Episode2:Fırtına

136 55 8
                                    

Yorgunlukla gözlerimi araladığımda saat onu beş geçiyordu. Kendime inanamayarak yataktan doğruldum.Yine duş,saç gibi rutin işleri hallettikten sonra kafama dank etti. Bugün pazardı. Şirkete gitmeme gerek yoktu.Buna fazlasıyla sevinerek dolabı açtım. Üzerime siyah v yaka bir t-shirt,dar siyah pantolon ve altına sonbahara gayet uyan tek bantlı siyah topuklu ayakkabılarımı giydim ve evden nereye olduğuna daha karar veremeyerek çıktım. Kulaklığı binbir çaba ile çözmenin verdiği mutlulukla çalma listemde rastgele bir şarkı açtım. (multimedya) Bi yandan da Arzu'yu çevirmekle meşguldüm.Bilmem kaçıncı çalışta açılabildi nihayet diye kendi kendime söylenirken Arzu'nun o tiz sesini duydum.
- Nerdesin kızım ya neler oldu bi bilsen ya hani şey vardı ya şey oldu hani ondan sonra bende şey yaptım
- Arzu nefes al, ve dediklerinden hiçbişey anlamıyorum sahilin oraya gel buluşmamız lazım. Dedim ve cevap bile vermesini beklemeden sahile indim. Köşedeki küçük balıkçıya oturup kendime büyük bir balık ekmek söyledim. Görünen o ki bugün birileri kendini şımartacaktı. Nihayet balık ekmeğim geldiğinde ilk lokmayı aldım. Tadı her zamanki gibi nefisti. Ben onu yemeye uğraşırken televizyondaki bir haber dikkatimi çekmişti.Kafamı o tarafa çevirdim ve dinlemeye başladım, bir yandan da ekmeğimin tadını çıkarıyordum.
" Ünlü iş adamı Reşat Saraçoğlu hayatını kaybetti. Bugün kılınacak cenaze namazıyla defnedilecek. Saraçoğlu ailesinden konuyla ilgili bir açıklama gelmedi. Yalnızca taziyeleri kabul ettikleri söyleniyor. Saraçoğlu ailesine başsağlığı diliyoruz."
İçimden vah vah yazık diye düşünürken Arzu içeri girdi. Ve günlük gıybet time a başladık.
Zaman hızla akıp gitmişti.Dışarıda yağmur başlamış,yerini fırtınaya teslim edecek gibi görünüyordu. Çoğu kişinin aksine böyle havaları severdim. Arzu'yla vedalaşıp balıkçıdan ayrıldığımda hava kararıyordu. Böyle havalarda yürünmeliydi. Şemsiyemi alıp eve doğru yürümeye başladım. Evimin bulunduğu sokağa yaklaştığımda uçurumu görmeye başladım. Burayı özel kılan buydu. Hem evime yakın , göze uzak olması hem de kendine çeken bir güzelliği, sessizliği vardı. O tarafa ilerlemem, yeteri kadar sessiz olmadığını görmeme yetmişti. Son model bir araba uçurumun kenarına çekilmişti, yaklaştım.Oradaydı. Yine benim yerimde,aynı dertli havasıyla oradaydı. Biraz daha yaklaştığımda sesini duydum.
- Yağ ulan! İstediğin kadar ıslat. Gitmiyorum bi yere hadi yağ , hadi ıslat!
Bu durumu beni gülümsetmişti. Birkaç adım attım tam o hala yağmura sövgülerini iletiyorken şemsiyemi ona tuttum. Birkaç saniye anlamadı. Sonra oturduğu yerden kafasını kaldırdığında nihayet beni görmüştü. Ben hafif ürkek bir bakışla ona bakıyorken o bana o cesur bakışlarını göndermişti. Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Ne yaptığımı anlamaya çalışıyor gibiydi. Sonunda doğruldu ve konuştu.
- Pembe şemsiye mi , cidden mi ?
Gerçekten bunu söylemiş olmasına , yine bana alayla bakmasına sinir olmuştum.
- O kadar hoşuna gideceğini bilseydim, aynısından sana da alırdım.
Güldü ve cevap vermedi. Hemen yanına doğru kıvrıldım ve oturdum. Yağmur iyice hızlanmış, hatta gök gürültüleri bir melodi gibi yankılanıyordu. Dayanamayarak sordum.
- Hayırdır,havanda değil gibisin?
- Babam öldü.
Dediği cümleyi duyar duymaz kafamı ani bi şekilde ona çevirdim. Cümle beynimde yankılanıyordu.
- Ne?
- Babam öldü. Annemden sonra o da gitti.
Sustum. Bu acının tarifi yoktu biliyordum. Hatta en iyi ben biliyordum.Ama diyemedim. Tek diyebildiğim şuydu:
- Seni anlıyorum.
Bana gerçekten alayla baktı. İlk önce kıvrılan dudakları daha sonra aralandı ve bir cümle sıyırdı arasından.
- Nereden anlayacaksın ki ? Nereden anlayacaksınız? Tek bildiğiniz , tek dediğiniz bu. Ulan siz benim ne hissettiğimi nerden anlayacaksınız??
İlk baştaki saf üzüntüm yerini sönmek üzere olan bir kıvılcıma bırakmıştı. Bencildi, yadırgıyordu herkes gibi .
- O hissi anlarım, bilirim. Çünkü ben de yetimim anladın mı? Çünkü benim de sevdiğim insanlar bu dünyadan göçüp gitti!
Sesim kısılmıştı. Gök gürültüsü sen sus , ben konuyu biliyorum der gibi gürlemeye başlamış, yağmur gözyaşlarımı kamufle etmek için tüm gücünü savuruyor gibiydi.
Bana ürkekçe baktı. Ve hiçbişey çıkmadı ağzından. Sadece sustu. Böyle bir mekanda, böyle bir manzarada, hele ki böyle ağır yaralarla ancak susabilirdi insan. Elindeki şişeyi bana uzattı. Bugüne kadar içkiyi ağzıma sürmemiştim. Ama direnmedim de. Aldım elimden şişeyi ve var gücümle diklemeye çalıştım. Genzimi yakan tatla öksürük krizine girmem bir olmuştu. İğrençti! Gözlerim dolmuş, bu tada alışık olmayan bedenim sanki ne olduğunu ölçer gibiydi. Nihayet tüm şişe bitmişti. Bir yandan ona bakıyor, bir yandan içiyordum. Fırtına adeta bize eşlik ediyordu. Ona döndüm ve incelemeye başladım. Kahverengi saçları vardı, koyu kahverengi gözleri. Omuzları çoğu insana göre geniş, vücudu kalıplıydı. Çene hattı keskin, dudakları dolgun,boyu fazlasıyla uzundu. Gülümsedim. Bu kadar iri görünen bir adam nasıl olurdu da çocuk gibi yağmurla konuşurdu ki ? Onu incelediğimi anladığında dudakları alayla kıvrıldı.
- İnceleyebilirsin güzelim. Ne demişler ? Yakışıklıya bakmak sevaptır.
Sırıttım.
- Güzele değil miydi o ?
Sinirlenmişti, anacıma ulaşmıştım.
- Kız mıyım lan ben ?
Güldüm.
- Adın ne ?
- Ilgaz, Ilgaz Saraçoğlu. Sen?
- Afra, Afra Altunsoy.
Cevap vermedi, sanki sohbet bitmiş gibiydi. Ama fırtına dinmek bilmiyordu. Benimse çok ağır bi uykum gelmiş , göz kapaklarım bak nasıl da uyutacağım seni dermiş gibi kapanıyordu. Bu direniş on dakika kadar sürdü. Son hatırladığım elindeki sigarayla, yüzündeki gülümseyişti.

Bir mayışmayla ve başımdaki o keskin ağrıyla uyandım. Arzu kafamın dibinde dikiliyordu.Neler olduğunu hatırlamak istercesine başımı ovaladım. Ve aklıma o geldi. Ben buraya nasıl gelmiştim? Arzu'ya dönüp soracağım sırada o , tam da bunu bekliyormuş gibi konuşmaya başladı.
- Tek kelime bile etme Afra. Adamın biriyle bi yerde sarhoş olmuşsun, sızıp kalmışsın. Kızım senin neyine içki , sen hayatında enerji içeceği bile içmedin! Dua et adamcağız kalkıp buralara kadar getirmiş, sağ salim bırakmış seni.
Duyduklarıma inanamıyordum. O beni eve bırakmıştı. Hem de hiçbir zarar vermeden. Bunları sindirmem zaman alacaktı.
- Peki , peki burayı nasıl bulmuş, seni nasıl bulmuş?
- Telefonuna kilit koymamanın bir gün işe yarayacağını tahmin edemezdim Afra.
Sırıttım, zekiydi. Sırıtmamla birlikte Arzu'nun göz hapsine girmem bir oldu. Ona anlatmam gerektiğinin farkındaydım. Oturup sabaha kadar olanları anlattım. Etkilenmişe benziyordu. Sabah olmuş , ben uykusuzluktan heryerde sızıp kalabilirdim. Ama pazartesiydi. Şirkete gitmem gerekirdi. Hiç uyumadan ve ne bulduysam üzerime geçerek bi taksi buldum, ve şirkete doğru yola koyuldum. Yarım saatlik bir taksiciyle bunaltıcı yol sohbetlerinin ardından şirkete vardığımda asistanım Eylül'ün elinde neredeyse kafası gözükmeyecek kadar çok dosyayla bana doğru geldiğini gördüm.
-Günaydın Afra hanım. Geçen ay aldığımız ihale üzerine bu ayki ortaklık teklifi verdiğimiz firmaların hepsi olumlu dönüş yaptı. Hatta bugün bir holding bu teklif için görüşmeye gelecek.
- Güzel , bana bir kahve getirir misin, toplantı odasına , ha bir de küçük bir sandviç lütfen.
Eylül gittiğinde ben de saçlarımı toplayıp gerekli dosyalara imzamı attıktan sonra toplantı odasına geçtim. Nihayet sandviç ve kahvem geldiğinde boşalan bardak ve tabağın geri gitmesi yalnız dakikaları almıştı.
- Evet efendim , SRC holdingin yönetim kuruşu başkanı ve yönetim kurulu üyeleri birazdan burda olurlar.
Nihayet adım sesleri geldiğinde sevinmeye başlamıştım. Şu toplantı bir bitse de eve gitsem , güzel ılık bir duş alıp film izlesem diye düşünüyordum. Fakat bu düşünceler bi anda yokoluverdi. Ne olduğunu bile anlayamamıştım. Tek farkettiğim ,düşüncelerimden sıyrılmamın nedeni tanıdık bir yüz olmuştu ; Ilgaz Saraçoğlu.

YanardağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin