Episode11: O benim!

53 43 3
                                    

Multimedya: Cenk

Eskiden içinde bulunduğum karanlık ortamlar vardı. Bunlar, siz içinden çıksanız da bir gün sizi bulacak karanlık ve pis mahzenlerdi. Ama iyi tarafı da vardı. Korkusuz insanları orada tanımış, ben de onlardan birine dönüşmüştüm. Mert ve ben arabaya atlayıp sinyalin geldiği yere doğru yola koyulduk. Telefonu elime aldım ve yine o karanlık mahzenlerden, karanlık birini aradım.
- Alo Cenk,ben Ilgaz.
- Efendim kardeşim.
- Yanına sağlam birkaç kişi al ve konum atacağım adrese gel, bir hesaplaşmamız olacak dostum. Kaan Uluöz ile.
Bir süre telefonun ucundan ses gelmedi.Daha sonra beklediğim ses duyuldu.
- Hay,hay. Mesajını bekliyor olacağım.
Telefon kapanmıştı. Cenk o girdiğim karanlık ortamlarda tanıştığım biriydi. Onu VİKİNG de tanımıştım. VİKİNG, dışarıdan sosyal ve normal bir bar gibi görünse de içeride uyuşturucu satıcılığından, kiralık katillere kadar her pis iş dönerdi. Ona orda Alfa diyorlardı. Sırıttım, bu adı hakeden başka biri olamazdı.

Afra'dan:

Acaba burada daha ne kadar süre kalacaktım, ya da çıkabilecek miydim bilmiyordum. Kaan denilen çocuk beni yanağımdan öpmüştü. Bitkin düşmüştüm, sevdiklerimi özlemiştim. Ilgaz'a ihtiyacım vardı. Ona sarılmaya çok ihtiyacım vardı. Çelik kapı yavaşça gıcırdayarak açıldı. Gelen Kaan'dı.Doğrudan yanıma gelip çömeldi, ve oturdu. Başka bir şekilde tanışsaydık yakışıklı bile bulabilirdim. Gözleri doğrudan bendeydi. Saçlarım kirden yağlanmış, kalıp tutmak üzereydi. Üzerim şuan içinde bulunduğum yer yüzünden is benzeri birşeyle kirlenmişti. Bitkin haldeydim.
- Özür dilerim.
Dediği şey beni şaşırtmıştı. Ama bu ona acıyacağım anlamına gelmiyordu.Sinirle soludum.
- İlk önce beni kaçırtıp,sonra da özür mü diliyorsun? Hangi ruh hastanesinden kaçtın sen?
Sanki komik bir şey demişim gibi güldü.
- Bunu yapmak zorundaydım. Çünkü Ilgaz'ın canını yakmamın başka yolu yoktu.
Beni kaçırarak onu üzmeyi planlamıştı. Ben bile Ilgaz' ın umrunda olup olmadığıma emin değildim ki , bunu neye dayanarak yapmıştı?
- Ya gelmezse, ya onun yeterince umrunda olmayan biriysem ?Dedim.
- Yeterince araştırmadım mı sanıyorsun? Umrunda olmasan neden yurtdışına çıkarken evinin önüne koruma diktirsin ki?
Afallamıştım, yani o sırf bana bişey olmasın diye evime koruma mı göndermişti ? Beni o kadar umursuyor muydu? Bu haldeyken bile şu duyduklarım bana bir umut olmuş, yetmişti.
- Bu güzelliğin kendisine ait olduğunu sanıyor, ne yazık.
Bunu anlayamamıştım, ne demek istiyor ki derken üzerime doğru geliyordu. O an kafama dank etti. Kötü şeyler yapacaktı bana. Ya zarar verecek ya da zorla sahip olacaktı! Korkuyla geriye doğru gitmeye başladım. Ecel terleri döküyor, bunun asla olmamasını diliyordum. Yaklaştı, dudaklarını yanağıma yasladı. Geri çekilmek istediğimde tek eli boğazımı sarmıştı. Nefes almam zorlaşıyordu. Yanağımda olan dudakları yavaşça, zevk almak istercesine omuzlarıma, oradan da boynuma iniyordu. Boğazımdaki eli hala gevşememişti. Görüşüm bulanıklaşıyordu. Dudakları boynuma değdiğinde tek hissettiğim koca bir tiksinme olmuştu. Görüşüm iyice bulanıklaşmış, kendimi kaybediyordum. Bana zarar verecekti. Ve Ilgaz, artık onunla asla ikimiz olamazdık. Düşüncelerim durmaya, gözlerim kapanmaya başladı. Bilincimi kaybedecektim. Ve karanlık. Uzun, dipsiz sonsuz karanlık. O karanlığa düşmeden önce tek duyduğum kapının gürültüyle açılması ve birinin Kaan'ı benim üzerimden çekip, almasıydı..

Ilgaz 'dan :

Cenklerle buluşup sinyalin geldiği adrese gelmiştik. Şehrin az ilerisinde ıssız bir arsaydı. Burası eski ve terkedilmiş bir fabrikaydı. Adamların yarısı kadarını fabrikanın arkasından içeri sızmaları için arkaya göndermiştim. Önde sadece ben , Mert ve Cenk kalmıştık. Cenk'ten gelirken silah ve susturucu getirmesini istemiştim.Fabrikanın önünde dikilen iki korumayı susturuculu silahlarla ayaklarından vurmuştuk. Silah kullanmayı VİKİNG'de öğrenmiştik. Onları etkisiz hale getirir getirmez dış kapıdan gizlice içeri sızdık. İlk kapı bir koridora her koridor üç odaya ayrılıyordu. Mert ve Cenk'ten ayrılıp koridorlardan birine daldım. Beni görünce eli beline giden korumayı yere yığmam saniyeleri almıştı. Uzun ve karanlık koridorda nereye gittiğimi bilmeden hızlıca yürüyordum. Ve sonra , bir kapının aştımdan ışık sızdığını gördüm. Hislerim bu odada olduğunu söylüyordu. Geriye doğru gittim ve kapıya var gücümle tekme attım. Kapı aniden gürültüyle açıldığında Kaan' ın eli Afra'nın boğazındaydı. Onu sırtından tutup çektim ve geriye düşmesini sağladım. Gördüğüm manzarayla gözlerim kararmıştı. Onu yere yatırdım ve onlarca yumruğu acımasızca suratına indirdim. Bir yandan dar kükrüyordum.
- O benim lan, sen onu nasıl kaçırırsın lan! Sen benim olanı nasıl korkutursun lan nasıl?!
Az sonra içeri Cenk ve Mert girmişti. Ben hala Kaan'ın üzerinde ona yumruklar atıyordum. Ardı arkası kesilmeyen yumruklarımı durduran şey , Mert'in sesi olmuştu.
- Abi Afra.
O tarafa döndüğümde Afra'nın baygın halde yattığını gördüm. Gözleri kapalıydı. O , o hareket etmiyordu. Bir saniyeliğine dünya dönmeyi durdurmuş, zaman akıp gitmekten yorulmuştu. Herşey ve herkes durdu o an. Aklımdaki tek şey ve tek kişi Afra'ydı. Ona bir şey olamazdı, o ölmüş olamazdı.

YanardağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin