48 Hours: '16. Bölüm'

284 82 111
                                    

Bu arada söylemem lazım adam neye benziyor pek bilmiyorum ama bu yazar beni şu psikiyatrist ile Kris'i shiplemeye itiyor snsnjssj Bir de zaten bu doktor amcamızın Kris'e biraz taktığı bariz belli.

***

Kaderimi ve çoktan sona ermiş bu davayla, altın sarısı saçlı oğlanla olan ilgisini düşünüyordum. Ofisin uzun koridoru boyunca yürüdüm, yanında durduğum duvara elimdeki dosyayı hafifçe vurdum. Her şey çoktan bitmişti; ama bana bitmemiş gibi geliyordu işte.

Ama hayat dediğin de böyle bir şeydi zaten.

Bazen, insanların arasındaki kader çok değişik oluyordu. Gün içinde çeşitli şeylerle meşgul olmama rağmen, hâlâ ara ara, arabayla eve dönerken, iş sebebiyle birkaç kez gördüğüm o oğlanı düşünüyordum. Yere döktüğü çayı hatırlıyordum; bazen anılarımın arasından bir sıcaklık patlıyordu ve hatıralarımın parçaları beynime sürekli baskı yaparak beni stres altına sokuyordu.

Bunun normal olmadığını fark edip, bir bara giderek kendime bir partner bulmanın iyi bir çözüm yolu olacağını düşünmeye başlamıştım.

Eve giderken, oğlanın grubunun geçmiş videolarına ve bilgilerine bakmaya başladım.

Doğal olarak, o standart bir liderdi; grubunun adını söyleyip, albümdeki şarkıları açıklayıp detaylandırmak adına sıkıntılar çeken ve bazen üyelere karşı bir ebeveyn gibi davranan. Luhan ve Yixing'in yüzlerini açıkça ilk kez tanıdım. Sıklıkla birlikte takılıyorlardı; birbirleriyle dalaştıkları ve çevrelerindeki insanlara rahatsızlık verdikleri için Kris onları sürekli biraz hayal kırıklığı biraz da memnuniyetle izliyordu.

Park Chanyeol beklediğimden daha da uzun boyluydu; ses tonu tahmin ettiğimden çok daha farklıydı. Bu çocuk duygularını kolayca ifade eden biriydi ve psikolojik açıdan bakarsak, Kris ile ikisi birbirine tamamen zıttı. Bununla birlikte, Kris'in onu çok sevdiği açıktı, gözlerine bakarkenki ifadesinden belli oluyordu bu.

Chanyeol'ün bakışları ise sadece iki duygu taşıyordu; imrenme ve kıskançlık.

Bu videoları bir daha hiç izlemeyeceğini umuyordum.

O kaçınılmaz günde, sekreterimden beklenmedik bir çağrı geldiğinde ofisteki sandalyeme yerleşmek üzereydim. "Federal Büro'dan. Sizi tanıdığını ve bu yüzden randevuya ihtiyaç olmadığını söylüyor." Sekreterime hemen onu içeri yollamasını söyledim. Kapıyı açtıktan sonra, David'i önümde gülümseyip dururken buldum ve bu beni tamamen şaşkına çevirdi. Kimsenin gölgesini dahi göremeyecek kadar meşgul olan David, ofisime gelmişti.

"Beni şaşırttınız, Dedektif." Çattığım kaşlarımı geri düzelttim ve en sonunda kalbimi tekrar hissetmeye başladım. "Kişisel hayatım biraz karışık olsa da, yine de yasadışı olana kadar o kadar da ciddi sayılmaz." (Hani tutuklamaya mı geldin hayrola der gibi.) Hiçbir şey söylemeden oturdu, gülümsemesi hâlâ yüzündeydi, bakışları saçlarımı diken diken ediyordu.

"Oh, Tanrım." dedim. "Kayak gezisini iptal ettiysen bile, bana bu şekilde bakman gerekmiyor." (İlk bölümlere gidiyoruz. David, şakayla karışık bu çocuğu konuşturursan seni Kanada'ya kayak gezisine götüreceğim demişti. Oraya gönderme yapıyor.)

48 Hours | EXO [Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin