Medyadaki şarkıya acayip kafayı taktım fgdgfgdf ^.^
Hızla dudaklarıma değmesinin üzerinden bir saniye geçmeden onu ittirdim. Burnumu çekip, ardı ardına gelen gözyaşlarımı sildim fakat, sürekli yenileri geliyordu.Kalbim ise yine çok hızlı atıyordu, öyle ki, neredeyse kafesinden çıkacaktı. O ise sadece boş boş bakıyordu.
Sonra transtan çıkmış gibi gözlerini kırpıştırdı ve yutkundu. Daha yeni yaptığı şeyleri yeni idrak ediyor olmalıydı.
"B-ben.. b-ben öyle yapmak.. sa-sa dokunmak istememiştim." Daha fazla onunla aynı ortamda durmak istemediğimden, kapıya doğru ilerlerken kolumu tuttu.
"Yemin ederim! Öyle bir amacım yok-tu." Sona doğru hıçkırmasıyla ona doğru döndüm. Yavaşça kolumdaki eliyle birlikte kayarak yere çöktü. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
"Bana ne yapıyorsun, bilmiyorum. Ama beni çok acizleştirdi, Joohyun. Gözümün önünden ayrılmayıp, sadece bana bakıp, bana gülümsemeni istiyordum, çok mu şey istiyordum ha?" Kafasını ellerinin içine aldı. Gözyaşlarım yavaş yavaş durmaya başlamıştı.
Az önce beni isteyerek öpmediğini ben de anlamıştım ama olan olmuştu artık. Nefesimi dışarı verip, kapıya yöneldiğim sırada hızla yerinden doğrulup, kapının önünde durdu.
"Gitme, lütfen. Seni bir kez kaybettim, ikincisini kaldıramam, lütfen." Elleriyle gözlerini sildikten sonra elimi tutmaya çalıştı. Elimi hızla çektim ve yüzümü sildim.
Beni liseden beri tanıyordu. Öyle ki, bilgisayarında ta o zamanlardan kalan resimlerim vardı. İşkence gördüğüm zamanlardakiler.
Yoksa bana işkence çektirenlerden biri de o muydu? Lanet olsun! Yüzlerini hatırlamayamıyordum.
Şu an karşımda küçük bir çocuk gibi ağlaması, istemsizce bana yaptığı onca şeyi, bir hamlede silmişti.
Ellerimi omuzlarına koyduktan sonra onu koltuklardan birine oturttum.
Odada su aradığımda yerde kırılmış sürahi ve bardakları gördüm. Gerçekten ona, bunları ben mi yaptırıyordum? Bu kadar zarar, zayiat hep benim yüzümden mi oluyordu? Belki de gitmeliydim. O da bir şekilde hayatına devam ederdi nasıl olsa.
"Sadece yanıma otur, lütfen." Gözlerimin önünde ilk defa aciz ve çocuk gibi olan Yoongi oluşmuştu.
Kafamla onaylayarak yanına oturduğumda derin bir nefes aldı. Ağlamıyordu ama gözleri şişmiş ve kıpkırmızı olmuştu.
"Özür dilerim." Derin bir nefes alarak, ellerini birbirine kenetleyip, kollarını dizlerinin üstüne koydu.
Bir şey demeyerek, sadece bana 'git' demesini bekliyordum.
"Neden böyle aşırı tepkiler verdiğimin nedenini biliyor musun?" Kafasını bana çevirerek sorduğuna oturuşumu dikleştirdim. Ne diyebilirdim ki?
"Böyle düşünmeyin, lütfen. Verdiğiniz tepkileri yaşantınız şekillenmiştir, bence." Hala, ağzından bir şey alabilmek için, bu karmakarışık gizemleri çözebilmek için çırpınıyordum.
"Evet, öyle oldu. Anlatsam dinler misin?" Şu an tüm asiliği, kızgınlığı, alayı ve siniri bir kenara bırakıp, bana küçük bir gülümsemeyle sormuştu. Yüzüne az da olsa bakabiliyordum artık. Günlerdir beklediğim soruyu sorunca hevesli olduğumu belli etmemek adına biraz düşünerek kafamı salladım. Onayımdan cesaretle oturuşunu dikleştirerek konuştu.
"Uzun zaman önce bir kız görmüştüm. Neşeli, herkese gülümseyen, sevimli ve çok güzel bir kızdı. Sonra, bir şey oldu ve bu kız-"
"Joohyun!" Kapının dışından kapıyı yumruklayan Chanyeol, tüm anı mahvetmişti. Kapıya doğru ilerledim fakat, kapı kilitli olduğundan olduğum yerde durdum. Kapı kilidini açsam, kilit sesini duyunca ortalığı birbirine katardı.
"Ne oldu, Chanyeol? Şu dosyaları acilen yetiştirmemiz lazım. Zaten az kaldı. Sen kantine in ve istediğin al, biz de o zamana kadar işimizi hallederiz. Hesabı ben sonra öderim." Yoongi Bey, oturduğu koltuktan bağırdı.
"Peki o zaman siz öyle diyorsanız." Ardından koşma sesleri geldi.
Yoongi Bey'e doğru döndüğümde, odayı topluyordu. Gitmek ve gitmemek arasında yine karasız kalmıştım ama sözünün devamını getirmesini çok istiyordum.
Ben de odayı toparlamaya başladım. Yerdeki dosyaları yerine koyduğumda, Yoongi Bey'in elinin yine kanamış olduğunu gördüm. Yerdeki camları eliyle mi toplamıştı?
"Yoongi Bey, ne yaptınız Tanrı aşkına? Yine kanatmışsınız ellerinizi!" Hızla ona doğru yürüdüğümde ellerini bana doğru uzattı. Anlamamış gibi yüzüne baktığımda sırıttığını gördüm.
"Çok acıyor Joohyun. Bak özellikle şurası. Sanırım içinde cam kalmış." Değişen ruh haline anlam veremezken, gösterdiği yere baktım. Elinin içi cam kırıkları yüzünden parlıyordu.
"Peki, oturun şöyle. Ben ilk yardım çantasını alayım. Siz kalkmayın yerinizden." Geçen gün benim gitmemi istemediğinden, bir şey dememesi için yerine oturmasını söylemiştim.
"Alt katta merdivenlerin hemen sağında, dolap gibi bir yer var, onun içinde olacaktı." Kafamla onaylayarak, kapıyı açıp, dışarı çıktım.
Dediği yerden gerekli olan malzemeleri alıp, oyalanmamaya özen göstererek odaya geri döndüm.
Yanına gisip, koltuğa oturduktan sonra elini tutup, avucumun içine aldım.
"Ah, yavaş olsana biraz. Görmüyor musun, yaralıyım ben." Rol yaparak bağırmasıyla, elime geçen gazlı bezi alıp, avucunun içine bastırdım.
"Aaaah!" Bu sefer gerçek anlamda bağırarak elini çekmeye çalıştığında izin vermedim ve kahkaha atmaya başladım. Beni de dengesiz yapmıştı.
O da bana katılarak acıyla karışık gülmeye başladı.
"Şu gülüşünü ne kadar özlemişim." Güldükten sonra konuşmasıyla, dediği şeyi duyduğumda ciddileşerek yüzüne baktım.Ben, hiç onun yanında bu kadar gülmemiştim.
"Özlediniz mi?" Hemen yüzünde kalan gülümseme silinip, yerini ciddi ve düşünen bir ifade aldı.
"Iııı. sana artık anlatmalıyım, sanırım. Lisede se-" Bu sefer de telefonu çalmıştı. Haydi ama! Gerçekten evren, bilmemi istemiyor muydu?
Nefesini bıkkınlıkla dışarı verip, masanın üstündeki telefonuna uzandı.
"Alo... evet... o da burada... onun ne işi var orada?... başka gün olmaz mı?.. ufff peki, peki."
Telefonu fırlatır gibi masaya koyduktan sonra saçlarını karıştırdı.
"Annem çağırıyor. Bizi ve Chanyeol'ü." Artık konuşamayacağımızı anlayınca hüsranla kafamı salladım.
Kapıya doğru ilerlediğimizde önce o kapıyı açtı ve çıktı, ben de arkasından ilerlemeye başladım.
O önde, ben arkada merdivenleri inerken, alt kattan merdivenleri çıkan Daniel'in elindeki dosyalardan biri ayağımın ucuna düştü. Tam eğilip, alacakken, o da uzandı ve ellerimiz birbirine değdi. Ardından elimin üstüne elini koydu.
Merhaba, arkadaşlar! Yoongi'ye bu bölüm anlattırmak nasip olmadı. Çok ağlamalı bir bölüm oldu ve içime pek sinmedi. Belki değiştirip, tekrar yayınlayabilirim. ^.^
Çevirmekte olduğum Boss adlı kitabıma da bakabilirsiniz. ^.^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Nook Street (✔)
FanfictionYaşadığı olaylardan dolayı erkeklerden çekinen Bae Joohyun'un narin ve kırılgan bir kalbi vardı. Min Yoongi'nin ise geçmişinde yaşadıklarından dolayı sahip olduğu, onu sert ve acımasız yapan bir sendromu. "Sana yaşattıklarım için özür dilerim, Joohy...