———
Baran'ın her halükarda o izni alacağını bildiğimden kıyafetlerimi giyinmiştim. Odamın kapısı çalınmadan açıldığında annem kapıdan kafasını içeri sokup "Baran abinle ders çalışacakmışsınız. Niye söylemiyorsun." dedi.
Ders çalışacağız mı demişti? Beş sene önce okulla ilişiğini kesen adamdan bahsediyorduk. Gülümsememe engel olamazken "İzin vermezsin diye." dedim.
"Hadi çık hazırlanmışsın zaten." deyip kapımı kapattı.
Siyah kapüşonumun üzerine kot ceketimi giyip aşağı indim. Annem ortalıkta görünmüyordu. Bahçeye çıkıp annemin haberi olmasın diye pencereleri kontrol ederek çiçek açmış ağaçlardan biraz çiçek kopardım. Azıcık suçlu hissediyordum ama sarı sarı görünce hoşuma gitmişlerdi ne yapabilirdim?
Bulduğum ilk taksiye atladım.
Daha önce onun evine hiç gitmemiştim çünkü çoğu zaman Sinan'da görüyordum onu.İki katlı evin önünde durduğumuzda taksiye parayı ödeyip indim. Kapının önünde kollarını bağlayarak duvara yaslanmış beni bekliyordu.
Adımlarımı bilerek yavaşlattım. Biraz sinir olmasında sorun yoktu bence.
O bana gülümseyerek bakarken durup ayakkabılarımı çıkardım. Şimdi şaşırmış gibiydi. "Ne yapıyorsun?" diye bağırdı ama duymamazlıktan gelip taşlık yolun kenarındaki çimlere ayak bastım.
Güneş tepede, Nisanın dengesizliğiyle bir kaybolup bir görünürken çimlerde ilerleyip bahçenin tam ortasında durdum. Elimle ona gel işareti yaptığımda kafasını gülerek sallayıp yanıma geldi. Kollarımı ona dolayıp kafamı göğsüne yasladım. Ondan kısa olmamın avantajlarından biri de buydu istediğim zaman göğsüne sokulabiliyordum. Onunda elleri benim belimi buldu.
"Hava biraz soğuk değil mi?" dediğinde kafamı göğsüne sürterek "Sen ısıtırsın." dedim.
Şimdiden ısıtmıştı bile.Göğsünden hiç istemesemde ayrılıp elini tuttum. Bu güzel bahçenin tadını çıkarmalıydık. Çimlere uzanıp onu da yanıma çektim. Nemli olan toprak biraz üşümeme neden olmuştu, ben de ona yaklaşıp nefesiyle ısınmayı seçtim. Yüzü bana dönüktü. Burunlarımız temas halindeydi.
Cebimdeki şeyin varlığını hissedince hemen doğrulup oturur pozisyon aldım. O da beni taklit etti. Elimi cebime atıp sarı çiçekleri çıkarıp ona uzattım.
"Bak bunları sana getirdim."
"Şaka mı bu?" dedi şaşkın bir ifadeyle.
Yanlış yapmıştım işte mafya adama çiçek mi verilirdi.
"Ne şakası?" dedim sesimde gizleyemediğim kırgınlıkla.
Eliyle yüzünü ovalayıp "Yok bu cidden şaka." dedi.
Tamam bu kadar abartması gerekmiyordu istemediğini söyleseydi de olurdu.
Elimdeki çiçekleri ezmek istercesine avcumu kapatacaktım ki elini elimin üzerine koyup beni durdurdu.
"Cenk bu kadar güzel olman, bu kadar masum, bu kadar tatlı olman. Sen gerçek misin?"
Buna mı şaşırmıştı yani? Lan buna mı şaşırmıştı? Buna şaka demişti. Kalbim gitti, yok yemin ederim. Kalbi atmadan yaşayan ilk insan falan olabilirdim.
Utançla kafamı eğdiğimde elimin üstündeki eliyle çiçekleri aldı. "Bu çiçeklere en çok sen layıksın." deyip teker teker kafama yerleştirmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şahdamar [Texting]
Short StoryBilinmeyen : Şahdamar, şahdamar, şahdamar Bilinmeyen : Rengim sensin ahengim sen Bilinmeyen : Gökkuşağınım ben senin. Bilinmeyen : Şahdamarımsın, candamarımsın. Bilinmeyen : Anla artık tek aşkımsın. Bilinmeyen : Hayatımın tek pınarısın. Bilinmeye...