54

2.9K 208 64
                                    

———

Geride bıraktığım her şey ve herkes şimdi karşımdaydı. En yakın arkadaşım Sinan, sevgilisi Emre, fazla neşesiyle beni bile ürküten Ceren, sınıf arkadaşlarım bir de gelmeyi hep çok sevdiğim bu küçük kafe. Benim için kapatıldığı belli olan kafeye kocaman bir masa kurulmuş herkes etrafını sarmıştı. Ben de onların arasındaydım. Arada gülümsüyor, konuşuyor, bazen de onları güldürüyordu ama buradaymış gibi hissedememek canımı sıkıyordu. Havası dahi onu hatırlatan şehrin orta yerinde onun yokluğuyla nefes almaya çabalıyordum. Ki varlığında bile nefesimi kesen, şaka gibi olsa da bu mecazi değildi, adamın yokluğunun kalbimin derinlerinde bir yere uyguladığı baskı sol tarafımı yakmak istememe sebep oluyordu.

Oysaki unuttum sanıyordum. Okul telaşından aklıma gelmediği günler sayesinde ondan uzakta yaşayabilmiştim. Ve yine o günler yüzünden İstanbul'a dönmek gibi bir hataya düşmüştüm.

Ortamdaki sohbet akarken geldiğimden beri üzerimde olan ilginin azalmasının verdiği rahatlıkla Sinan'a dışarı çıkacağımı sigaramı çıkararak işaret edip adımlarımı oraya yönlendirdim. Kafenin klimalı havasından çıkıp nemli ve bunaltıcı havaya dalmak pek akıllıca bir seçenek olmasa da buradan öylece gidemeyeceğimden yapabileceğim tek şey buydu.

Pencereden izlediğim eğlenceli muhabbet artık benim için çok uzaktaydı. Eskiden arkadaşlarımın eğlence denilince aklına gelen ilk isimken şimdi çok erken olgunlaşmış bir çocuktan fazlası değildim. Çocuk olduğumu bana hep hatırlatan adam, beni kendi yaşına getirdiği için mutlu olabilirdi.

Benim için kaplumbağa hızında geçen bir yıl çok hissettirmese de çok değişmiştim. Giyinmişim dahi o rengarenk halinden başka bir hale bürünmüştü. Bir tek saçlarım aynı kalmıştı. İşte onu da çiçek prens olmaktan bir türlü vazgeçemeyişimden aynı bırakmıştım. Çünkü ne olursa olsun, hiçbir anı saçıma çiçekler takılırken yaşadığım mutluluğu geçemeyecekti. Bu yüzden en çok mutlu eden anıma saygımdan saçlarıma da kıyamamıştım. Bu aslında hiçbir şeyi geride bırakmadığımı mı gösteriyordu bilmiyordum fakat öyle olmaması için elimden geleni yapardım.

Karşımdaki içi kimbilir aslında ne dertleri olan neşeli insanlarla dolu kafeleri izlerken Kardeşim ne dikiliyorsun bu sıcakta dışarıda? İçeri gelsene herkes seni soruyor. diyen Emreyle dikizleme işinden alıkonuldum. Kolumdan tutup beni içeri sokmaya yeltendiğinde yüzümdeki ortama zıt, umutsuz ifadeyi gördüğünden olsa gerek  hareketlerini tersine çevirip karşıma geçti.

"Manzaramı bölüyorsun Emre çekil kenara."

Fazla huysuz çıkan sesime rağmen gülümseyerek önümde dikilmeye devam etti.

"Bu ifadeyi biliyorum." deyip bilmişçe sırıttığında kardeşimin sevgilisi demeden yüzüne bir yumruk geçirme isteğiyle dolmuştum, ki aramızda fazlaca boy ve kilo farkı olduğu da bir gerçekti.

"Anlat bakalım ifademi canım kardeşim. Bildiklerinden bizde yararlanalım." dedim sinir yüklü bir sırıtma eşliğinde. Şu nefretim Emre'ye mi özeldi yoksa karşıma anam geçse yine aynı tepkiyi mi verecektim anlamıyordum.

"Düşündüklerin seni yiyip bitiyor ve sen öylece hayatın akıp gidişini izliyorsun. Tek yaptığın geçen günleri saymak değil mi? Aslında yaşadıklarının günlerle birlikte geçip gittiği yok."

Bilmişçe konuşmasını bekliyordum ama dile dökemediğim her şeyi bir çırpıda önüme sunmasını asla beklemiyordum.

Gerçeklerden kaçışıma vurulan ketten korunmak için beynim şimdikini değiştirmek için yeni konular arıyordu fakat "Bu hiç de ifademden kaynaklı bir tahmin gibi durmuyor." cümlesini kurmadan da edemedim. Çünkü o kadar mı çok belli ediyordum anlamak istiyordum. Bana bakan herkes kafası karışık birini mi görüyordu?

"Yok be oğlum. İfade işi yalan aslında. Baran abiyle aşkınızın hiçbir zaman bitmeyeceğine emin olduğumdan söylüyorum bunu."

Ellerim kontrolsüzce yakasına sarıldı.

"Emre sen fazla mı açıldın kardeşim ya? Sana Baran mevzusunu açabileceğini söyleyen kim?"

Onun hakkında bahsedilmesini geçtim, alakasız bir şekilde de olsa adını dahi duysam tüylerim diken diken oluyor, özlemim acısını yanındakilerden çıkaran bir adama dönüştürüyordu beni. Kim derdi ki Cenk birine böyle davranacaktı? Fakat bu da bendim. Karıncaya zarar vermekten çekinen ben, onunla ilgili her şeyde başka bir insana dönüşüyordum.

"Sakin ol lan bir şey demedim." Ellerime sardığı elleriyle beni itip üstünü silkeleyerek geriledi. Tam o anda, Sinan'ın dışarı çıkmasıyla oflayıp içeri girmek için hamle yapmıştım ki kolumdan tutmasıyla olduğum yerde ikisinin de yüzüne bakmadan dikilmek zorunda kaldım.

"Abim yüzünden bize ters yapacaksan hiç kalkışma Cenk." dedi Sinan sinir yüklü sesiyle.

Geldiğim ilk günden maruz kaldığım Baran faktörü beni çileden çıkarmaya yetmişti. Üstüne bir de arkadaşlarımın bu konuyu dillendirmesi hiç iyi sonuçlara yol açmayacaktı, bunu bilmeleri gerekiyordu fakat ikisi anlaşmış da gelmiş gibi davranmaktan ileriye geçmiyorlardı.

"Rahat bırakın lan beni." Kolumu Sinan'ın elinden kurtarıp geriye çekilerek ikisinden uzaklaştım. "Baran demeyin artık bana. Hiçbir şey bildiğiniz yok oğlum. Onun bana ne yaptığı hakkında bildiğiniz hiçbir şey yokken burada atıp tutuyorsunuz."

Emre'nin "Tamam oğlum sakin." demesini göz ardı edip ikisine sırtımı dönerek içerdekilere ayıp dahi olsa buradan çıkıp gitme ihtiyacıma yenik düşüp taksi bulma umuduyla yola ilerledim. Adım sesleri arkamdan geldiklerine işaretken önümde duran siyah bir araba taksi sarısı bulmak için yola yönelttiğim tüm dikkatimi oraya çekti. Her kimse, herhangi bir yanlış kelimesinde tüm sinirimi ondan çıkaracağıma emin olduğumdan ilerledim fakat araba da benimle aynı anda ilerlemişti.

Siyah cam yavaş yavaş inerken göz ucuyla baktığımda Sinan ve Emre'nin şaşkın bakışlarla buraya baktığını görüşüm, olacak şeylerin habercisiydi belki de fakat ben, hiçbir zaman unutamayacağım o mükemmel ses "Konuşalım mı biraz?" diyene kadar karşımda duran arabanın Baran'a ait olduğunu anlayamamıştım.

———

Vallahi de billahi de bölüm yazdım.

Güzel olmadı ama olsun hikaye bir sonuca bağlansın artık.

🐘🔸

Şahdamar [Texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin