Bölüm 17

4.7K 355 214
                                    

Hala elimde tuttuğum kağıttan sadece 'rahatsızlığının Othello Sendromu (Patolojik Kıskançlık) olduğu teşhisi koyulmuştur.'  cümlesine bakıyordum. Othello sendromunun ne olduğunu elbette bilmiyordum. Ama parantez içinde yazanlardan ne olduğunu hemen hemen anlayabiliyordum.

Böyle davranmasının sebebi bu muydu? İyi de beni mi seviyordu ki, böyle davranıyordu? Kafam allak bullak olmuştu.

Yoongi Bey'in beni seviyor olabileceği düşüncesi ister istemez kalbimi tekletirken, zarfı eski haline getirmeye çalıştım.

Zarfı iki çekmecenin arasındaki boşluğa koyarak, tekrar yerimde doğruldum.

Benim telefonumu çıkarıp, o hastalığı detaylıca araştırmam gerekiyordu. Acaba ölümcül olabilir miydi? Bir an ölümcül olabilme düşüncesiyle, daha yeni hızını yavaşlatmış kalbim bu sefer korkuyla atmaya başladı. Bu adamdan nefret ederken, ne ara ölüp, ölmemesini umursar  olmuştum?

Çalışma masasının sandalyesine oturdum. Her ne kadar erkeklerle iletişim kurmamaya çalışsam da, bu adam bütün kurallarımı çiğnemek için doğmuş gibiydi. Ben, erkeklerin çok tehlikeli bir tür olduğunu daha beş yıl önce anlamıştım. Şimdi de bu adamın koyduğum sınırları her defasında ihlal etmesinden yorulmuştum.

Yine aklıma o anıların gelmesiyle, oturduğum sandalyenin kulplarına tutundum.

Ellerim bağlanmış, ağzım kapalı arkamdan ittirilerek yürüyordum. Gözüm kapalı olduğundan hiç bir şey göremiyordum.

"Hyung, bu bunak başımıza sardı da bu kızı, biz ne yapacağız bununla?" Bir çocuk hararetle sordu.

"Bir iki hafta evimizde misafir ederiz." Sesi tiz olan biri gülerek yanıtlamıştı. O sırada saçımda dolanan parmaklar hissettim. Hemen kafamı çevirdim.

"Geri zekalı, bu kıza dokunmak yok. Hizmetçimiz yapacağız. Lazım olur." Bu sefer arkamdan  saçımın çekilmesiyle, acı bir şekilde inledim.

"Hem kum torbamız da olur." 

"Tabi lan." Ardından kahkaha atmaya başladılar. Tam o sırada durduk ve ben hızla sırtımdan ittirildim. Kafamı yumuşak bir yere çarptım.

Gözümdeki bezin çekilmesiyle karşımda dört erkek gördüm. Bizim okulun formasını giyiyorlardı.

Omzumdan ittirilmemle irkildim. 

"Joohyun!" Yoongi Bey, yanaklarımı silerken bağırıyordu. Hemen geri çelidim.

"D-dokunmayın bana!" Omuzlarından iterken bağırdım.

"J-Joohyun, bak özür dilerim. Seni buraya kilitlememeliydim." Hızla yanaklarımı sildim ve odada çaresizce  dönmeye başlamasından cesaretle bağırdım.

"Sizce özür dilemeniz umurumda mı? Bir de kendinizi benim yerime koyun. Sizce yaşadığım şeyler çok mu kolay?!"

"Ben seni o çocukla gülüşürken ve numaranı verirken görünce ne yapacağımı bilemedim. Yeter ağlama artık!" En sonunda çalışma masasına avucuyla vurmuştu. Ben ise sadece hıçkırıyordum.

Elini cebine atıp, içinden anahtarları çıkarıp, çekmeceyi açtı ve telefonumu aldı.

"Haydi, Joohyun, bana o çocuğa numaranı vermediğini ve onun numarasını almadığını göster. Bütün bunların bir yanlış anlaşılma olduğunu söyle. Söz, seni rahat bırakacağım." Beni rahat bırakmasını istiyordum fakat, o numarayı da ben rahat ederim diye almıştım.

"Üzgünüm." Ellerime bakarak, yanıtladım. O sırada büyük bir gürültü koptu. Yere baktığımda tahta parçaları ve kağıtlar gördüm. Benim telefonum da yanlarındaydı. Çekmeceyi yerinden çıkarıp, fırlatmıştı.

The Nook Street (✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin