Şarkının yine bölümle pek bir alakası yok ama çok sevdiğim şarkılardandır. ^.^
"B-Bayan Min size kek yollamıştı." dedim gözlerimi o hariç her yerde gezdirirken. Tanrım! Bu çocuğun burada ne işi vardı? Neden en olmadık yerlerde karşıma çıkıyordu?
"Oh, demek annem yolladı?" Soru sormaktan çok, alay eder gibiydi. Başımla onayladım.
"Ve seninle yolladı?" Ne saçmalıyordu bu adam? Kör müydü?
"Evet." dedim biraz sinirli bir tonda.
"Peki, madem." Elimden alması için biraz öne doğru gelip, keki uzattım. Kapının önünde biraz yana kaydığını duydum.
Yaklaşık kırk saniye geçmesine rağmen hala tabağı elimden almamıştı. Elim uyuşmuştu artık. Buraya geldiğimden beri neredeyse beş dakikadır bu keki tutuyordum.
"Geçecek misin artık içeri?"
Dediği şeyle gözlerimi kocaman açtım. "Y-yok, ben gideyim. Seungwoo bekler."
"Aah, demek Seungwoo'n bekler? Ama ben de burada içeri geçmeni bekliyorum."
Bu kadar zırvalamasına daha fazla dayanamayıp, kapıya doğru yürüdüm ve elimdeki kek tabağını yere bıraktım.
"Size iyi günler." deyip, arkamı döneceğim sırada bir bana bir de kapıya bıraktığım keke baktı.
"Bayan Min'in yan evinde oturduğumu ve onun oğlu olduğumu biliyorsundur umarım?" Bir tür tehdit miydi bu?
Kafamla onaylayarak, arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Ah! Keşke iyice araştırmadan o sözleşmeyi imzalamasaydım. Nereden bilebilirdim ki o çocuğun yan evde oturacağını?
Sonunda Bayan Min'in evine geldiğimde kapıyı çaldım.
"Ne oldu, kızım? Neden bu kadar geciktin? Bir şey mi oldu yoksa? Yüzün bembeyaz olmuş." Nefes almadan sorduğu sorular beni istemsizce gülümsetmişti.
"Bir şey olmadı, Bayan Min. Rüzgar esti de, ondandır." Ben içeri girerken bir dışarıya, bir bana baktı. Havada bir bulut bile yoktu. Normalde her gün yağmur yağarken, bu gün hava güneşliydi.
"Peki, kızım. Seungwoo odasında." Eğilerek selam verdim ve yukarı çıktım.
"Ben geldim." dedim kapıyı açarken. Seungwoo bu sefer robotlarından birisiyle yatağa oturmuş, robotun kollarını döndürüyordu.
"Nerede kaldın? Sen de beni bırakacaksın sandım." Gözleri yaşlarla parlayınca panik olmamaya çalışarak yanına gidip, oturdum. Teselli edecek bir şey bulmaya çalıştım. Sonunda yerdeki robotu elime alıp, yüzümün önüne tuttum.
"Söz veriyorum, diğer öğretmenlerin gibi seni bırakıp, gitmeyeceğim." Robot yüzümün önündeyken, robotu sallayarak ve sesimi kalınlaştırarak konuştum.
"Gerçekten mi?" Kocaman gözlerini kırpıştırıp, dudaklarını büzerek bana baktı. Kafamla onaylayınca bana kocaman sarıldı. Ben de elimdeki robotu kenara bırakıp, ona sarıldım.
Eğer ortada sözleşme olmasaydı, amcası gibi bir etken olmadığı sürece zaten onu bırakmazdım. Diğer öğretmenlerin neden bu kadar çabuk işi bıraktıklarını Bayan Min, Seungwoo'nun sessizliğine bağlamıştı. Ama yine de bana bu kadar yakın davranması, çok özel his ettirmişti.
Onu, kendimden ayırmadan önce saçlarına küçük bir öpücük kondurdum. Saçları yumuşacıktı.
"Ben de saçlarını öpebilir miyim? Çok güzeller de." Her seferinde bu kadar tatlı bir şekilde rica etmesini kıramıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Nook Street (✔)
FanfictionYaşadığı olaylardan dolayı erkeklerden çekinen Bae Joohyun'un narin ve kırılgan bir kalbi vardı. Min Yoongi'nin ise geçmişinde yaşadıklarından dolayı sahip olduğu, onu sert ve acımasız yapan bir sendromu. "Sana yaşattıklarım için özür dilerim, Joohy...