Saat öğlene geliyordu. Ben koca evde tek başıma kalakalmış,heyecandan yerinde duramayan çocuklar gibiydim. Onunla gitgide bu kadar yakın olmak beni nedeni sorulmayacak bir sevince götürüyordu. Uzun zamandır ilk defa böyle hissediyordum. Arda'dan beri. Arda eski sevgilimdi, ilişkimiz bir-bir buçuk yıl kadar sürmüştü. O benim ilk aşkımdı. Herşey hep olurunda gitmişti, onu sekreteriyle yakalayana kadar. O zamanki hislerim tarifsizdi. Emir olmasa ne yapardım inanın bilmiyorum. Ama artık onu düşündüğümde hiçbirşey hissetmiyordum. Ben bunları düşünürken telefonun bildirimiyle irkildim. Mesaj Ilgaz'dandı.
« Birkaç günlüğüne yurtdışına çıkmam gerekli, beni biraz özle.Bir iki güne dönerim ufaklık. »
Tek bi mesaj nasıl moralimi altüst edebilirdi ki? Üzülmüştüm , tam her gün gitgide zaman geçiriyoruz derken nereden çıkmıştı ki bu yurtdışı işi ? Yüzüm asılmış, az önceki neşemden eser yoktu. Telefonu açıp yazmaya başladım.
« Peki,tamam. »
Kız olmak yazacak bir milyon şey varken o bir milyonu tek kelimeye sığdırabilmekti. Zaten Emir de yurtdışındaydı, Arzu halasındaydı. Anlaşılan bu hafta benim haftam değildi. Puflayarak yerimden kalktım ve televizyonu açtım. Rastgele bir kanal ararken mutfağa gidip birkaç tane pringles aldım, ve çizgi film izlemeye başladım.Ilgaz'dan :
Bu yurtdışı işi nerden çıkmıştı bilmiyordum ama gitmek zorundaydım. Çünkü işi bağlayacağımız adamlar dedemin arkadaşının torunlarıydı. Ufaklığa mesaj attıktan hemen sonra kalkıp hızlıca duşa girdim. Ve üst gardroptan siyah mat bi valiz çıkarıp ne bulduysam içine atmaya başladım. Bu özenli hazırlık birkaç dakika sürmüştü. Telefonu alıp hızlıca Mert'i çevirdim, ilk çalışta açtı.
- Efendim kardeşim
- Ben evden çıkıyorum, Afra'nın evinin oraya bir koruma gönder ne olur ne olmaz, gözlerini dört açsınlar. Ben gelene kadar da bir saat bile biryere ayrılmasınlar. Hadi ben evden çıkıyorum havalimanında görüşürüz , sakın geç kalayım deme biliyorsun burnundan getiririm Mert.
- Tamam kardeşim hadi .
Suratına kapatmıştım. Bu bende alışkanlık haline gelmeye başlıyordu. Evden dışarı emin adımlarla çıktıktan sonra hızlıca lamborghinime bindim ve havalimanının yolunu tuttum. Ufaklığı özleyecektim.Afra' dan :
Evde sıkılmalı, oflamalı, puflamalı kaçıncı saatimdi bilmiyordum ama can sıkıntım hadsafhaya ulaşmıştı. Telefonu alıp ekranı açtım, bildirim bile yoktu. Telefonu elime aldığımda ev topuzumu ne kadar güzel yaptığımı farketmiştim ve bu farkediş yerini 38484 ayrı poza bırakmıştı. Çekildiğim en güzel fotoğrafı birkaç filtre ve efekt ekleyerek Facebook'a atmıştım. Sonra telefonu yerine bırakıp izlediğim Regular Show' a geri döndüm. Film sonunda bittiğinde uyuklamak üzereydim. Ayağa kalkmamla pencerenin arkasındaki silüeti görmem bir olmuştu. Tüm uykum kaçmış, gözlerimi korkuyla bir o tarafa bir bu tarafa çeviriyordum. Balkon camı buzlu camdı. Kim olduğunu göremiyordum, ama biri vardı. Korkuyla telefonu elime aldığımda silüet yokolmuştu. Hızlıca yukarıya banyoya çıktım ve kapıyı kitledim. Emir'i aradım ama yurtdışında olduğu için sanırım hat değiştirmişti. Arzu'yu aradığımdaysa telefonu kapalıydı. Başka arayacak kimsem yok derken aklıma Ilgaz geldi. Büyük bir umutla onu aradığımda telesekreter çıktı. Şansıma küfredip sessizce konuşmaya başladım.
« Ilgaz ben Afra . Seni meraklandırmak istemiyorum ama evin önünde biri var. Orkun ve Arzu'yu aradım ama telefonları kapalı. Korkuyorum.»
Göndermiştim. Korkuyla yüzümdeki yaşları silerken kapı kolunun oynadığını gördüm. Hemen arkasındaki büyük kahverengi dolabın arkasına geçtim ve cenin pozisyonu aldım. Gözlerimi korkuyla kapattığımda duyduğum tek ses kapının yavaşça gıcırdayarak açılmasıydı. O an sanırım sonum geldi diye düşünmüştüm. Korkuyla gözlerimi daha da sıktım. Bana gelen gölgeyi hissedebiliyordum. Yavaş adımlarla bana doğru yaklaşıyordu. O an sadece Ilgaz'ı düşündüm. Ve içimden sessizce mırıldanmaya başladım.
" Sana ihtiyacım var, duy beni Ilgaz. Yanımda olmana ve beni korumana ihtiyacım var."
Bu mırıldanışı bölen şey kafama inen sert cisimdi. Bilincim yavaşça kapanırken önümdeki silüetin bana doğru eğildiğini görebiliyordum...Ilgaz'dan :
Lanetolası toplantı sonunda bitebilmişti. Bedenim yorgunluktan kasılıyor, gözlerim kapanıyordu. Mert'e bana da bir kahve getirmesini söyledikten sonra telefonu elime aldım ve açtım. Bildirime tıkladığımda yüzüme bir sırıtış yayıldı. Küçük cadı beni aramış , sanırım ulaşamayınca da sesli mesaj atmıştı. Beni merak etmesi hoşuma giderken Mert' in getirdiği kahveyi zevkle yudumladım ve ufaklığın sesli mesajını açtım.
« Ilgaz ben Afra . Seni meraklandırmak istemiyorum ama evin önünde biri var. Orkun ve Arzu'yu aradım ama telefonları kapalı. Korkuyorum.»
İlk başta tereddüt etsem de sonradan oraya bir koruma diktiğim aklıma geldi. Ona oraya onu Benin gönderdiğimi ve korkmaması gerektiğini mesajda yazıp yollamıştım. Ama iletilmemişti. Tereddüte kapılıp aradım, telefonu kapalıydı. İçime bir kurt düşmüştü. Hemen Mert'i çağırdım ve bağırmaya başladım.
- Ulan ben sana koruma dik dedim git öcü gibi evin orda birilerini dolandır kızı korkut mu dedim gevşek?!
- Dur abi bekle ariyim de uzaklaşsın, kızı korkutmasın .
Dedi ve odadan dışarı çıkmıştı.
Arkasından söyleniyordum.
- E ara bi zahmet ! Bir işi de düzgün yapın.
Dakikalar sonra Mert içeri gelmişti ancak yüzünde anlayamadığım bir ifade vardı.
- Söyledin mi lan adama ? Türkiye'ye bir gideyim bak ben o korumayı me yapıyorum sen gör.
Mert duraksadı, birkaç saniye boğazını temizledi. Ve bana doğru döndü.
- Kardeşim endişelenmeni istemiyorum ama söylemem lazım. Korumaya ulaşamıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanardağ
Romance"Bazen yüreği sıkışıp, boğazına kadar yükseliyor ve nefes almasını engelleyecek bir yoğunluğa erişiyordu. Sanki bir an daha geçerse patlayacakmış gibi hissediyordu kendini, sanki bir yanardağ oturuyordu göğsüne. Bir iç çöküntüsüydü bu."