İçime sinmeyen bir kısım olduğundan değiştirdim. Pek bir farklılık yok yani yine aynı ekşınlı biten son mfjslkgfdlh
Medyadaki şarkının bölümle pek bir alakası yok ama benim en sevdiğim OST'lardan biridir. ^.^
Dün Namyoung'un da önerisiyle Bayan Kim'i arayıp, bugün için izin aldım. O ailenin evine gittiğimde belki ilk günden çalışıp, daha çok para alırdım. Sonuçta kafedeki bir günlük çalışmam ile bu işteki bir günlük çalışmamdan alacağım para kıyaslanamazdı.
Bugün ilk iş -günü- görüşmesi olduğundan daha özenli olmaya karar verdim. Dar siyah kot pantolon, üstüne de çiçekli beyaz bir gömlek giydim. Bu gömleği kolay kolay giymezdim. Saçlarımı da Namyoung'un zoruyla biraz dalgalandırdıktan sonra daha fazla Namyoung'un beni süs köpeğine çevirmesine izin vermeden, montumu aldığım gibi evden çıktım.
Caddeye inip, taksi beklemeye başladım. Hava rüzgarlı olduğundan uçuşan saçlarımı toplamaya çalışırken siyah takım elbiseli bir adamın bana baktığını gördüm. Kafamı çevirip, biraz uzaklaşacak iken, ileriden bir taksinin geldiğini gördüm. İçimden şükrede şükrede taksiyi durdurdm ve bindim.
Adresi şoföre söyledikten sonra telefonumun ön kamerasını açıp, arkama tuttum. Siyah takım elbiseli adamı, siyah bir arabaya binerken gördüm.Beni mi takip ediyordu yoksa?
Boğazımı temizleyip, telefonu montumun cebine soktum. Böyle kötü şeyler düşünmemeliydim.
Biraz daha ilerleyip, apartmanları geride bıraktık. Ormanlık bir alana doğru ilerliyorduk. Arkama baktığımda o siyah arabayı göremedim. Derin bir nefes alıp, sırtımı dikleştirdim.
Taksi artık villaların olduğu bir yere gelince tahminlerim kesinlik kazandı. Buradaki evler arasında yaklaşık bir kilometre vardı. Çünkü bahçeler kocamandı, havuzları vardı ve ağaçlık alanları çoktu.
Taksi, birbirlerine yakın bir mesafede -aralarında yaklaşık beş yüz metre- bulunan evlerden birinin önünde durdu. Ücreti ödeyip, taksiden indim.
Telefonun ön kamerasını açtım ve dağılmış saçlarımı düzelttim. Üstüme başıma bir çeki düzen verip, tam bahçeye girecekken birinin sesini duydum.
"Gören de güzellik yarışmasına katılacaksın sanır."
Dönüp, baktığımda yine siyah takım elbiseli bir adam gördüm. Bir arabanın dikiz aynasını elindeki bezle siliyordu. Arada bir aynaya hohluyordu. Kaşlarımı çatarak biraz daha vücudunu inceledikten sonra bu sabah gördüğüm adama hiç benzemediğini anladım. Bu adamın vücudu daha bir zayıftı.
"Ne bakıyorsun? Hiç mi yakışıklı görmedin?" Sorusuna karşılık gözlerimi devirdim. Yüzüne doğru düzgün bakmadığım için bu ukala sorusuna tabii cevap vermedim. Zaten normalde de vermezdim.
Ellerimle oynayarak, "Bayan Min'in evi burası mı?" diye sordum.
"Evet, burası. Ben de onların şoförüyüm. Sen ne için geldin?" Tanımadığı birisiyle senli benli konulacak kadar rahattı ki ben rahat insanlardan pek haz etmezdim.
"Ben iş görüşmesi için gelmiştim. Neyse size kolay gelsin." Diyerek, kapıya yürüdüm ve boğazımı temizleyip, zile bastım.
"Rahat ol, güzelim. Don't panic, be relax." Tanrım! Eğer burada çalışırsam ki, büyük ihtimalle çalışacaktım, bu kayık aksanlı çocuktan çekeceğim vardı. İngilizce bir metni aksan yaparak okumaya çalışan küçük çocuklar gibiydi.
Tam bir daha zile basacaktım ki, içeriden adım sesleri geldi. Ardından kapı açıldı. Otuzlarının sonunda kısa boylu, toplu bir kadın açtı kapıyı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Nook Street (✔)
FanfictionYaşadığı olaylardan dolayı erkeklerden çekinen Bae Joohyun'un narin ve kırılgan bir kalbi vardı. Min Yoongi'nin ise geçmişinde yaşadıklarından dolayı sahip olduğu, onu sert ve acımasız yapan bir sendromu. "Sana yaşattıklarım için özür dilerim, Joohy...