Yağmur üzüntü içinde " Ne diye onuda yanımda götürmedim. Şimdi ayıkla pirincin taşını." diye söylendi ve kağıtta yazanları bir daha okudu.
" Eğer bu yakışıklı ve masum çocuğa değer veriyor ve boş yere canından olmasını istemiyorsan beni hemen ara. Hank."
Genç kız öfkeden içi içini yiyerek " Elime fırsat geçmişken şerefsizin gitmesine izin vermeyip onu öldürseydim şimdi bunlar başımıza gelmezdi." diye kağıdı buruş buruş edip karşı duvara fırlattı ve hemen Amerikalının numarasını çevirdi.
Hank Gilford onun aramasını bekliyor olmalıydı ki anında cevap verdi ve gevrek gevrek gülerek " Nasılsın güzelim?" dedi.
" Cenk'in bir kılına bile zarar verirsen seni dünyanın öbür ucuna kaçsan bile bulur ve canını gıdım gıdım alırım."
Hank genç kızın tehdidini umursamadı ve Yağmur'un çaresizliğinden keyif duyarak " Eğer istediğimi yaparsan ona acı çektirmek gibi bir niyetim yok." dedi.
Herifin ses tonundan zevkten dört köşe olduğunu anlayan Yağmur içinden " Sakin ol. Keskin sirke küpüne zarar." diye geçirdi ve birkaç derin nefes alıp vererek öfkesini dizginledikten sonra " Tijuana'nın neresinde buluşmak istiyorsun?" diye sordu.
" Seninle Meksika'da görüşmek gibi bir niyetim yok."
Yağmur " Taşları bir an önce ele geçirmeyi arzu ettiğini sanıyordum." diye adamın dediğine şaşırdı ve Hank " Öyle ama, ne yazıkki ne burada onları nakite çevirecek tanıdığım, nede üzerimde tünelleri kullanacak kadar param var." dedi. " Elmasları burada alarak hepsini sınırda polislere kaptırma riskini göze almak istemediğim içinde taşları karşıya geçirme işini sana bırakacağım ve bu görevi başarıyla tamamladıktan sonra seninle Amerikada buluşacağım."
" Ya insanlara sınırı kaçak geçirten çetelerle bağlantıya geçmeyi başaramazsam, o zaman ne olacak?"
Hank " Öyle birşey olursa sende normal yoldan San Diego'ya gelir ve şehirdeki morglardan birinden sevgilinin cesedini alırsın. Ama şimdi böyle kötü düşüncelerle moralimizi bozmayalım. Bu çocuğu pansiyonda bırakıp neredeyse bütün gün ortadan kayboduğuna göre; bahse girerim ki daha şimdiden seni Amerikaya götürecek birileriyle tanışmış ve anlaşmaya varmışsındır." dedi ve genç kızın sesini çıkarmamasından haklı olduğunu anlayarak yeniden gevrek gevrek güldü.
" Tam tahmin ettiğim gibi."
" Peki sınırı geçince nerede görüşeceğiz?"
" Ne zaman karşıya geçiyorsun?"
Yağmur, Amerikalıya bağlantı kurduğu adamla bu akşam buluşacağını söylemek istemeyerek " Yakında." dedi ve Hank " Güzel, işi başardığında beni bu numaradan ara. Sana gerekli talimatları o zaman vereceğim. Hadi bol şans." diye telefonu kapattı.
Hat kesilir kesilmez Yağmur çabucak pılını pırtını toplayarak pansiyondan ayrıldı ve yolda gördüğü küçük bir dükkandan bir dikiş seti satın aldıktan sonra elinden geldiği kadar hızlı otogara gidip dolaptan elmasları çıkardı. Biraz yürüyüp kadınlar tuvaletini bulduktan sonrada kabinlerden birini girip pantolonunu soydu ve postalındaki bıçakla paçalarındaki dikişlerin bir kısmını sökerek taşları tek tek açılan boşluğa gizlemeye başladı. Bir süre sonra işini bitirdiğindede iğne ve iplikle pantolonu yeniden tamir etti ve binadan sokağa çıktı. Hava daha yeni yeni kararmaya başladığı ve Miguel Ortega'yla buluşmasına saatler olduğu için canı hiç istemesede zayıf düşmemek için karnını doyurmaya karar vererek karşısına çıkan ilk resturanta girip kendine birşeyler ısmarladı. Önüne gelen yemeği iştahsızca yavaş yavaş mideye indirdikten sonra zaman geçirmek için ardı ardına fincanlarca kahve içerek on buçuğa bekledi ve kendine bir taksi çevirip adamın ona verdiği kartvizitteki adresi şöföre okudu. Yaklaşık bir saat sonra gidecekleri yere vardıklarındada araçtan inip Meksikalının numarasını çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senden gelen bela bâşım üstüne. ( Tamamlandı.)
General FictionYağmur ve hemen gerisindeki Cenk, zebellahın iri bedeninin arkasına pusarak esir tutuldukları odanın kapısından dışarı yürür yürümez küçük bir masaya kurulmuş ve önlerindeki tabaklardan karınlarını doyuran diğer haydut ve yaralı yüz onları farkedere...