Hank Gilford hava kararmaya başladıktan biraz sonra kiralık arabasıyla havaalanından ayrıldı ve kuryeye çantasını veren adamla temasa geçip tenha bir yerde olanları birde onun ağzından dinledikten sonra " Seri numaraları silinmiş silahlara ihtiyacım var. Nereden temin edebilirim?" diye sordu.
" Ne çeşit?"
" Bir keskin nişancı tüfeği, iki otomatik tabanca ve mermiler."
" Birilerini biliyorum."
Sarışın dev " Yolu tarif et." diye içinde oturdukları aracı sürmeye başladı ve " Bu lokal mafya hakkında neler biliyorsun?" diye sordu.
" Liderleri çok acımasız olan Don Pablo adında biri."
" Onu nasıl tanırım."
" Bir deniz fili kadar şişmandır ve her zaman takım giyinir. Herifi görür görmez o olduğunu bilirsin."
" Çetesinde kaç kişi var?"
" Arada bir ayak işlerini yapanlarıda sayarsak yüz, yüzelli kadar. Ama bunlardan sadece yirmi, otuz kadarı her zaman etrafındadır."
Hank " Demek öyle." dedi. " Bana, bunların yaptıkları herşeyden haberi olan ve eğer bir, iki gün ortadan kaybolursa hiçbirinin farkında olmayacağı önemsiz bir üyeleri lazım. İçlerinden böyle birini tanıyor musun?"
Uzun saçlı adam kısa bir süre düşündükten sonra " Evet." dedi.
" Evinin nerede olduğunu biliyor musun?"
" Tabi ki."
" Bu herifin ailesi var mı?"
" Hayır. Uyuşturucu bağımlısıdır ve yanlız yaşar."
Hank " Çok güzel." dedi. " Bu gece onu bir ziyaret edelim. Ama önce gidip silah ve birkaç alet ve edavat edinelim."
Böylece sarışın adam ve yolu tarif eden yanındaki, sonraki kırkbeş dakikayı önce ana caddeler de, sonrada gittikçe tenhalaşan, daralan, pisleşen gecekondu sokaklarında yol alarak geçirdiler ve Hank,, uzun saçlının " Şurası." demesiyle frene basıp aracı durdurdu.
Birkaç dakika sonra demir çubuklarla kuvvetlendirilmiş sağlam bir çelik kapının önünde durduklarında, uzun saçlı sol tarafındaki zile bastı ve kısa bir süre sonra içeriden birileri " Kimsin? Ne istiyorsun?" diye terslendi.
" Benim Pepe. Sana müşteri getirdim."
Bunun üzerine öbür taraftan çekilen sürgüler ve dönen anahtarların sesi gelmeye başladı ve kısa bir süre sonra kanat açılıp eşikte üzerinde kirli kıyafetler olan sakallı ve bıyıklı bir adam belirdi.
" Gelin."
Pepe ve Hank sağ köşesinde üzerine kırmızı bir bez örtülü masa lambasının zar zor içeriyi aydınlattığı darmadağınık salona girdiler ve silah tüccarı kapının üzerindeki sürgüleri tek tek kapatıp anahtarları yeniden kilitledikten sonra " Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu.
" Bu adam iki tabanca ve bir keskin nişancı tüfeği peşinde."
" Tabanca kolayda, tüfek olarak elimde sadece kalaşnikof var."
Hank lafa girdi ve " Bana uzaktan temiz iş görecek bir şey lazım. O işime yaramaz." dedi. " Tabanca olarak elinde ne var?"
" 1911 browning işini görür mü?"
" Evet. Peki kalabalık yerler için üzerimde taşıyabileceğim kadar küçük bir şeyin var mı?"
" Walther ppk'ye ne dersin?"
Hank daha önce hiç kullanmamışta olsa, silahı James Bond filmlerinde defalarca gördüğünü hatırladı ve " Ver bir bakayım." dedi.
Bunun üzerine silah tüccarı salonun köşesindeki dolaba gitti ve cebinden çıkardığı küçük bir anahtarla kapıda asılı olan asma kilidi açtıktan sonra içeriden bir tabanca alarak Hank'in yanına döndü.
" Bir bak bakalım hoşuna gidecek mi?"
Sarışın Amerikalı yassı ve küçük silahı eline alıp tarttı ve " Fena değil." dedi. " Nasıl etkili midir?"
" Browning kadar değil. Ama yakın mesafeden attığını indirirsin."
Tabancanın hafifliğinden etkilenen Hank boş silahın sürgüsünü çekip mermi haznesine baktı ve elini kaldırıp nişangahlarını da kontrol ettikten sonra " Hoşuma gitti. Buna susturucun varsa bunuda alıyorum." dedi.
" Olmaz mı. Mermide lazım mı?"
" Evet."
" Kaç tane?"
" Her silah için yüzer tane. Birde, elinde hiç neşter var mı?"
" Ben doktor değil silah tüccarıyım. Bende neşter ne arar."
" Bıçağın var mı?"
" Birkaç tane var."
" Getir de bir göreyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senden gelen bela bâşım üstüne. ( Tamamlandı.)
General FictionYağmur ve hemen gerisindeki Cenk, zebellahın iri bedeninin arkasına pusarak esir tutuldukları odanın kapısından dışarı yürür yürümez küçük bir masaya kurulmuş ve önlerindeki tabaklardan karınlarını doyuran diğer haydut ve yaralı yüz onları farkedere...