20

6.9K 556 436
                                    

------

(20.48)

Canım Ajdarıma işkence diye şarkı yaptırtacaktım. Beni bu ruh halinden ancak o kurtarabilirdi.

Eve onun yüzüne bakmadan girmiş yine o göt kadar küçük koltuğa kurulmuştum. Ama diyorum ya, göt kadar. Ben bu koltuğu alan Sinanın ağzına sıçacaktım.

O da yanıma oturdu ama ne oturmak. Gel kucağıma otur dememek için kendimi zor tutuyordum. Aslında tutmazdım da süründüreceğimi söylemiştim. Nerden bilecektim en çok sürünenin ben olacağımı.

Vücudunu tamamen bana döndürdü. Şimdi rahatladım derken bu sefer saçlarımla oynamaya başladı. Saçımı kazıtacaktım o olacaktı. Adam hassas noktamı bulmuş, her canı istediğinde saçımla oynuyordu. Buna itirazım yok da şimdi olmazdı.

Koltukta ne kadar yana kayabilirsem kaydım. Tabi o aynısını yapmasa olur muydu ki? Yan tarafıma baktım ama kayabileceğim bir yer yoktu.

Kulağımın yanında bir nefes hissettiğimde kafamı döndürdüm. Döndürmez olaydım. Yüzlerimiz olabildiğince yakın ve kalp atışlarım onun tarafından hissedilir seviyedeydi.

"Ne yapıyorsun?" dedim yakınlığımızın gerektirdiği sessizlikle.

"Hiç, sevgilime yaklaşıyorum."

"Sevgilin?"

Şaşkınca açılan ağzıma bakıp tekrar gözleriyle gözlerimi delmeye başladı.

"Evet, sevgilim değil misin?"

Bu kadar duygulu bakmak zorunda mıydı? Şimdi yelkenleri suya indirip dudaklarına yapışacaktım.

"Bir zamanlar, biz acaba sevgili miyiz diye çok düşündüm Baran. Değilmişiz. Ben kardeş falanmışım ya."

Eğer Baran beni biraz tanıyorsa alaycı çıkarmaya çalıştığım sesimin, acizce çıktığını anlardı. Onu öpmek isteyip bu cümleleri kurmanın acizliği. Kimse bana onu öpme dememişti ama  üç yıl ben çekmiştim o da azıcık çekse, biraz sürünse nolurdu ha nolurdu?

Yüzünü yüzüme daha da yakınlaştırdı. Al bak, tanıyor işte. Dayanamayacaktım.
Saldım bayıra mevlam kayıra diyip ben de ona yaklaşmaya başladım. Tam dudaklarımız değdiği an, Emir Kozcuoğlu zil sesi yankılandı salonda.

Yerimde sıçrayarak geri çekildiğimde,
Baran da 'amına koyduğumun gerizekalıları, arayacak yer buldular' diye başlayıp Vartoluyu aratmayan küfürlerini sıralayarak sehpada duran telefonunu aldı. Bu saatte kim arardı ki? Yani geç de değildi ama olsun kim arardı ki?

Kulağına koyduğu telefonda ne duyduysa yüzü asılırken hiçbir kelime söylemeden telefonu kapatıp ayağa kalktı.
"Ben gidiyorum. Kısa bir işim var, bir yere ayrılma."  deyip kapıya doğru ilerledi.

"Nereye?"

Ben de onun arkasından kalkmıştım.

"Önemli bir şey değil, geleceğim."

Önemliydi. Belli oluyordu. Evden çabucak çıkmak ister gibi aceleyle hareket ediyordu. Üzerine kaşe montunu geçirip kapıyı açtığında kolundan tutup onu durdurdum.
Önce kolundaki elime, sonra yüzüme baktı. Ben bu anı daha önce yaşamış gibiydim, yaşamıştım da.

"Gitme." dedim sesimin kısık çıkmasını engel olamayarak.

"Gitmem lazım."

Çok güzel bir fikir bulmuş gibi çocukca "O zaman ben de geleyim." dedim.

"Şaka yapıyorsun değil mi?"
Şaşırmıştı. Ben de şaşırmıştım. Aklımda onunla gitmek yerine, onun burada kalmasını sağlamak vardı ama ağzımdan o cümle dökülmüştü.

Şahdamar [Texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin