48 Hours: '18. Bölüm'

251 80 51
                                    

Boş bir kafayla yatak odasından çıktım, salonda büyük bir kargaşa yaşanmış gibi duruyordu. Bu aksiyon sahnesini hangi dakikasından itibaren izlemeye başlamıştım bilmiyorum, tek bildiğim Yixing'in çoktan burnunun yaralanmış, yüzünün şişmiş oluşuydu. Kıyafetleri parçalanmıştı ve Kim Jongin ile kanepeden merdivenlere, merdivenlerden aşağıya doğru giden bir rotada kavga ediyordu. Çıkıp geldiğimde bir saniye için bana baktı ve bu dikkatsizliği yüzünden onu tekmeleyerek yerde sürükleyen Jongin'den bir yumruk kazandı. Yixing aşırı dayak yemiş yavru bir köpeğe benziyordu ama şaşırtıcı bir şekilde Jongin'i bir eliyle yere doğru yuvarlayıp mıhlamayı ve ötekiyle de boğazını yakalamayı başardı.

Daha önce dediğim gibi, o hep böyle biri olmuştu, vazgeçtiğini düşündüğünüz anda, o yolu yavaş yavaş da olsa çabalayarak aşar ve size hâlâ hayatta olduğunu hatırlatırdı.

Mutfağa koşup dolabı hızla açarak, Chanyeol'ün daha önce bacanın tepesindeki camı kırmaya çalışırken kullandığı kızartma tavasını kaptım ve ikisinin dövüştüğü yere geri döndüm.

Yixing "Dikkatli ol!" diye bağıramadan hemen önce çoktan yerdeki beyaz halata takılmıştım, o aptal, tanıdık halata. Kafamı hafifçe geriye doğru döndürdüm, aniden kafamın neredeyse patladığını hissettim; kafamın içinde büyük bir ses hissedecek kadar ağır bir darbeydi bu. Kanla karışık alkolün alnımdan aşağıya doğru aktığını ve tüm bedenimi ıslattığını hissettim. Gözlerimi tekrar açtığımda, Luhan'ın ayakta, önümde bir gaz lambası ve çakmakla durduğunu gördüm. Bana bakıyordu, tıpkı kafayı sıyırmış bir şeytan gibi.

Sol kulağım, Yixing "Luhan!!" diye bağırdığında adeta şoka uğradı.

Hafızam diğer sesleri maskeledi, sanırım Luhan da aynı durumdaydı çünkü tam olarak Yixing'e dönüp, "Yixing?" demişti.

Bir sonraki an, Yixing Luhan'ı yere indirdi, ışık kaynağı en az iki metre öteye doğru savruldu. Kim Jongin Yixing'i arkasına geçip boynundan yakalayarak sürükledi; yerden rastgele kırık bir şişe aldı ve onu şahdamarına yakın bir yerde tuttu.

"Yixing!" Luhan içgüdüsel olarak haykırdı. "Dokunma ona! Yara almaması lazım!" Yarı diz çöktüğü yerden kalkıp ona yardım eli uzatmaya çalışırken konuştu.

"Yaklaşma!" diye bağırdı Jongin ona doğru.

"Sen de yaklaşma!" Yanına yaklaşmaya çalışan bana bakarak gergince bağırdı, Yixing'i yavaş yavaş geriye doğru çekiyordu.

"Chanyeol!" Yatak odasının oraya doğru seslendi, cevap gelmiyordu...

"Chanyeol neredesin?!" Hâlâ cevap alma umuduyla çaresizce seslendi.

Kim Jongin'in gözyaşları yüzünü ıslatırken üçümüze birden baktı ve sordu, "Chanyeol nerede?"

Chanyeol ölmüştü ama ona söylemeye cesaret edemedim. Bu ikiye ikilik bir durumdu, Yixing ölecekti... Kafamı eğdim ve sessiz kaldım, Luhan dönüp bana baktı, muhtemelen bir şeyler düşünüyordu.

"Chanyeol'ü öldürdün mü?" diye sordu bana sakin bir sesle, Çince olarak. Kısık sesle kekeledim, "Bilmiyorum... Yatak odasındaki dolapta şu an." Luhan döndü ve kısaca yatak odasına baktı. Kalbinin derinliklerinde bir yerde çoktan alması gereken cevabı almıştı.

Diğer taraftan, Yixing, bana veda edermiş gibi hafifçe gülümsedi.

Kim Jongin, korku içinde, diyalog dışı bırakılan tek kişi olduğunu fark ederek, Çince konuşmamızı izledi. "Luhan..." Sesi titriyordu. "Siz çocuklar ne konuşuyorsunuz... Chanyeol nerede?...."

Luhan'a yalvaran gözlerle baktım ama o, benden tarafa bakmıyordu.

Pencereden dışarıya sakince baktı, dudağının köşesi düşüncelerinin içinde kaybolduğunu berlitircesine hafifçe kıvrılmıştı. Bu aslında basit bir soru değildi, kendine sorduğu bir soruydu.

"Chanyeol, o..." Luhan, Jongin ve Yixing'e yaklaşırken gülümsedi. "Birkaç bardak içki içti ve sonra sızıp kaldı." Elindeki kırık cam parçasını almak üzere Jongin'e doğru ilerlerken konuştu.

Jongin ona baktı, gözleri kırılgan ve inançlı hale gelmişti. "Gerçekten mi?" diye fısıldadı.

"Evet, gerçekten." Luhan gülümseyerek kafasını salladı,kırık şişeyi yavaşça aldı, nazikçe Yixing'i onun kollarından uzaklaştırdı ve bana yolladı. "Bir süre sonra uyanır."

Luhan Jongin'e sarılıp sırtını sıvazladı, Yixing'i hemen arkama sakladım, Jongin Luhan'ın gömleğini sıkıca tutarak bir çocuk gibi hıçkırıyordu.

Ağır yağmurlu bir sabahtı, dördümüz birden eşyaları kırılmış salonda oturuyor, hayatımızın en karmaşık kararını vermeye çalışıyorduk.

Herkes kendini suçluyordu çünkü cevap çoktan ölen diğerlerinin kanında gizliydi.

Tıpkı, dans makinesinin zeminine ayak basan Sehun gibi, bu onun cevabıydı.

Tıpkı, sürekli arkadaşları tarafından aldatılan Tao gibi, bu onun cevabıydı.

Tıpkı, bana yalnızca şok içinde bakan ama direnmeyen Chanyeol gibi, bu onun cevabıydı.

Tıpkı, kızartma tavasını alıp Kim Jongin'in üzerine yürüyen ben gibi, bu benim cevabımdı.

Tıpkı, beni gören ama gözlerini kapatıp sessiz kalan Luhan gibi, bu onun Kim Jongin için seçtiği cevaptı, aynı zamanda Yixing ve benim için seçtiği cevap, hatta aynı zamanda, kendisi için seçtiği cevaptı.

Kolum hafifçe havaya kalktı ama sonra hemen düştü, Jongin bana bakmak için döndü, bir el omzumu tutarken, öteki sıkıca kıyafetlerimi kavradı.

Gözlerimi kapadım ve onu sertçe yere ittim, çaresiz gözleri açıktı, muhtemelen, kısa yaşantısında deneyimlediği tüm o yenilmez kavgalar geçiyordu önünden. Bu onun tek mağlubiyeti olmalıydı, son mağlubiyeti.

Luhan, Jongin'in nabzı durana kadar yerde diz çöktü. İsteksiz bir şekilde elleriyle onun açık gözlerini kapatırken, "Dinlen." dedi ve ayağa kalkıp Yixing'le benim aramdan yürüyüp geçti.

"Kaybettim." dedi.

***

Luhan'ın Yixing'e bir zaaf durumu var ortada, Sehun'un ölmesine bile göz yumdu ama muhtemelen Yixing'inkine katlanamayacağı için, Kris'in Jongin'i öldürmesine göz yumdu. Hani kafası karışanlar olur diye minik bir açıklama şeyi olsun bu da.

48 Hours | EXO [Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin