıma baktı. Kızlar olarak biz de Emel Hanıma baktık. Onaylarcasına kafa salladı adama. Adam da elindeki küreği bana verdi ve bir kaç kürek daha getirmek için gitti. Ben toprağı beceriksizce atmaya başladım kardeşimin üstüne. Yaşlar yine usulca akmaya başladı gözlerimden. Kızlar da küreklerine kavuşunca bana yardıma başladılar hemen.


Bir yanım onun genç yaşta gitmesine üzülürken diğer yanım onun adına seviniyordu. Allah, kötülüklerle dolu bu dünyadan onu çekip almıştı yanına. Bize de ona veda etmek kalıyordu:


Güle güle kardeşim. Huzur içinde yat.

Bir Kış GünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin