Episode10: Düşman

62 47 6
                                    

Multimedya : Kaan Uluöz

Bin yıl düşünsem Mert'in içimi bu denli yakabilecek bir cümle söyleyebileceğine inanmazdım. Bir anda diz kapaklarım çözülmüş, başıma kaynar sular inmişti. Hemen yanımdaki sandalyeye çöktüm. Ve konuşmaya başladım.
- Bizim tayfadan bir grup yolla eve gidip baksınlar, bir kolaçan etsinler. Afra'nın iyi olduğundan emin olacağım. Haa bu arada unutmadan özel uçağı ayarlat Mert, birkaç saat içinde Türkiye'de olacağız.

Afra'dan :

Şiddetli bir baş ağrısıyla gözlerimi açtım. İlk gördüğüm manzara tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Bodrum ya da mahzen gibi bir yerdeydim. Oda karanlık olmamakla beraber loş ışıklıydı.Kare şeklindeki küçük odada yalnızca bir sandalye, bir yatak ve parmaklığı olan el kadar bir pencere vardı. Hem acıkmış, hem de susamıştım. Bitkin düşmüştüm. Ne zamandır buradaydım ?Ben neredeydim? En son hatırladığım evde yaşadığım korku ve başıma inen sert cisimdi. Başıma dokundum, elime kurumuş kan izleri gelmişti. Demek ki o cisim başıma indiğinde başım kanamış olmalıydı. Hemen yatırıldığım yataktan doğruldum ve kapıya doğru ilerledim. Kapı kitliydi. Doğruca pencereye doğru koştum ama parmaklıklar demirdi ve benim açmama imkan yoktu. Çok korkuyordum.  Beni kim , neden kaçırmak istemişti? Ilgaz. Ilgaz'ı özlemiştim, Emir'i ve Arzu'yu özlemiştim. Beni bu düşüncelerden sıyıran çelik kapının kilidinin açılması ve kapının gıcırdayarak yavaşça açılması olmuştu. Kapının açılmasıyla beraber içeri hücum eden aydınlık gözlerimi kısmama neden olmuştu. Gözlerimden resmen yaşlar gelmişti.Kapının ardından içeri iri yapılı yirmili yaşlarda bir erkek girdi.Yüzünü döndüğünde bu çocuğu daha önce hiç görmediğimi farkettim. Kahverengi havalı saçları, yeşile çalan gözleri vardı.Bana acıyarak ve alayla bakıyordu.
- Cık,cık. Olmadı bu ama. Koca Ilgaz Saraçoğlu'nun sevgilisi korkudan ağlıyor mu yoksa ?
Düşündüm, ben onun sevgilisi miydim? Beni sevgilisi mi zannediyordu? Sinirle tısladım.
- Kim olduğunu bilmiyorum ama beni kaçırman hiç iyi olmadı. Başına geleceklerden ben kefil olmuş oldum ama.
Bana şaşırarak baktı. Gerçekten bu kadar cesur görünebildiğime ben de şaşırmıştım. Sanırım dediklerimin doğruluk payını ölçer gibiydi.
- Bak sen; küçük Afra'mız büyümüş de bize dikleniyormuş.
Bir kahkaha patlattı, ve yavaşça bana doğru gelmeye başladı. Onun bana geldiğini anlayınca ben de yavaş adımlarla geri gitmeye başlamıştım. Onun bana doğru gelen bir adımına, benim geriye doğru bir adımım. Aramızda tehlikeli bir örüntü oluşmuştu. Ve korktuğum başıma geldi, sırtım buz gibi olan duvara dayanmıştı. Kaçacak yerim kalmamış, avucuna düşmüştüm. Bana doğru yavaşça eğildi, dudakları alayla kıvrılmıştı. Saçlarımın ön perçeminden biraz aldı ve oynamaya başladı. Onu tüm gücümle itmiştim. Ama işe yaramamıştı. Bana ağır bir tokat patlattı. Canım yanmıştı.Ben olduğum yerden geriye gitmişken o hala olduğu yerdeydi , tek değişiklik bana sinirli bakıyor olmasıydı.
- Kimsin sen ? Adını bir kızdan gizleyecek kadar aciz misin?
Bana, doğrudan gözlerime baktı. Sanki neler hissettiğimi çözmek istiyor, ama başaramıyordu.
- Ben Kaan, Kaan Uluöz. Adımı daha çok duyacaksın güzelim, bu kadar aceleye gerek yoktu. Sabretmeyi öğrenmelisin ama.
Bana doğru tekrar yaklaştı.Yüzünde çözemediğim bir ifade vardı.Telefonu açıp biriyle konuştu ve çok geçmeden kapının altındaki boşlukta bir tabilot belirdi.
- Şimdi gidiyorum, Ilgaz Bey'imizin senin için neler yapabileceğini görelim bakalım. Bu arada yemeğini yemelisin güzelim aç kalma.
Sinirle soluyordum, cümlesini tamamlar tamamlamaz bana alayla göz kırptı ve odadan defolup gitmişti. Düşünmeye başladım.Filmlerdeki yemeği yemeyeceğim diyip tabağı fırlatan aptal kızlardan olmayacaktım. Güçlü olmam için aç kalmamam gerekiyordu. Hemen tabilotu önüme çektim ve son lokmasına kadar yemeye başladım. Yemeğimi bitirdikten sonra gelen güçsüzlük hissiyle yanımdaki yatağa uzandım. Tek dileğim uyandığımda sevdiklerime kavuşmaktı.

Ilgaz'dan :

Sinirimi Mert'den çıkarıyordum. Mert eve bir grup göndermiş, gelen haberde ise evin boş olduğunu söylemişlerdi. Düşmanımız olan biri içeriye bir adamını sızdırmış olmalıydı. Çünkü korumanın da ortalıktan kaybolması bunu gösteriyordu.Bir bardağı dikliyor, diğerini boşaltıyordum. Türkiye sınırlarına girmemize hala üç saat vardı. Mert ise korkusunu belli etmemek için şarkı dinliyordu, rastgele bir şarkı açtı. ( multimedya) Şarkının sözleri Afra' yı hatırlatıyordu. O nasıldı,korkuyor muydu bilmiyordum. Telefonu elime alıp karıştırmaya başladım. Facebook' a girip onun adını yazdım. Bana o zihnime kazınmış mesajı atmadan sadece dakikalar önce fotoğraf paylaşmıştı. Üzerinde pijamaları vardı, sarı saçlarını topuz yapmıştı. Çok güzel görünüyordu, o haliyle bile. Onu özlemiştim. İçimdeki duygu tufanını durduramıyordum. Ailemiz büyük ve ün salmış bir aile olduğu için heryerden kolayca bilgi sızdırabiliyorduk.Şu lanet uçağın inmesini beklemekten başka birşey yoktu.İçimden mırıldanmaya başladım.
- Dayan ufaklık, seni bulmaya geliyorum.

Afra'dan:

Uyanmam yine o lanet kapının açılmasıyla birlikte olmuştu. İçeri giren adının Kaan olduğunu söyleyen, beni kaçırtan adamdı. Yavaş adımlarla içeri girdi ve yattığım yatağın kenarına oturdu.
- Yorgun musun?
Benimle alay ediyor olmalıydı.
- Benimle dalga mı geçiyorsun ?
Yüzüme üzüntüyle baktı. Hayır dalga geçmiyordu, bana acıyordu. Bunu avantaja çevirmeliydim.
- Evet yoruldum.
- Onu seviyor musun ?
Sorusu duraksamama neden olmuştu. Ilgaz'ı seviyor muydum, bu duygularıma bir ad koyamıyordum. Cevap vermedim. Kafasını bana çevirdi. Gözlerinde tehlikeli bir parıltı vardı. Sanki cevap vermemem asıl istediği cevabı vermiş olmamdı. Bana yaklaştı ve saçlarımı okşadı. Bu kez tepki vermedim çünkü bana vurması sadece gücümü azaltması demekti. Bana doğru gitgide yaklaşmaya başladı. Artık korkmaya başlamıştım, bana zarar verebilirdi. Korkuyla gözlerimi kapattım. Nefesini yüzümde hissediyordum, ondan ne kadar iğrendiğimi farkettim. Sol yanağımın ıslandığını anladım,ağlamaya başlamıştım.Gözlerimi korkuyla açmama neden olan, yanağıma değen dudaklarıydı.

Ilgaz 'dan:

Havalimanına iniş yapar yapmaz telefonu açtım. Mert gönderdiği korumanın bilgilerini birkaç yere aktarıyor, onun kimin adamı olduğunu bulmaya çalışıyordu. Benimse elimden ilk defa hiçbirşey gelmiyordu. İlk defa kendimi bu kadar çaresiz hissediyordum. Ama onu bulacağımı, ona tekrar sarılacağımı biliyordum. Ben Ilgaz Saraçoğlu'ydum. Çaresiz hissetmek benim kitabımda yoktu. Ayağa kalktım ve korumanın bileğilerinin olduğu dosyayı inceledim. Adamın CV'sinde eski çalıştığı yerlerin arasında Uluöz Holding vardı. Bu ismin nerden tanıdık geldiğini düşünürken bir anda aklıma geldi. Uluöz holdingin yönetim kurulu üyesiyle eskiye dayanan bir rekabetimiz vardı. Üstelik ikimizin şirketinin de teklif verdiği ihaleyi kıyasıya farkla biz almıştık. Ama yine de bu durum bir kızı kaçırması anlamına gelmezdi. Onu düşündüğümde kalbime bir sancı girmişti. Onu seviyor muydum, beni seviyor muydu? Hiçkimseye karşı bir şey hissetmemiştim bugüne kadar. Aşkın varlığından bihaberdim. Bu hisler bana uzaktı,peki ya şimdi değişen neydi? Yoksa kalbim beynime meydan mı okuyordu? Düşüncelerimden yanıma gelen Mert' in sesiyle sıyrıldım.
- Abi bulduk. Evine gönderdiğimiz korumayla Afranın telefon sinyali şuan Menekşe konağının az ilersinde eski bir ayakkabı fabrikasında.
- Kim ? Kim peki bi kamera kaydı, bir şahit ulan herhangi bir bok bulabildiniz mi ?!
- Evet abi. Afra'nın evinin ordaki kamera kayıtlarına baktık. Ve adamın aracının plakasına baktık. Plaka özel bir şirket holdinginin adına görünüyor.
Hemen ayağa kalkmış çabucak toparlanıyordum bir yandan da Mert ' e bağırıyordum.
- Hangisi ulan, hangi şirket ? Hangi holding? İsmini ver bana ismini!
Mert'in ağzından çıkanı duymamla beynime kan gitmesi ard arda olmuştu.
- Abi adı Uluöz Holding.

YanardağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin