Multimedya:Yanardağ tanıtım videosu🌋
Başımda hafif bir ağrı ile uyandım.Göz kapaklarım adeta açılmamak için direniyordu.Zorla da olsa toparlanabildim ve hafifçe doğruldum yataktan. Bugün o gündü. Birkaç senedir kaybettiğim ailemi ziyarete gidiyordum mezarlığa. Bi anda gitmişlerdi benden. Bir anda koca bir boşluğa düşmüş, kimsesiz kalmıştım. Beni üzen düşüncelerden sıyrılarak banyoya doğru ilerledim. Hızlıca bir duş alıp saçlarımı kuruladım. Dolapta ne bulduysam giyerek kendimi dışarı attım. Zaman nasıl geçti ne oldu bilmiyorum ama zihnim beni dürttüğünde gözlerim mezar taşındaki yazıyı okuyor,yineliyordu. " Aysel ALTUNSOY".
Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum, kim bilir belki de durdurmak istemiyordum. Ağlamak beni rahatlatırdı hep. Ama tam da burda şu an rahatlatıyor mu emin değildim. Doğrulup saate baktım. Bugün şirkete gitmeyecektim. Annemle babamı kaybettiğim günden sonra şirketin bütün yükünü sırtlamış, bu acımasız hayatla olan savaşımı sürdürüyordum. Galip gelmem imkansız gibiydi. Kalktım , annemin ve babamın mezar taşlarını öptüm, kokladım bir süre. Daha fazla dayanamayacağımı anlayarak ayrıldım oradan. Ben Afra Altunsoy.Yüzbinlerce kişiyi sığdırabilecek zaman dilimine yakın olduğum sayılı kişileri sığdıran, acıya alışık, ilgisizliğe,yokluğa dayanıklı olarak büyüdüm.Ve şimdi o zaman diliminde yuvarlanıp gidiyorum.
Telefonumun çalmasıyla irkildim. Arayan Emir'di.
- Efendim Emir
- Düşündüğüm yerde misin prenses ?
Sessiz kalmayı ve yutkunmayı seçtim.
- Anlaşıldı bir saate evde oluyorsun görüntülü arayacağım.
Yine sessiz kalarak telefonu kapattım ve eve doğru yola koyuldum.
Eve vardığımda akşamüstüydü. Hava hafif kararmış yıldızlar adeta ben burdayım der gibiydi. Hava bugün bir ayrı güzeldi.Ben de bu güzellikten faydalanmak için üzerimi değiştirip bizim köşedeki kahve dükkanının yolunu tuttum.Sade şekerli bir kahve aldıktan sonra biraz yürümeye başladım.Bugüne kadar hayatımda Emir ve Arzu dan başka kimse olmamıştı. İkisi de kardeşim gibiydiler.Onlar olmasa ne yapardım inanın bilmiyorum.Bizim eve biraz uzak sessiz ve sakin bi yer vardı. Bir uçurum kenarı. Ne zaman oraya gitsem içimi belli belirsiz bir huzur kaplar ,karanlıkla adeta dost olurdum. Yine aynı uçuruma gittim. Hava serinlemiş, rüzgar sonbahardan kalan tekdüze yaprakları çığlık çığlığa koparıyordu dallarından.Ben ise elimde soğumaya yüz tutmuş kahvemle ve yalnızlığımla baş başaydım. Telefonu biraz karıştırdım ve bir şarkı açtım. Gözlerimi kapattım ve dinlemeye başladım.Sözleri bana esinlenerek yazılmış gibiydi.
" Yalnızlığa döndüm yüzümü
Hangi el bıraktı hüzünü
Bir el uzat şu garip halime
Bir tek sözün yeter gönlüme"
Yabancı bir elin omzumu hiç de nazik olmayarak dürttüğünü hissettim.Korkuyla gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm bana alayla bakan derin kahverengi gözlerdi.
-Git de şu cırtlak sesini kendi odana sakla ufaklık.
Sinirli bir insandım ve oldum olası ukala insanlardan haz almazdım.Yerimden doğruldum.
-Neden tavus kuşu gibi kabarmak yerine o tuttuğun nefesi bırakıp normal haline dönmüyorsun? dedim alayla.
Sinirlenmişse benziyordu,biraz da havası inmiş.
- Bana bak ufaklık tepemin tasını arttırma. Yoksa tepemin tası değil ben seni bu uçurumdan atarım,anladın mı ?
Ona döndüm ve tam ne diyeceğimi düşünürken bin yılda bir uğrayan talihim beni ziyarete gelmiş olmalı ki telefonum çaldı.
-Efendim Emir
-Nerdesin prenses?
-Herzamanki uçurumun oradayım.
-Tamam geliyorum.
Telefonu bırakıp çaktırmadan onu incelemeye başladım. Sanki orda değilmişim gibi rahatça elindeki içkiyi içiyor, sigarasını üflüyordu. Dayanamayarak söze atladım.
- O elindekiyle yaşam süreni kısaltman ne hoş.
Bana tuhaf bir şekilde , sanki onu anlayabilecek kimse yokmuş gibi baktı ve cevap verdi.
- Sen daha çizgi film izliyorken ben sigara içiyordum, senden yaşam koçluğu yapmanı isteyen olmadı.
Cevap vermek üzere sinirli bi şekilde ona döndüğümde Emir'in çoktan gelmiş, motoruna dayanarak beni izlediğini gördüm. Hızlıca ayaklanıyordum ki bir kaç çakıl taşı ayağıma çarpıp aşağıya yuvarlandı. Kalktım üzerimi sirkelerim. Emir'in olduğu yere yönelirken beni izlediğinin farkındaydım ve bu ilginç bir şekilde rahatsız edici gelmemişti bana. Ona dönüp konuşmayı kaldığımız yerde noktaladım.
- Sana dertlerin ve egonla iyi geceler dilerim. Hangisi seni önce patlatır dersin? Dertlerin mi yoksa egon mu? Dedim ve cevap bile vermesini beklemeden Emir'in arkasına bindim. Motor bir hızla oradan uzaklaşıp bizim ev gözüktüğünde düşündüğüm o derin kahverengi gözlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanardağ
Romance"Bazen yüreği sıkışıp, boğazına kadar yükseliyor ve nefes almasını engelleyecek bir yoğunluğa erişiyordu. Sanki bir an daha geçerse patlayacakmış gibi hissediyordu kendini, sanki bir yanardağ oturuyordu göğsüne. Bir iç çöküntüsüydü bu."