48 Hours: '4. Bölüm'

421 102 101
                                    

Bundan sonraki bölüm uzun ama ondan sonraki 2-3 bölüm kısa, o yüzden o bölümleri haftaya atacağım yani haftaya 3 bölüm olacak muhtemelen. Bu yüzden bu bölümü de erkenden atıyorum.

Bu arada artık hepsine parantez geçmek istemiyorum bu konuda, bir sorunun sonuna nokta koymuşsam, o sorunun cevabının bilinen ve bir cevap almak için sorulmayan, daha çok cümle gibi ifade edilen bir soru olduğunu aklınızda bulundurun. Ficte bu tarz şeyler çok var çünkü~

***

Kabul etmeliydim ki, bu şimdiye kadarki yaptığım az sayıdaki misillemelerden biriydi. Bununla birlikte, misilleme olarak yanlış bir tercihti, nihai bir felâketle sonuçlandı.

"Tao." dedi Luhan birkaç saniyelik sessizliğin ardından kafasını kaldırırken.

Tao iki saniye donup kaldıktan sonra yerinden sıçradı. "Tanrım, Luhan niye sinirini benden çıkarıyorsun!"

"Öfkemi senden çıkarmıyorum." Tam bu noktada, ev, Çinli iletişim platformu haline döndü, geri kalanlar konuşmaların ne anlama geldiğini çözmeye çalışan aptallara benziyorlardı. Bununla birlikte, en başında Jongin'in Luhan'i seçmesinden itibaren, Chanyeol'ün ağzı hiç kapanmadığından, olanları tahmin etmek çok da zor değil gibiydi.

Luhan Tao'ya bakmak için kafasını kaldırdı. "Seni seçmek için kendi sebeplerim var."

"Katılmıyorum!" Tao'nun yüzü domatese dönmüştü.

"Keyfi olarak istediğiniz hiçbir şeyi yapmıyorum! Sikeyim, bu oyunu daha fazla oynamayacağım!"

Luhan, her zamanki kişiliğine ters düşecek bir şekilde rahatsızca tepki verdi. Tao ile aynı anda konuşuyordu. Tüm Koreli üyeler korku içinde kavga eden diğer iki üyeye bakıyorlardı. Kyungsoo, Junmyeon onu nazikçe Tao'nun arkasından çekerken, onların ne konuştuğunu sordu. Baekhyun'un, o ikisi arasında gidip gelirken şaşı olan gözleri dolmuştu ve Chanyeol onu bu halde izlerken rahatsız olmuşa benziyordu, muhtemelen ilk onu seçmediği için pişmanlık duyuyordu. Şu anki durum ne kontrol edilebilir ne de tahmin edilebilirdi.

"Luhan..." Yixing yavaşça seslendi. Luhan en sonunda kavgayı kesti. Tao kırmızı parlak boynuyla bana baktı, sanki benden gelecek bir kelime bekliyordu.

Tao ile birlikte grup muhtemelen kazanacaktı, iç geçirdim, muhtemelen Tao ile aynı şeyleri düşünüyorduk.

"Biri seni seçtiyse, sadece yanına git." dedim ona Korece ve soğuk bir ses tonuyla. "Hayatla ilgili çok sabırsız değil misin sence de."

Tao bana kızarık gözleriyle bakarken, diğerlerinin yüzünde garip bir ifade vardı. Ama bunun bir önemi yoktu, hayatım boyunca her daim garip atmosferlerden sakınmayı başarmıştım.

Uzun ince bacaklarıyla bana doğru yürüdü. "Bunu düzgünce düşündün mü?"

"Düşünebilecek bir konumda değilim." Ona rahatça baktım ve ardından Çince konuşmasına aldırmayıp kendi konuşmama Korece devam etmeden önce göz kontağı kurmamak için kafamı yere indirdim. "Bana bu kadar bağlı kalmayı bırak, uzun süredir beni rahatsız ediyorsun."

48 Hours | EXO [Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin