Episode6: Küçük Oyun

90 52 4
                                    

Multimedya : Afra'nın kombini

Hala yaşadığım şoku atlatabilmiş değildim. Ilgaz'ın söyledikleri bana şaka gibi geliyor, kalbim sanki iki duvar arasına mıhlanmış gibi sıkışıyordu. Ona ne cevap vereceğimi bile bilmiyordum. Ilgaz'ın karşısında boş gözlerle oturuyor, çaresizlikten parmaklarımla oynuyordum. Bir süre öylece izledi beni, hissetmiştim. Ardından o kadife sesiyle konuşmaya başladı.
- Bak Afra ne düşündüklerini bilemem, ama az çok anlıyorum. Dedem çok ağır ve inatçı biridir. Bir şey kafasına takılırsa asla bırakmaz. Sadece bir buluşma sana söz veriyorum fazlası olmayacak.
Bu cümleleri doğrudan gözlerime kitlenip söylemesi sanki ben seni nasıl ikna edeceğimi zaten biliyorum demesi gibiydi. Ona, o derin kahvelere baktığımda hayır demeye, karşı gelmeye korkuyor, çekiniyordum. Hem zaten altı üstü bi yemek falan olacaktı. Onun için birkaç saate dayanabilirdim. Onu daha fazla bekletmemek için konuşmaya başladım.
- Tamam, kabul ediyorum. Ne zaman olacak peki bu buluşma?
Bana rahatlamış bir tavırla baktı.
- Bu akşam, sekizde. Bir zevkin olduğunu söyleyemicem ama şık giyinmeye bak. Dedem ayrıntıcıdır.
Gözlerimi kısmıştım.Bu adam neden beni sinir etmekle uğraşıyordu?Bana sanki beni ilk kez görmüş gibi dikkatlice baktı. Ona ne var anlamında kafamı salladım.
- Yapma.
Anlayamamıştım.
-Neyi?
- Gözlerini diyorum,kısma. Daha da çirkin oluyorsun.
Ahh tahmin etmeliydim. Ona inat olsun diye daha fazla gözlerimi kıstım. Dışardan Sherlock Holmes gibi gözüküyor olabilirdim,emin değildim. Emin olduğum tek şey şuan bana bu kadar dikkatli bakmasıydı. Sanki tüm çehremi, zihnine yerleştirmeye çalışıyor gibiydi.Ses çıkarmadım. Ben de onu izlemeye başladım. Yeni çıkan sığ sakalları onu bir hayli asi göstermiş, çene hatlarını sanki daha da mümkünmüş gibi keskinleştirmişti. Sol kolundaki saat evet bana milyarlar döktü der gibiydi resmen.Gerçekten siyah bir meleği andırıyordu. Sanki bu dünyaya sürgün edilmiş yaramaz, asi bir melekti.Onu bilmem kaç dakika daha izledikten sonra nihayet kendime gelebilmiştim. Bu halime gülmüştü.Gülünce gözleri kısılıyor, gamzeleri varlığını konuşturuyordu. Kalkalım mı dediğimde ikiletmedi. Akşama bir ton senaryo yazılmalıydı. Usulca kafeden kalkıp Ilgaz'ın arabasına bindik ve ev yolculuğu başladı. Beni sarhoş olduğum gün bıraktığı için evimin adresini biliyordu. Sonunda evin önünde durduğumuzda bana döndü.
- Heyecanlı mısın?
Duraksadım, buna itiraz etmeli miydim hiçbir fikrim yoktu.
- Korkuyorum.
Beklemediği bu cevap onu güldürmüştü.
- Korkma ufaklık, yanında gelmiş geçmiş en cool kahraman duruyor.
Tam ağzımı açacaktım ki beni işaret parmağıyla susturdu.
- Hayır tabii ki de tayt giymiyorum saçmalama kızım.
Ne diyeceğimi tahmin etmesi ikimizi de güldürmüştü. Gülünce gözleri kısılmıştı. Çantamı kapıp arabadan indim. Ve oturduğum koltuğun yarı açık camına eğildim.
- Bu arada Ilgaz Saraçoğlu, gülme. Gülünce daha da çirkinleşiyorsun.
Başarmıştım, sinirle soluyordu. Ona masumca iyi geceler dileyip hemen eve girdim. Çünkü biraz daha kalırsam beni öldürebilirdi, şüpheliydim. Anahtarı çevirip eve girmemle Emir'e çarpmam bir oldu.
- Oo prenses hoşgeldin.
Kendimi hala suçlu hissediyordum.
- Emir, ben..
Beni aniden durdurdu.
- Ben o geceyi unuttum prenses. Dedi ve bana sarıldı, ben de ona. Onu özlemiştim, varlığı bana bir ailem olduğunu hatırlatıyordu. Bizi o şekilde gören Arzu kıkırdamaya başladı.
- Oo birileri sevgi gösterisi yapıyor.
Emir ona döndü ve saçlarını savurdu.
- Seninle uğraşmak isterdim Arzu'cum ama gitmem gereken bi toplantı var görüşürüzzz. Dedi ve ikimizi de öptükten sonra hızlıca evden çıktı. Nihayet Arzu'yla başbaşa kaldığımızda ona bugünkü tanışma faslını anlattım.
- Kızım ciddi ciddi aile yemeği gibi olacak yani.
Umutsuzca , evet anlamında başımı salladım.
- Kalk gardırobumdan birşeyler bakalım. Sana kalırsa pantolonla gideceksin.
Pantolon herşeye giderdi ama. Daha fazla ses çıkarmadan Arzu'yla yukarı çıktım.Arzu gardıropla yaptığı savaştan galip çıkmışa benziyordu. Elinde v yaka aşk kırmızısı bir elbise, onu tamamlayan incili aksesuarlar ve gold ayakkabıyla bana bakıyordu. Hiç ses etmeden, üstelemeden giydiğimde Arzu gözlerini benden alamıyordu.
- Kızım adam sendeki bu cevheri önceden sezdi herhalde. Olsun, altıncı his iyidir.
Ben ona gülerken beni aldığı gibi makyaj aynasının önüne oturtmuştu. Nihayet kendime gelebildiğimde Arzu bana kırmızı ruj sürüyordu. Sadece kaşlarımı belirtmiş, maskara ve ruj sürmüştüm. Aynada kendime baktım. Bu görüntüye alışık olmamama rağmen iyi hissettirmişti. Ilgaz'ın arabası gelişini belli eder bi korna çaldığında Arzu'ya veda edip aşağı indim. Apartman kapısını açıp çıkarken doğrudan Ilgaz'a baktım. Siyah takım elbisesinin içinde adeta süzülüyordu. Saçları herzamanki asiliğini göz önüne koymuş,nispet yapıyordu sanki. Gözlerimi gözlerine çevirdim.Beni hayret ve beğeniyle süzüyordu. Öyle derin bakıyordu ki kahverengi olan gözlerinin şuan siyahın elli tonu olduğuna yemin edebilirdim. Hiçbirşey demeden arabaya bindiğimde yolculuk başlamış, yalıya varmıştık. Karşımdaki görüntü beni gerçekten etkilemişti. Okadar gösterişli bir yapıydı ki. Hayranlığımı gizleyerek Ilgaz'ın yanına gittiğimde bana baktı ve elimi tuttu.
- Rol icabı.
Ona tamam anlamında başımı salladım. Zile bastık ve hizmetlinin bizi içeri davet etmesiyle karşımdaki yaşlı ama kendini yaşlılığa kaptırmamış hala kendine has bi karizması olan bu adama baktım. Ilgaz Saraçoğlu'nun dedesiydi, ne bekliyordum ki ? Bizi görünce ağır adımlarla yaklaştı. Halinden fazlasıyla memnun, biraz da heyecanlı gözüküyordu.
- Oo aslanım gelmiş, hoşgelmiş.
Erkeksi bir sarılmadan sonra bana döndü.
- Sen de hoşgeldin kızım, ben Adnan , ama sen bana Adnan bey yerine dede diyebilirsin.
Gülümsedim ufak bir espri yapması içimi biraz da olsa rahatlatmıştı. En azından ketum değildi.
- Estağfirullah olur mu öyle şey , dedim.
- Olur olur, haydi masaya geçelim,acıkmışsınızdır.
Ses etmeden üçümüz de masaya geçmiştik. Masada en az yirmi kişiyi rahatlıkla doyuracak kadar yemek vardı. Hepsi de uzun uğraşlar sonucu olduğunu gösteriyordu. Ilgaz ve dedesinin hoş sohbetini dinlerken Adnan bey bir soru sordu Ilgaz'a.
- Ee aslanım, nasıl tanıştınız Afra kızımla ?
Ben ne yapacağımı bilmez bir şekilde korkuyla Ilgaz'a baktığımda gayet rahat bir şekilde cevap verdi.
- Aynı mekanda sürekli karşılaşıyorduk dede. Ben de en sonunda açıldım, ve konuyu biliyorsun işte.
- Güzel, güzel.
Konu bir şekilde bizden ilerliyordu. Ben de bir yandan tabağımdakileri yiyor, yemiş gibi görünüyordum. Aklımdaki sadece pot kırmamaktı. Sohbet uzamış, saat hayli ilerlemişti. Sonunda eve gitmem gerektiğini belirttiğimde Adnan bey bunu hoş karşılamıştı. Ilgaz'ı anlamıyordum, dedesi çok anlayışlı bir insandı. Neden ona gerçek durumumuzu anlatmaya çalışmamıştı ki?Düşüncelerimden sıyrıldım ve masadan kalktık. Hep beraber kapıya doğru ilerledik. Adnan bey bana döndü ve içten bir şekilde gülümsedi.
- Tanıştığıma çok memnun oldum kızım.
Rahatlamıştım, sonunda herşey bitmişti.
- Ben de Efendim,dedim ve Ilgaz da veda ettikten sonra hizmetli bize kapıyı açmıştı. Tam çıkacağımız esnada Adnan Bey konuştu ve Ilgaz' la kafamızı o tarafa çevirdik.
- Unutmadan aslanım, birdahaki sefere düğün tarihini de ayarlayalım, malum bu işler öyle kolay bitmez.

Duyduklarım ani şok geçirmeme neden olmuştu. Kulaklarıma inanamıyor, korkuyla Ilgaz'a bakıyordum. Hiçbirşey bilmiyordum. Emin olduğum tek bir şey vardı.Hiçbirşey bitmemişti, aksine yeni başlıyordu.

YanardağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin