Episode7: Zamansız Uyku

83 51 5
                                    

Kitlenmiş bir şekilde olduğum yerde varsayıyordum. Ilgaz da en az benim kadar şaşırmış görünüyordu. Yine de ses etmedi. Dedesine görüşürüz dedi ve sonra arabaya doğru ilerledik. Nihayet arabaya binip yola çıktığımızda kafam çatlayacak gibiydi.Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Kafamı cama yasladım ve düşünmeye başladım. Ilgaz da beni izliyordu. Çok geçmeden bir konuşma açtı.
- Başın mı ağrıyor?
Alayla gülümsedim.
- Bir kahveyle düzelir,eminim. Eve gider gitmez yapacağım ilk iş bu olacak.
Sırıttı,cevap vermedi. Evin önünde durup ona iyi geceler diledim, ve anahtarı çevirerek eve girdim. Emir toplantı için şehir dışına çıkmış, Arzu ise halasına gitmişti. Üst kata çıkıp,topuklu ayakkabıları bir kenara fırlattım ve pembe kedili pijama takımımı giyip, mutfağa girdim. Ve kahve suyu koydum.Aklım hala Ilgaz ve dedesindeydi. Acaba böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Ben ve o. Telefonumun çalmasıyla irkildim, gelen mesaj Ilgaz'dandı.
" uyuyabildinmi "
Beni düşünmüş olması anlamsızca hoşuma gitmişti.
" hayır , belki birazdan " yazıp gönderdim.
Çok geçmeden telefonum yine titredi.
" sizin evin oradayım, bana da bi kahve yapsana"
Sebepsizce heyecanlanmıştım. İlk defa normal insanlar gibi konuşuyordu benimle alay olmadan.
" tamam " yazıp gönderdim. Kaynayan suyu bardağa döküp ikisine de kahve attım ve birine şeker koydum. Onun şekersiz içtiğini biliyordum. Kahvecide şekersiz içmişti. İki fincanı da alıp evin önüne çıktığımda siyah arabasının içinde beni bekliyordu. İlerledim,yağmur yağmaya başlamıştı. Ön kapıyı açıp ön koltuğa oturdum. Arabanın içi hafif sıcaktı ve radyoda bir şarkı çalıyordu.( multimedya) Fincanın tekini ona uzatırken gözleri üzerimdeydi. Neden olduğunu anlamak çok da zor olmamıştı, üzerimdeki pijama takımına bakıp, alayla sırıttı.
- Pembe kedili pijama ha ? Oldukça yaratıcı.
Normalde bu cümleye sinirlenmem gerekiyordu, ama gözlerim bir şeye odaklandığı için sinir falan umrumda pek olamamıştı. Doğrudan ona bakıyordum. Saçları karışmış, gözaltındaki uykusuzluk abidesi morluklarla bile nefesimi kesiyordu. O hayatıma girdiğinden beri altüst olmuştum. Şirketi önemsemez olmuş, tüm işleri Eylül'e yıkmıştım. Sadece telefondan ayarlıyordum. O da bana baktı bir süre. Onunla konuşmalıydım. Onu tanımalıydım. İçimdeki ses bu adamda bir farklılık olduğunu söylemişti ya zaten. Daha fazla dayanamadan lafa atladım.
- Seni bu kadar sessiz kılan ne ?
Dudakları alayla yana kıvrıldı, gözleri daldı. Bir süre bekledi sonra cevap verdi.
- Annemin ölümü. Sekiz dokuz yaşında ya var ya yoktum. Her gece seni asla bırakmam diyerek saçlarımı okşayan kadın gözlerimin önünde intihar etti. Seni asla bırakmam diyen kişi, beni ilk önce bırakan oldu.
Duyduklarım karşısında irkilmiştim. Tüylerim diken diken olmuştu, konuşmaya mecal bulamamıştım adeta. Bu kadar basitçe söylemesiydi beni asıl ürküten. Sanki hiçbirşeyden korkusu yoktu, sanki kaybedecek bişeyi kalmadığı için herkese her kötülüğü yapabilirdi. Sanki çaresiz ve kimsesizdi.
- Ona benziyorsun.
Anlayamamıştım. Beni annesine benzetmişti. Bu beni şaşırtmakla beraber üzmüştü de.
- Saçların onunki gibi , gözlerin de. Ama ben kaybetmeyi erken yaşta öğrendim. Birini ancak sahip olmadığında kaybedemezsin. Bu yüzden kimseye bağlamadım kendimi. Bugün geçmişe doğru dönüp baktığımda bunun gerçekten akıllıca olduğunu görebiliyorum.
Ona gerçekten üzülmüştüm. İçinde böyle derin yaralar taşıdığını tahmin bile edemezdim. Onu ilk defa resmî olarak tanımaya başlıyordum. Yaşadıklarını düşünmemle sol yanağımdaki ıslaklığı hissetmem bir olmuştu. O an bana baktı. Bana harelenmiş gözleriyle uzun bir süre baktı, ve sonra hiç ummadığım bir şey yaptı. Bana sarıldı. Birkaç saniyeyi bulmuştu kendime gelebilmem. Sonra ben de ona sarıldım.Saçlarımda yabancı bir el hissetmiştim. Saçlarımı okşuyordu. Ağlamam şiddetlendi.
- Şştt montumu daha fazla salya sümük etme. Bu monta ben ne kadar verdim sen biliyor musun?
Yine beni güldürmeyi başarmıştı.Bu haldeyken bile. Sabah Arzu'nun yaptığı o güzelim makyajın akıp, beni panda yavrusu gibi gösterdiğine emindim.Yine de umursamadım. Şuan önemli olan onun kollarında olmamdı. Kokusu adeta bir uyuşturucu etkisi yaratıyordu.İlk defa bu kadar güvende hissetmiştim kendimi. Sanki yıllardır evsiz yaşayıp da yıllar sonra evime kavuşmuş gibiydim. Bu huzur uykumu getirmişti. Zaten yaptığım kahveyi de içmemiştim. Kollarında biraz uğraş verdikten sonra hareket dahi etmedim. Çalan şarkıya, yağan yağmura , en önemlisi de beni sıcak tutan bu kollara alışmıştım.Ilgaz'ın da gözlerini kapattığını anladığımda uykusu geldiğini anlamıştım. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu.Bu gidişata direnmemiş, direnememiştim.

Ilgaz'dan :

Onu o şekilde ağlarken gördüğümde hayatta yapmayacağım bir şey yaptım ve kendimi onu kucaklamış şekilde buldum. İşte şimdi kendi kendime şaşırmıştım. Ben Ilgaz Saraçoğlu bir kıza sarılıyordum! Saçlarını okşadım ve devam ettim.
- Şştt montumu daha fazla salya sümük etme.Bu monta ben ne kadar verdim sen biliyor musun?
Gülmüştü. Akan makyajıyla çirkin bir balık gibi gözüküyordu. Umursamadım. Kollarımın arasında gayet rahat görünüyordu. E tabi bu kadar kaslı hava yastığı gibi kollarda rahat edemeyen bir kız olabilir miydi? Uykusu gelmiş görünüyordu. Benim de uykum gelmişti. Şekersiz içtiğimi geçen gün görmesine rağmen bana şekerli kahveyi verdiği için içememiştim. Kesin karıştırmıştı. Kim kahveyi şekerli severdi ki ? Radyonun sesini hafif kıstım ve biraz aşağı kayıp rahat bir pozisyon bulunca kollarımı ufaklığa daha fazla doladım. Gözlerimi kapattım, biraz kestirecektim. Uyuyakalmadan önce tek düşündüğüm bu kıza karşı birşeyler hissediyor olmamdı. Kurallarıma aykırıydı, yasaktı.Bu iyi birşey değildi, kesinlikle iyi bir şey değildi...

YanardağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin