Medya yine çok sevdiklerimden. ^.^
Karşımdaki kişiye bakarken, Chanyeol elindeki yumurtalardan biri elinden kayacak gibi olduğunda bana doğru atılmış ve kelimenin tam anlamıyla bana yapışmıştı.
Benim yüzüm yumurtalı iken, Chanyeol'un kafasının arkasından yumurta akarken ve bana adeta su bulmuş bedevi gibi yapışmışken, Min Yoongi'ye çok güzel bir tablo çizmiş olduk.
"Girdiğin apartmandaki her evde seni sordum. Senin orada oturmadığını söylediler?" O sırada kapanan sensörlü lambanın verdiği cesaretle yüzüne baktığımda, tekrardan sensörlü lambanın yanmasıyla göz göze geldik. Öyle bir kızgınlık vardı ki gözlerinde, Chanyeol'un elindeki yumurtaları alıp, Chanyeol'un yumurtalara ettiği işkencenin yüzlerce kat fazlasını bize yapacak gibi duruyordu. Ve kurduğu cümleden, yanıt beklediği çok belli oluyordu.
Ben duvara bakarken, bir yandan da hala elimde olan kapı kulpunu sıkıyordum. Ne diyebilirdim ki? Hiç bir açıklama beni bu kötü durumdan daha iyi bir duruma sokamazdı.
"Chanyeol?" Bir dakika, bir dakika bu adam Chanyeol'u nereden tanıyordu?
"Ooo Yoongi Bey. Buyurun, içeri geçin. Evimiz pek müsait değil ama." Chanyeol tipine bakmadan yine her zamanki gevşekliğini takınarak konuşmuştu ve yüzünde en ufak bir şaşkınlık belirtisi yoktu. Bu adam beni takip ettiren sapıktı! Nasıl böylece içeri girmesini söylerdi?
"Evimiz?" İçeri girerken anlamamış bir şekilde sordu. Namyoung ortalarda görünmüyordu. Kesin banyoya girmişti. Yoksa mutlaka bir pot kırardı.
"Ehee," kocaman sırıtmıştı. "ben ve Joohyun aynı evde kalıyoruz. Tabi bir de- off." Karnına dirseğimi vurmamla birden inledi. Sadece susması için yapmıştım ama yakalanmışlığın verdiği utançtan biraz sert vurmuştum sanırım.
"Öyle mii? İki çalışanımın aynı evde kalıyor olması ne güzel bir durum, anlatamam." Alaylı sesinin ardından salona girdiği gibi kendini koltuğa attı. Chanyeol'un çalıştığı restoranın sahibi falan mıydı?
"Susadım. Bir su alabilir miyim?" Tam ben ayaklanıp salondan çıkacakken beni durdurdu.
"Sen değil, Chanyeol getirsin." Chanyeol da bu hareketlerine sinir olmuş olacak ki, gözlerini devirdi. Ben bu sefer yüzümü yıkamak için gidecekken yine beni durdurdu.
"Hiç misafirperver değilsin, Joohyun. Ben o gittiğim yolu, sen sırf arabanın koltuğuna telefonunu düşürdün diye geri döneyim, yetmezmiş gibi evini arayayım, senin yaptığın muameleye bak. Seungwoo'ya da böyle huyları öğretmiyorsundur umarım?" Telefonumu getirmediğimi yeni fark etmiştim. Ve zırvaladığı şeyleri her ne kadar duymazdan gelmeye çalışsam da duymuştum.
"Kusura bakmayın, telefonumu düşürdüğümü fark etmemişim. Seungwoo'ya da iyi bir eğitim vereceğime emin olabilirsiniz. Hem evimi nasıl-" Sözümü kesen şey, Chanyeol'un gelirken halının kenarına takılarak, suyu olduğu gibi Yoongi Bey'e dökmesiydi. Yoongi Bey de suyun kendisine gelmesiyle oturduğu yerden zıpladı.
"Niyeyse hiç şaşırmadım," bunu derken ellerinin ikisini havaya kaldırıp, omuzlarını dikleştirmişti. "Ben de diyordum, niye bu eve geldiğimden beri Tanrı belamı vermedi?" Ben, kendimi gülmemek için kasarken, Chanyeol en sonunda dayanamayıp, kahkaha attı.
"Öz-özür ahahha dilerim. Bir an ayağım takıldı."
"Eşek herif! Önüne bakmıyorsun ki. Acaba yine aklın nerelerdeydi?" Son kelimenin üstüne basa basa söylemişti ve bana baktığını hissetmiştim. "Neyse olan oldu, ben de istemeye istemeye alıştım. Bir tişört ver bari."
Chanyeol kafasıyla onaylayıp, odadan ayrılırken hala kıkırdıyordu. Oturduğum koltuğun önüne gelen ayaklarla biraz geriye gittim. Yine ayaklarıma bakıyordum. Ciddi anlamda midem bulanıyordu bu adamdan.
"Şu aynı evde kalma işini, evini söylememenin nedenini ve gözlerini kaçırmanı bizim eve gelişinde konuşacağız. Ah, ne yalan söyleyeyim, şimdiden heyecanlandım." İlk defa çenemi tutmamıştı.
Yüzünü yüzüme yaklaştırdığını hissedince bu sefer daha çok geriye doğru kaydım.
"Asıl önemli olanı unuttum; ben hariç tüm erkeklere bakmanı." Sonra nefesini yüzüme vurup, doğruldu ve odadan çıktı.
-
Dün izin aldığımdan, bugün mesaiye kalmam gerekiyordu. Dolayısıyla Chae Na eve gitmişti. Yine benim masalara bakmam gerekiyordu. Geç olduğundan pek kimse yoktu.
Ama Bayan Kim bir şey diyene kadar mutfaktan çıkmıyordum. Hem bu sabah yine arkamdan adım seslerini geldiğini duymuştum. Telefonuma gelen bildirim sesiyle tam elimi iş pantolonumun cebine atacakken, Bayan Kim içeri girdi.
"Joohyun. Cam tarafından ikinci masa. Haydi ama bakma öyle. Seni ısıracak gibi durmuyor. Aksine çok tatlı bir yüzü var." Kimden bahsettiğini anlamamıştım. Kaşlarım çatık ona bakarken, oflayıp menüyü göğsüme bastırdı.
"Gelen müşteriden bahsediyorum."
"Ha, tamam, Bayan Kim." Başımla selam verip, mutfakla müşterilerin bulunduğu alan arasındaki koridordan çıktım.
Cam kenarındaki masalara göz gezdirdiğimde gördüğüm kişiyle adımlarım durdu.
O ise bana sırıtarak bakıyordu. Yeni fark ediyordum da yüzündeki sırıtışla cidden kediye benziyordu. Aynı zamanda hem sevimli, hem de yakışıklı görünüyordu.
"Ne isterdiniz, beyefendi?" Elimdeki menüye bakarak konuştuğumda oturduğu koltukta daha bir yayıldığını gördüm.
"Bugün neden işe gelmediğinin cevabını."
Merhaba, arkadaşlar! Öncelikle, kedileri çok severim. Yoongi de kedilere benzediğinden, onu da severim kdjgfjgkhjkg. Bu fotoğrafları da koymasaydım, içim rahat etmezdi. ^.^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Nook Street (✔)
FanfictionYaşadığı olaylardan dolayı erkeklerden çekinen Bae Joohyun'un narin ve kırılgan bir kalbi vardı. Min Yoongi'nin ise geçmişinde yaşadıklarından dolayı sahip olduğu, onu sert ve acımasız yapan bir sendromu. "Sana yaşattıklarım için özür dilerim, Joohy...