Bölüm 32

3.8K 343 164
                                    

Afallamış bir şekilde ona baktım. 

Ne demek 'geleceğimiz için'? Geleceğimiz için böyle soğuk, merhametsiz ve kötü olması gerekmiyordu. 

Ben onu her haliyle kabul ederdim, ikimize de çektirmesine gerek yoktu.

Tam ağzımı açıp, bir şey diyecekken, asansör durdu. O  da önüne dönüp, sanki daha önce hiç benimle konuşmamış gibi ilerlemeye başladı.

Hep son sözü o söylemezdi ama!

Ben de asansörden çıkıp, ona yetişerek bileğini tuttum.

Bana şaşırmış bir ifadeyle ve gözlerinde anlamlandıramadığım parıltılarla baktı. Daha sonra kafasını çevirip, bu tarafa bakan çalışanları görünce, boğazını temizleyip, elimi hızla ittirdi.

"Haddini bil, çalışan!" Daha sonra beni oradaki fısıldaşmalar arasında yalnız bırakıp, ayakkabısının tok sesiyle uzaklaştı.

Ben orada dolmuş gözlerimle dikilirken, bir el, kolumu tuttu. 

"Dönün işinizin başına! Zaten buradaki göreviniz çalışmak değil, dedikodu yapmak!" Daniel'in tek bağırışıyla herkes işinin başına döndüğünde, o da benim kolumu bırakıp, üzgün bir ifadeyle bana döndü.

"İyi misin?" 

Şu an kendimi boşlukta hissederken, benim yüzümden üzülmesini istemediğim için yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim.

Kafamla onayladıktan sonra beraber odasına doğru yürüdük.

-

Dün Yoongi'nin asansörde olanlardan ve bana bağırmasından sonra bir şekilde iş bitmişti ve eve gelip yemek bile yemeden uyumuştum. 

Şu an da öğle yemeği molasındaydık ve ben psikiyatri ile konuşmak için şirketten ayrılıyordum.

Artık daha fazla gizem istemiyordum.

Bir kaç dakika bekledikten sonra gelen taksiye binip, adresi verdim. 

Şok edici şeyler duyacağıma emindim.

İki katlı fakat şirin, gri bir binanın önüne geldiğimizde ücreti ödeyip, çıktım. Molaya gireli yaklaşık on dakika olmuştu.

Sensörlü kapıdan geçip, danışmaya ilerledim.

"İyi günler, ben Bay Pyo ile görüşmek için gelmiştim. Kendisinin haberi vardı. Müsait mi şu an?" 

Hafif toplu sekreter beni biraz süzdükten sonra telefonu eline alıp, bir yeri aradı.

Kapattığında bana doğru döndü ve derin bir nefes aldı.

"Müsait. Üst kat, sağdan ikinci oda."

"Teşekkür ederim." Memnuniyetle gülümsedikten sonra merdivenlere yöneldim.

Merdivenleri çıkarken, kalbim hızlı atmaya başlamıştı.

Duyacaklarım için hazır mıydım, bilmiyordum.

Odayı bulduktan sonra terlemiş ellerimi pantolonuma sürdükten sonra nefesimi düzenleyerek kapıyı tıklattım.

'Gir' komutunu duyduğumda ise odaya girdim.

Bay Pyo, tombul, gözlüklü, sevimli ama ciddi duran tatlı bir adamdı. Eğilerek selam verdikten sonra masasına doğru ilerledim.

Eliyle masasının yanındaki misafir koltuklarından birini gösterdi.

"Evet. Öncelikle hoş geldin." Ellerini masanın üstünde kavuşturduğunda, soğuk ifadesi biraz da olsa kayboldu.

"Hoş buldum, efendim." Gerginlikle gülümsediğimde boğazını temizledi.

"Aslında sana her hangi bir bilgi vermeyi düşünmüyordum çünkü Yoongi'nin nişanlanacağı aklımdan bile geçmezdi. Ama dün buraya geldiğinde kendisi nişanlandığını söylemişti."

Yüzüğü takmıyordu ama!

"Sen neyi öğrenmek istiyorsun peki kızım?" Aniden sorduğu soru beni afallatmıştı ama kendimi toparlayıp, hızlı atan kalbimle, nefesimin kesilmemesini umut ederek konuşmaya başladım.

"Bakın, Bay Pyo, Yoongi'nin hastalığından haberim var. Sizden öğrenmek istediğim, ne zamandır ve neden böyle olduğu." Ne zamandır böyle olduğunu ben de biliyordum ama belki zamanı söylerken ağzından bir kaç şey daha alabilirdim.

"Şimdii, bak, kızım, Hwanwoo, benim çocukluk arkadaşım. Yani onların ailesini tanırım. Yoongi'yi de. Eskiden hayat dolu, enerjik, neşeli bir çocuktu. Wonsuk, onu buraya ilk getirdiğinde Yoongi on sekiz yaşlarındaydı. Tüm neşesi çekilmişti. Sürekli bir şeylerin altında bir neden arıyordu. Sonra bir gün, bir kızdan bahsetti. O kızı gerçekten sevdiğini anlamıştım. Ergenlik hissi falan değildi."

 Yoongi, bir kızı mı sevmişti? Gözlerimi kırpıştırarak dediklerini dinlemeye devam ettim. Her seferinde daha bir heyecanlanıyordum.

"Bu kız, işte erkeklerle mi ne kalıyormuş. Yoongi de bir şey diyemiyormuş. Bu kısımları Wonsuk'a dahi söylememem için beni tembihledi kızım, kusura bakma. Yoongi bunları içine ata ata hırçınlaşmaya başladı. Sonra da sendromunu keşfettik zaten."

Vaay be! Cidden dilim tutulmuştu. 

"Kızım, sen iyi misin?" Tedirginlikle sorup, masasındaki sürahiye uzandı. Bu öğrendiklerimin üstüne bir bardak su içmem fena olmazdı.

Uzattığı suyu alıp, tek dikişte bitirdim. Biraz rahatlayabilmiştim.

"Peki, bu hastalığın tedavisi yok mu? On sekiz yaşından beridir bir çare bulunmadı mı?" Aklıma takılan bir diğer sorunu sorduğumda ilk defa kendimi Yoongi'ye ve gizemlerine bu kadar yakın hissediyordum.

"Zaten çoğu hasta böyle olduğunun farkında bile değil. Çok az kişiye teşhis koyabiliyoruz ve kapsamlı bir ilaç hiç henüz bulamadık. Ama kızım, Yoongi son geldiğinde bizi çok şaşırtacak bir şey yaptı." Masada bana doğru biraz daha yaklaştığında ben de kafamla onaylayarak öne doğru kaydım. 

"Sevdiği kızı tekrar kazanmak için hastalığının üstüne gitmeye karar vermiş. İlaçların bir işe yaramadığını, aksine ters etki yaptığını o da biliyormuş. Zaten Yoongi bu kadar bilinçlendiyse iyileşmesi yakındır."

Dedikleriyle yüzümde engel  olamadığım büyük bir gülümseme oluşurken bu hafta içinde en çok şu an mutlu olduğumu hissettim.

"Hatta bu aydan önce en son  dört yıl önce gelmişti. Son iki haftadır sık sık gelir oldu buraya. Ve ne yalan söyleyeyim, ilk defa bu kadar heyecanlıydı. Senden bahsederken de şekilden şekle girmişti." Kafasını arkaya atıp, kahkaha atamaya başlamasıyla ben de dayanamayıp, güldüm.

Hem mutluluktan, hem de beni hala seviyor oluşundan.

"Ne demişti?" Kahkahalarının arasından zorlukla nefes alırken, yüzü aniden ciddileşti.

"Söyleyemem." Dediği şey moralimi bozmuştu. Üstelemeyecektim, yoksa daha fazla bilgi alamayabilirdim.

"Ve Joohyun, sana bir şey diyeyim mi, beş yıldır hiç değişmemişsin. Hala o fotoğraflardaki gibi masumsun."

Merhaba, arkadaşlar! Aslında bölümü yarın atacaktım ama yarın bir kaç işim olduğundan bugün atayım dedim. Ve okuyucularımın da az da olsa kafa karışıklığını gidereyim dedim. ^.^

Kitap bu arada Hayran Kurgu'da 372 olmuş. Buna da şükür. Çünkü sürekli bir 400, bir 700'lü olup, bölüm attığımda listeden çıkıyordu dfdfgdfg

Kitabı destekleyen herkese de çok teşekkürler. ^.^

Ve çevirdiğim 'Boss' adlı kitaba da bakabilirsiniz. ^.^

The Nook Street (✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin