Cenk ve Yağmur'un bindikleri tren sabah dört buçuğa doğru batı Amerikanın en büyüğü olan Los Angelos union garına varınca iki sevgili taksi kullanmaktansa yolcuları şehir merkezine taşıyan otobüslerden birine binip son durağa kadar gittiler ve güneş hâlâ doğmadığı için in cin top oynayan karanlık sokaklarda bir süre yürüyerek kalacak bir yer bakındıktan sonra da karşılarına çıkan ilk otelin ikinci katında bir oda kiraladılar.
Yukarıya çıkar çıkmaz, resepsiyondan kaldıkları yerin adresini alan Yağmur, Derek Bentner'i arayıp adama oldukları yerin birkaç sokak ötesinde onunla görüşeceğini söyledi ve iki saat kadar sonra " Buradayım." mesajını alınca Cenk'i " Kapıyı benden başka kimseye açma." diye tembihleyip delikanlının dudaklarına bir öpücük kondurduktan sonra dışarı çıktı.
Böylece genç kız bir on dakika kadar artık gün açtığı için kalabalıklaşan kaldırımlarda ilerleyerek buluşacakları sokağa vardı ve Bentner'i bir kafenin kapısının önünde görünce yanına yürüdü.
" Merhaba."
Derek, Yağmur'u görmekten memnun " Merhaba." diye sırıttı ve " Gel şurada bir kahve içelim." diye kızın koluna girmeye çalıştı.
" Sırnaşma!"
Aldığı sert cevaptan dolayı afallayan Bentner ellerini özür dilermiş gibi havaya kaldırıp " Kötü bir niyetim yoktu." dedi ve Yağmur " Bak sana şimdiden söyleyeyim." diye terslendi.
" Tarafımdan terkedilmenin etkisini üzerinden atamadığının ve hâlâ yeniden benimle birlikte olma hayal ve umutlarının olduğunun farkındayım. Ama o tren kaçtı. Çünkü artık başka biriyle görüşüyorum."
Genç kızın bu kadar kesin bir dille artık beraber olma ihtimallerinin kalmadığını yüzüne vurmasına bozulan Derek renkten renge girerek " Kimmiş bu şanslı adam?" diye sordu.
" Tanıdığın biri değil."
" Ne kadar zamandır çıkıyorsunuz?"
Yağmur " Birlikte olduğumuz kısa süre içerisinde onun ömrümün geri kalanını beraber geçireceğim kişi olduğunu anlayacak kadar." dedi ve " Artık özel hayatım hakkında sorular sormayı bitirdiysen böyle sokak ortasında konuşacağımıza şu kafeye girelim de Blackmoor denen herifi nasıl enseleyeceğimizin planını yapmaya başlayalım."
Böylece, genç kız önde Bentner hemen ardında içeriye girdiler ve dışarısı tıklım tıklım olduğu halde bomboş olan mekanın en gerisinde, çalışanların konuştuklarına kulak misafiri olamayacağı bir masaya çöküp yanlarına gelen garsona iki kahve ısmarladılar ve sessizce oturarak siparişlerini beklediler.
Kısa bir süre sonra adam yeniden yanlarına gelip içeceklerini önlerine indirdiğinde Yağmur herifin uzaklaşmasını bekleyip fincanından bir yudum çekti ve yüzünü buruşturarak " Hem taze değil, hem soğuk. Boşuna değil allahın kulu yok." diye söylendi. " Şimdi anlat bakalım. Burada olduğun sürede bu Blackmoor 'un alışkanlıkları hakkında neler öğrenebildin?"
" Hiç bir şey."
" Buda ne demek şimdi?"
" Dediğimi duydun. Sağa sola sordum. Hatta İnterpol kaynaklarını bile araştırdım. Ama adamın ne yaptığı, nerelere gitttiği, kimlerle görüştüğü hakkında hiç bir bilgiye ulaşamadım."
Yağmur " İyi de bu imkansız." diye şaşırdı. " Fertlerin uydularla uzaydan bile izlenebildiği bir devirde bu herif hakkında nasıl elimizde bir şey olmaz?"
" Bilmiyorum, ama durum bu."
" Telefonu, telefonu vardı. Ondan ne haber?"
" Biz de onu düşündük ve dinleyebilmek için araştırma yapınca o ve yakınındaki herkesin elektronik eşyalarının ve iletişim cihazlarının kırılması imkansız bir bilgisayar programıyla korunduğunu gördük. Yani anlayacağın o kapıda kapalı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senden gelen bela bâşım üstüne. ( Tamamlandı.)
General FictionYağmur ve hemen gerisindeki Cenk, zebellahın iri bedeninin arkasına pusarak esir tutuldukları odanın kapısından dışarı yürür yürümez küçük bir masaya kurulmuş ve önlerindeki tabaklardan karınlarını doyuran diğer haydut ve yaralı yüz onları farkedere...