Bölüm 3

6.4K 434 157
                                    

Menüyü göğsüme bastırarak, yine sorusunu cevapsız bırakıp, koridora doğru ilerledim. Arkamdan sandalyenin geri çekilme sesini duydum.

Eğer karıştırmadıysam, bu çocuk, dün çarpıştığım çocuktu. Dün geceden sonra hemen bu sabah  onunla karşılaşmam tesadüf olabilir miydi? Neden hep adımı soruyordu? Biriyle mi  karıştırıyordu?

Koridora girmişken, yine adım sesleri duydum. Hadi ama yoksa dün geceden sonra paranoyak falan mı olmuştum? Hayali sesler mi duyuyordum yoksa?

Biri kolumu tutunca menü elimden düştü. Kolumu kimin tuttuğuna baktığımda bugün, bu çocukla, üçüncü göz göze gelişimi yaşamış oldum.  Yine her zamanki gibi bakışlarımı kaçırdım.

"Sana bir soru sordum." Adımı neden bu kadar çok merak ediyordu? Onu daha önce gördüğümü sanmıyordum, tabii dün gece hariç.

"Bırakır mısınız, beyefendi?" Kolumdaki ellerine bakarak sordum.

"Adın ne dedim!" Dişlerinin arasından konuşması iyice beni korkutmuştu. 

"Bakın, beni kim ile karıştırıyorsunuz bilmiyorum, fakat sizi hayatımda ilk defa gördüğüme yemin edebilirim. Şimdi, müsaadenizle siparişinizi getireceğim." Arkasındaki duvara bakarak konuşmuştum. Yine uzun zaman sonra ilk kez başka bir erkekle bu kadar uzun süre konuşmuştum. Kolumu çekip, menüye uzandım. 

Tekrar kolumu tuttu. 

"Dokunmayın bana!" Aniden bağırmamla kolumu daha çok sıktı.

"Neden yüzüme bakmıyorsun? Ya da tiksinirmiş gibi davranıyorsun?!" O da tiksinirmiş gibi tuttuğu kolumu itti.

"Hey, Joohyun-ah. Nerede kaldın?" Bayan Kim mutfak kapısından seslendi.

"Ş-şey beyefendi tuvaleti sordu da." 

"Menü neden yerde? Beyefendinin siparişini almışsındır umarım?" Tek kaşını sorgulayıcı bir şekilde kaldırdı. Siparişi almadığımı sanıyordu. Bu kadar rahat konuşmasından çocuğun şimdiye kadar gitmiş olduğunu düşünerek derin bir nefes aldım.

"Elimden kaymış işte. Hem siparişi de aldım." Güven verici bir şekilde gülümsedim. Kafasıyla onaylayarak tekrar mutfağa girdi.

Arkamı dönüp, menüyü alacakken gördüğüm bedenle ne yapacağımı şaşırdım. Gittiğini sanmıştım.

"Ondan neden gözlerini kaçırmıyorsun ya da tiksinir gibi bakmıyorsun? Daha da önemlisi neden ona gülümsüyorsun da bana gülümsemiyorsun?" Kısık gözlerle ve kısık sesle sordu. Ardından bana doğru bir adım attı. Geriye doğru bir adım atacakken, eliyle dur işareti yaptı. 

"Ama ben de eğer Min Yoongi isem, bu işin peşini bırakmam," Gözlerini üzerimde gezdirdikten sonra devam etti. "Joohyun-ah."

Sonra arkasını dönüp, koridordan çıktı. Ben de bir türlü alamadığım menüyü alarak, mutfağa girdim ve siparişi söyledim. Bu işin peşini bırakmayacağını söylerken neyi kastetmişti? Eski kız arkadaşına falan mı benzetiyordu? Bakışları ve hareketleri son derece ürkütücüydü. En iyisi siparişini götürürken durumu açıklamaktı.

Sipariş hazır olduğunda müşterilerin bulunduğu salona ilerledim. Ama masası boştu. Belki masa değiştirmiştir diye tüm salona baktım, fakat yoktu. Nasıl kurtulacaktım şimdi bu çocuktan? Psikopat falan değildir umarım.

-

Kafedeki çocuk dünkü olaylardan sonra bugün kafeye gelmemişti.

Bayan Kimê başımla selam verdikten sonrae şemsiyemi alarak kafeden çıkıp, eve doğru yol aldım. 

Birden telefonum titrediğinde şemsiyemi öbür elime alıp, telefonu cebimden çıkardım. Bilinmeyen numaraydı. Şemsiyeye daha çok sarılıp, aramayı cevapladım.

"Alo?"

"Merhaba. Bae Joohyun ile mi görüşüyorum?" Yaşlı bir bayan sesi geliyordu ve hoş bir tınısı vardı.

"Iııı...evet de siz kimsiniz, tanıyamadım?" Annemin eski arkadaşlarından mıydı yoksa?

"Ben Min Wonsuk, kızım. Özel öğretmenlik yapıyorsun, değil mi? 

"Evet?" Eğer yoksul ailelerden ise dolu olduğumu söyleyecektim. Biraz dinlenmeye ihtiyacım olduğunu düşünüyordum.

"Benim bir erkek torunum var, altı yaşında. Ona özel öğretmenlik yapar mısın, diye sormak aramıştım. Para mühim değil. İyi bir öğretmen olduğunu duymuştum."

 Tanrım! Yağmur dansı yapacaktım şimdi. Belki buradan aldığım ücretle bu mahalleden taşınabilirdik. Ama, bir sorun vardı.

"Aslında, Bayan Min, ben de isterim. Ama böyle konuların telefonda konuşulmasının uygun olmayacağını düşünüyor-"

"Hah! Ben de tam onu diyecektim. Sana adresi vereyim, bizim eve gel." Bu yaşlı kadın ne kadar çabuk güveniyordu öyle? Hem asla evine gidemem. Ya erkek varsa?

"Ben bir kafede buluşabiliriz diye düşünmüştüm."

"Peki, kafe de olur. O zaman yarın saat 3'te Egzotik Kafe'de buluşalım." Bahsettiği kafe, bizim kafenin iki alt sokağındaydı.

"Tamam, Bayan Min. İyi günler." 

"İyi günler, kızım." Eğer bu iş olursa, biraz olsun rahatlardık.

Yağmur daha da şiddetlenirken, adımlarımı hızlandırdım. Şu an için tek isteğim, yaşlı kadının evinde o küçük çocuk dışında başka bir erkeğin bulunmamasıydı.

Merhaba, arkadaşlar! Bu bölüm biraz aceleye geldi. Pek üzerinde düşünemedim açıkçası. Aklınıza takılan kısımları sorabilirsiniz.^.^

The Nook Street (✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin