———
Kaçmaya çalıştığım ne varsa patır patır önüme dökülmüştü. Şimdi bu hengamenin arasında yolumu nasıl bulacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Bakmakta olduğum yüzünde herhangi bir değişiklik ararken aslında her şeyin bıraktığım gibi olmasından ölesiye korkuyordum. Ya hâlâ aynı Baransa, ya hâlâ beni zerre düşünmeyen o adamsa.
"Merak etme. Gideceğimiz yer o kadar uzak değil. Kaçırmıyorum seni." Gülerek söylediği cümleden sonra ona yeniden aşık olayım diye o gülümsemeyi saklayan yüzünü bana döndüğünde ona odaklanmış bakışlarımı çekmeye çalıştım ama pek başarılı olduğum söylenemezdi.
Siniri barındırmayan bünyeme karşın sinirle "Ne konuşacaksak konuşalım Baran. Boşuna sürükleme bizi bir yerlere." deyip önüme döndüm yavaşça. Ama buna rağmen bakışları yolda değil bendeydi.
"Önüne bak. Ölmek istemiyorum."
Ona bakmıyordum ama beni dinlemişti. Yola bakmaktan başka bir şey yapmamıştı yol sonuna kadar.
Geldiğimiz yer hiç tahmin edemeyeceğim bir yer değildi. Baran zaten öyle kompleks düşünen biri olmamıştı hiçbir zaman. Sadece bir kere böyle bir işe kalkışmış onda da her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı.
"Gerçekten bunca yolu bir kafeye gelmek için mi çektik? Sadece meraktan soruyorum yol kenarında gördüğümüz onlarca kafeyle buranın nasıl bir farkı var?"
Sinirden gözüm seğiriyordu ve o benim varlığımı unutmuşçasına yalnızca kafeye bakıyordu. Bu kadarı da fazlaydı. Benimle bir sene sonra karşılaşıyor ve yüzüme dahi bakmıyordu.
"Gidiyorum. Yanında durmaya daha fazla katlanamayacağım." Arkamı döndüğüm gibi kolumdan yakalayıp beni tekrar o kafeye döndürdü.
"Bana bakma Cenk. Oraya bak." Parmağıyla kafenin ismini gösterdiğinde inanamayarak ona döndüm tekrar.
"Çiçek prens mi? Böyle bir kafe mi varmış? Biz bunu nasıl duymadık?"
Tabelasında çiçek prens yazan kafenin duvarları sarı çiçeklerle doluydu. Ne yapmaya çalışıyordu beni böyle bir yere getirerek anılarımızı hatırlatmak mı istiyordu? Öyleyse başarmıştı çünkü kafama çiçekler taktığı o günü ömrüm boyunca unutacağımı düşünmüyordum.
"Böyle bir kafe yoktu. Sen gidince var oldu." Bu sefer dikkati sadece gözlerimdeydi. Gururla başardığı şeyin çok büyük bir şey olduğunun bilinciyle bana bakıyordu.
"Nasıl yani?"
Omuz silkip beni bırakarak kapıdan içeri girerken "Burası benim." dedi. Onun peşinden gitmeye niyetim yoktu fakat böyle bir şeyi öğrendikten sonra durmamam imkansızdı.
"Kendini değiştir demiştin. Gittim yaptığım her pisliği bırakıp burayı açtım bende. Öyle pek geleni yok ama bilenler burayı çok seviyor."
Arkada birkaç çalışandan başka bir şey görünmüyordu. Kimse gelmiyorsa ne diye açık tutmuştu burayı?
"Senin burada olduğunu hayal ettiğim o kadar anım var ki gerçekten burada olduğuna inanasım gelmiyor."
Bakışlarıyla beni baştan aşağıya süzerek tekrar gözlerimde durdu soluğunu seslice vererek.
"Her görüşümde sana tekrar aşık olmak benim cezam sanırım."
Söylediği şeyler böyle güzelken yaşadığım tüm kötü anlar aklımdan uçup gidiyordu. Ama biliyordum gece yastığa başımı koyduğumda yine tüm şeytanlarım benimle olacaktı. Yine ondan korkan, çekinen çocuk olacaktım.
Aramızdaki mesafeyi kapatıp elini bana uzattığında irkilerek kendimi geri çektim ama o beni umursamadan arkamdaki kapıyı çekip "Sadece kapıyı kapatacaktım." diye mırıldandı. Gözündeki hayal kırıklığı ciğerlerime batıyordu. Neden mutsuz olmuştu ki bana yaptıklarından sonra bundan daha normal bir şey olamazdı. Beni böyle göğsüme oturan bir vicdan azabıyla bırakamazdı.
"Kusura bakma. Ya da bak. Bana dokunman beni iğrendiriyor. Her an boğazıma sarılacakmışsın gibi hissediyorum. Anladın mı?"
Gözleri yaşlarla dolarken hissettiği her duyguyu yüzüme vuruyordu. O soğukkanlı adam gitmiş yerine başka biri gelmişti sanki. Pişmanlığını zerresine kadar hissediyordum.
"Cenk." diye fısıldadı sözlerimi umursamadan yaklaşarak. Elleri yüzüme tırmandığında dişlerimi sıkarak dokunuşunun bitmesini bekledim ama o bitirmemekte kararlıydı.
"Ruhumu söktüler benim. Birine sevgiyle nasıl yaklaşılır bilmiyordum. Biri nasıl korunur bilmiyordum. Birine nasıl aşık olunur bilmiyordum. İlk seninle denedim, onu da mahvettim." Kulağıma doğru yaklaşarak kurduğu bu cümlerden sonra omzuma damlayan yaşının serinliğini hissettim.
Elleri hala yüzümde dolaşıyor, nefesi hala boynuma vuruyordu ve ben sanki nefes almayı unutmuş gibi düzensiz nefeslerimle kalbimin ritmini sakinleştirmeye çalışıyordum. Beni seviyordu. Hem de öyle güzel seviyordu ki, özlemimden ona sarılmam an meselesiydi.
"Bir yıl yetmedi mi Cenk? Bizden uzak kalmamız için bir yıl yeterince fazla değil miydi?"
———
Kıssaaacık bir bölüm oldu. Ama artık yazmam gerekiyordu. Bir veya iki bölüme hikaye biter
Öpüldünüz💋
🐘🔸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şahdamar [Texting]
Short StoryBilinmeyen : Şahdamar, şahdamar, şahdamar Bilinmeyen : Rengim sensin ahengim sen Bilinmeyen : Gökkuşağınım ben senin. Bilinmeyen : Şahdamarımsın, candamarımsın. Bilinmeyen : Anla artık tek aşkımsın. Bilinmeyen : Hayatımın tek pınarısın. Bilinmeye...