Genç adam uykusu arasında zilin iki sefer çaldığını ve annesinin terliklerini şakırdatarak kapıya yürüdügünü duydu ve bileğine bakıp saatin 8.30 olduğunu gördükten sonra " Allah, Allah, kim bu sabahın köründe gelen?" diye merak ederek yeniden uyumaya hazırlandı.
Daha gözlerini yeni kapatmıştı ki; annesi " Cenk, bak Nezahat teyzen güle güleye gelmiş. Hadi yüzünü yıkada gel elini öp. Ayrıca, sen daha çantanı bile hazırlamadın. Sakın geç kalmayasın." dedi.
Genç adam içinden " Ulan, yolcu yolcu başımda bir Nezahat teyze eksikti." diye söylenerek " Anne uçak saat altıda, daha dünya kadar zamanım var." dedi.
" OIsun. Sen kalk hazırlan. Hem havaalanına dört saat erken varman gerekiyor diyorlar. Sen biraz daha önce git ve işini sağlama al."
Delikanlı " O dört değil, iki saat." demeye hazırlanıyorken; ne söylerse söylesin annesinin bildiğinden şaşmayacağını düşündü ve " Tamam geliyorum." diye yataktan doğrulup, oturma odasından gelen konuşmalara kulak misafiri olarak giyinmeye başladı.
" Aşkolsun Mecide hanım. Oğlunun Londra'nın en iyi bankalarından birinde çok iyi bir iş bulduğunu ve bugün yolcu olduğunu bize niye söylemedin."
" Vallahi fırsat olmadı Nezahat. Yoksa senden niye saklayayım. Bizim kerata başvuruyu yaptığını bizden saklamış ve görüşmeleri gizli gizli skype, mıkaypidenmi ne yapmış. Bizede daha yeni söyledi."
" Ne okumuştu senin oğlan?"
" Uluslararası finans. Hemde ingilizce."
" Maşallah, maşallah. Eh, artık ilk fırsat bulduğunda baş göz edersin onu artık."
" Bildiğin biri var mı?"
" Senin yeşil gözlü, selvi boylu, yakışıklımı, yakışıklı oğluna elli tane var."
Bu arada, giyinmeyi bitiren ve annesiyle Nezahat'in; eğer birkaç dakika daha konuşmaya devam ederlerse onu oracıkta sözlemeye kalkışacaklarından korkan Cenk odadan fırladı ve komşularının eline yapıştı.
" Hoşgeldin teyze."
" Hoşgördük oğlum. Hoşgördük. Hayırlı olsun."
Cenk " Sağol Nezahat teyze." dedi ve o anda telefonu çalınca elini cebine atıp ekrana baktı ve arayanın arkadaşı Fikret olduğunu görünce " Afedersiniz." diye balkona çıkıp konuş düğmesine bastı.
" Efendim Fikret."
" Efendi olasın. Haberi yeni duydum. Bunu ne zaman ıslatıyoruz?"
" Bir daha geldiğimde. Çünkü bugün yola çıkıyorum."
" Ne? Bu kadar erkenmi?"
" Aslında işe iki hafta sonra başlıyorumda. İnternete gezinirken gözüme Amsterdam'da uygun fiyatlı iki haftalık bir tatil takıldı ve fırsatı kaçırmayıp hemen satın aldım."
" Parayı nerden buldun lan?"
" Çalışacağım banka işe alındığımı söyledikten sonra İngiltere'ye gitme ve oraya yerleşme masraflarım için onbin sterlin çıkardı."
" Vize işi filan?"
" Onuda ayarlamışlar. Dün konsolosluğa gittim ve pulu bastırdım."
" Ulan ne şanslı adamsın be!"
" Bu şans değil oğlum. Sen kızlarla gününü gün ederken, benim oturup yıllarca sabahlara kadar ineklememin ödülü."
" Bak bu konuda haklısın. Vay be! Amsterdam ha!"
" Evet."
" Peki annen ne diyor bu tatil işine?"
" Haberi yok."
" Vay! gizli saklı işler ha!"
" Onu görürsen sakın söyleme! Zaten içerde Nezahat teyzeyle çöpçatanlığımı yapıyorlar. Eğer duyarsa vallahi beni bugün yola çıkmadan evlendirir."
" Tamam. Tamam. Ağzımı sıkı tutarım. Ama bu sana pahalıya patlar. İstanbul'a izne geldiğinde beni en şık yere götürüp iyi bir yemek yedirecek ve bir güzel içireceksin."
" Şerefin var dostum. İsteğini olmuş bil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senden gelen bela bâşım üstüne. ( Tamamlandı.)
General FictionYağmur ve hemen gerisindeki Cenk, zebellahın iri bedeninin arkasına pusarak esir tutuldukları odanın kapısından dışarı yürür yürümez küçük bir masaya kurulmuş ve önlerindeki tabaklardan karınlarını doyuran diğer haydut ve yaralı yüz onları farkedere...