Bölüm 9

5.6K 410 193
                                    

Bu bölüm ve medya da Jhope'u çok seven arkim, deskmeytim, Jhoselord'a gelsin ^.^ (_yuceur' da sevgilerimle :))

Gerçekten bu şekilde konuşmasından rahatsız oluyordum artık. Sürekli gönderme yapmasından, bağırmasından, zorbalıklarından gerçek anlamda bıkmıştım. Sözleşmeyi de fes ettiremezdim. Sızlayan burnumla daha çok sinirlendim.

Tam dışarı çıkacakken kapının kilitlenme sesini duyduğumda artık gerçek anlamda sinirlenmeye başlamıştım. Gözlerimin dolmamış olması şu an için tek tesellimdi. O, parmaklarını direksiyonun kenarlarına tempolu bir şekilde vurarak arabayı kullanırken, ben de bakışlarımı ayakkabılarıma indirerek konuşmaya başladım.

"Bakın, Yoongi Bey. Benimle ne derdiniz var, bilmiyorum. Ama gerçekten bu hareketleriniz can sıkcıı olmaya başla-"

"Can sıkıcı öyle mi?!" aniden bağırmasıyla yerimden tekrar ve tekrar zıpladım. "Taehyung gerzeği gibi mi davranmam gerekiyor yoksa? Saçma sapan hareketleri çok hoşuna gitmişe benziyordu?" 

Aklıma gelen gerçekle bir an duraksadım. Bu manyak, Taehyung'u burada bırakmıştı. Sorardım, ama ismini ağzıma aldığım an beni öldürecekmiş gibi hissediyordum.

Bıkkınlıkla nefesini dışarı verdi. "Bana bak, Joohyun, eğer bizimle çalışma sürecin boyunca her hangi bir tartışma istemiyorsan, kurallarıma uymak zorundasın." Şu an gerçekten ağlamaya çok ihtiyacım vardı yoksa bu adamın kalbini kıracaktım.

"İlk sorum neden yüzüme bakmıyorsun? Tanrım, diğer kızlar yüzüme bakmak için neredeyse para verirlerken sen, burnun dibinde olan bu yakışıklı yüze hiç bakmıyorsun! İşte ben de buna anlam veremiyorum." Sonlara doğru sesi kırgın çıkmıştı. Yüzüne ne zaman baksam genelde şaşkınlıkla yüzümü başka tarafa çevirdiğimden, yüzünü hiç detaylıca görmemiştim.

Bir dakika, bir dakika! Otobandan sonra önümüze çıkan yollardan sonra başka yola sapmıştı.

"Y-yoongi Bey, bu yol evime gitmiyor."

"Ah, öyle mi? Tüh, yanlış oldu bak. Neyse bizde bu yolun sonuna kadar gidelim. Bir ara size de gideriz."  Alaylı konuşmasından bilerek yaptığını anlamıştım.

"Neden böyle yapıyorsunuz, ben size ne yaptım?" Artık anlam veremiyordum. Camdan dışarı bakarak yorgun ve bitkin bir şekilde sormuştum.

"Yüzüme bir kere bile bakmadın! Bana gülümsemedin, adını sorduğumda her seferinde kaçtın! Çevrende ben hariç kim varsa konuştun. Sen neden böyle yaptığın söyle, ben de gerçekten anlatacağım." Yine sonlara doğru sesi yumuşamıştı.

Rahatsızca yerimde kıpırdandım. Geçmişte yaşadıklarımı hatırladıkça her seferinde nefesim daralıyordu. Hızla camı açtım.

"İyi misin? Bir problemin mi var? Araba mı tutuyor yoksa?" Art arda sıraladığı sorulara sadece camdan dışarı bakarak göz devirdim.

"İyiyim, merak etmeyin." derken yine aklıma o anlar geldi.

"Joohyun! Bu evin hali ne lan?!" 

İçeri giren dört çocukla korkudan akan göz yaşlarımı gizlemek için biraz daha geriye doğru kaydım. Daha evi temizleyeli bir saat olmuştu. Yüzüme fırlatılan elma koçanıyla artık sessizce ağlamaya başladım. Şu kısa olan çocuk her gün elma yiyerek, koçanını yüzüme fırlatıyordu.

"Oops, bu seferki olmadı. Tam iki kaşının arasına denk gelmesi gerekiyordu. Dur bakayım, bir daha bir deneyeyim." Yanıma gelip, koçanı alacağı sırada burnumu çekmemle bana döndü.

"Ağlıyor musun lan bir de?!" diye kükreyip, kazağımın yakasından tuttuğu gibi diğerlerine çarpa çarpa odadan çıkardı.

Bodrum kata indik. Daha doğrusu sürüklendim.

"Şimdii, acaba ne yapsak? Gerçi sana yaptığım her şey çok eğlenceli oluyor ama..." Üstüme  doğru gelmeye başladı.

Ne ara arabadan indiğimi bile bilmiyordum. Yol sessizdi. Araba vardı ama Yoongi Bey yoktu. Ben de bu fırsattan yaralanmak amacıyla daha kendime gelemeden savsak adımlarla koşmaya çalıştım.

Biraz ilerledikten sonra kolumun çekilmesiyle kendimi yere bıraktım. Gerçek anlamda ağır gelmeye başlamıştı artık yaptıkları. 

"Yeter!  Bırakın bari evime gideyim." Bir an duraksadı. Sonra kolumu bıraktı. Ben de göz yaşlarımı sildim. Ne ara ağladığımı bile bilmiyordum. Sonra yutkunup, ayağa kalkacakken arabanın sesini duydum.

Arabayı önüme çekti. Daha sonra araba kapısının kapanma sesini duydum. Önüme duran ayakkabılarla boş yolda biraz geriye kaydım. O ise derin bir nefes alıp, tüm çırpınışlarımı duymazdan gelerek, beni kucağına aldı. İşte, geçmişte yaşadıklarım hala ilk gün ki gibi tazeydi ve çok yan etkisi vardı. Elim, kolum bağlanıyor, direncim azalıyordu.

Artık sadece burnumu çekiyordum. Beni arabaya bindirdiğinde kendisi de yanıma yani şoför koltuğuna oturdu. Nefesini dışarı bırakıp, bana doğru döndüğüne dair hışırtılar duydum. Ama arabayı çalıştırmamıştı. 

"Neden ağlıyorsun, Joohyun? Bak seni böyle görmek, boğuluyormuşum gibi hissettiriyor." Böyle üzgün konuşmasından cesaretle bağırmaya başladım.

"Demek boğuluyorsunuz, ha? Sizin bir kalbinizin olduğuna bile inanmıyorum! Hem karşılaşmamızın üzerinden çok bir zaman geçmemişken, neden beni uzun zamandır tanıyormuşsunuz gibi davranıyorsunuz? Bence siz, benden bir şeylerin cevaplarını beklemeden önce, bu soruya yanıt arayın." Alayla bir 'hah' dedi.

"Belki de ben, senin neler yaşadığın biliyorumdur?  Ama senden öğrenip, her ne yaşadıysan, seninle birlikte sarmak istiyorumdur?

Merhaba, arkadaşlar! Geç gelen bölüm için üzgünüm. Bölümü yine yeniden yayınlama ihtimalim var. İçime sinmeyen bazı kısımlar oldu. ^.^ 

The Nook Street (✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin