Bir önceki bölümü atlamayın olur mu?
———Hayatıma şöyle dönüp bakınca tek derdimin annemin bana olan tavırları olduğu günlere geri dönmeyi diliyordum. Ev dışında mutluydum en azından. Şimdi ise her saniyem mutsuz geçiyordu. Acı çekiyordum. Hem de bu duygusal bir acıyı aşmış, artık fiziksel bir hal almıştı. Günlerdir yemek yiyemiyordum. Annemin ağzıma tıkıştırdığı birkaç lokmayı da yuttuğum an kusuyordum. Doktora bile görünmüştüm. Stresten ve üzüntüden uzak durmamı söylemekten ve mide koruyucu ilaçlar vermekten başka bir şey yapmamıştı. Benim ilacım başkaydı ama bunu da kimse anlamıyordu. O bile anlamıyordu ki başkaları da anlasın. Anlaşılmamaya mahkumdum.
Özgür'e karşı da içimde büyük bir suçluluk duygusu vardı. Baran için bu hallere düştüğümü bildiği halde bir an olsun
yanımdan ayrılmıyordu. Onun sevgisini haketmediğimi biliyordum. Bunu da ona karşı çok kez dile getirmiştim ama benim duygularım benimdir seni ilgilendirmez diyerek kesip atmıştı sözlerimi.İki hafta da altı kilo vermiş, gittikçe yok olma eşiğine doğru yol alıyordum. Onun ne halde olduğunu bilmiyordum. Sinan da onunla görüşmüyordu. Benim için abisiyle arasını bozmamasını söylesem de o da özgür gibi dinlememişti beni. Kötü gibiydi ama mesajlarının kaçta kaçı doğru kestiremiyordum. O kadar dengesizdi ki dedikleriyle yaptıkları birbirini tutmuyordu.
Nişandaki mutlu halleri gözümün önünden gitmezken sonrasında bana dolu gözlerle bakışı bana hangisi gerçek duyguları diye sorgulattırıyordu. Şimdi öğrenecektim. İki hafta önce ben sana ne dersem diyeyim bana gelme diyen adam şimdi beni verdiğim sözden vurmuştu.
Gecenin bir yarısı annemi Sinan'a gideceğim diye ikna edip buraya gelmemdeki en büyük sebep de buydu. Verdiğim söz.İlkbaharın sonlarında olmamıza rağmen içime işleyen soğuk, kapıda daha fazla dikilemeyeceğimi bana titremelerimle anlatıyordu.
Elimi zile atıp bilindik zil sesinin havaya yayılmasını dinlerken ayaklarımla ritim tutuyordum. Sabırsızlandığımı farkındaydım ama bunu kendime itiraf edebildiğim söylenemezdi. Zorunluluktan gelmiştim. Tutmam gereken bir söz olduğu için. Buna tutunmalıydım yoksa kapı açıldığı an özlemin getirisiyle kollarına atlayabilirdim.Ömür gibi geçen bir süre sonunda kapı yavaşça açıldı. Görmeyi beklediğim, yarısı dolu bir içki şişesini elinde tutmuş, gömleğinin düğmeleri yarıya kadar açık, gözleri kıpkırmızı bir adam değildi. Daha iyi olmalıydı, en azından benden daha iyi.
"Geldin." dedi sesini zor bularak.
"Sen çağırdın."
"Geldin." diye tekrarladı. Gelmemi istemiyormuş gibi bir hali vardı. O zaman neden çağırmıştı?
Bir kez daha konuşmadan kapının aralığından geçerek hole adım attım. İçerisi düşündüğümden de sıcaktı. Ya da ben çok üşüdüğüm için böyle hissetmiştim. Üzerimdeki kot ceketi ona bakmadan çıkarıp vestiyere astım. Gözlerinin üzerimde olduğunu farkındaydım ama herhangi bir tepki vermemek için uğraşıyordum. Ayakkabılarımı da çıkardığımda bu eve sadece uyumak için geldiğimi kendime hatırlatıp onu beklemeden odasına giden merdivenlere doğru yöneldim. Arkamdan gelecekti. Gelmeliydi.
Üzerimde olan bakışlardan mı yoksa ev gerçekten sıcak olduğundan mı bilmiyorum terlemeye başlamıştım. Biraz daha böyle devam ederse su içinde kalacaktım. Bu yüzden odaya girdiğim gibi üzerimdeki tişörtü çıkarıp katlayarak yatağın yanındaki komodinin üzerine bıraktım. Katlamıştım çünkü düzen takıntısı vardı. Dağınıklıkta uyuyamazdı. Hala salak gibi onu düşünüyordum.
Yorganı açıp içine girerek yüzümü kapı tarafına döndüm. Elindeki şişeyi ağzına dayamış, vücudu kapı pervazına yaslı beni izliyordu. Çok sarhoş olmadığını umuyordum. Birlikte geçireceğimiz son üç huzurlu geceden birincisini hatırlamamasını istemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şahdamar [Texting]
Short StoryBilinmeyen : Şahdamar, şahdamar, şahdamar Bilinmeyen : Rengim sensin ahengim sen Bilinmeyen : Gökkuşağınım ben senin. Bilinmeyen : Şahdamarımsın, candamarımsın. Bilinmeyen : Anla artık tek aşkımsın. Bilinmeyen : Hayatımın tek pınarısın. Bilinmeye...