Yağmur ve Cenk havalandıkları ilk günü radarlara yakalanmamak için orta Amerika ülkelerini zümrüt rengi bir halıymış gibi kaplayan yağmur ormanlarının üzerinde mümkün olduğunca alçaktan uçarak ve sadece ücra yerlerdeki küçücük havaalanlarından benzin almak için durarak geçirdiler. İkinci günün sabahıda Meksika'ya ulaşıp ikindiye kadar yollarına devam ederek Amerika Birleşik Devletlerine en yakın şehir olan Tijuana'ya yaklaştıklarında genç kız uçaklarını tenha bir yere indirdi ve iki sevgili yarım saat kadar yürüdükten sonra bakımsız bir yola vardılar.
Cenk vakit gün batımına yaklaşmasına rağmen hâlâ ortalığı kavuran güneş yüzünden terden sırıl sıklam, sıcaktan yer yer erimiş asfaltın üzerine çıktı ve sağına soluna bakınıp " Ne tarafa?" diye sordu.
" Tabiki kuzeye."
" Kuzey ne tarafta?"
Yağmur genç adamın koluna girdi ve " Sana okulda hiç coğrafya göstermediler mi?" diye sordu.
" Ben sayısalcıydım ve sözel derslerini pek dinlemezdim."
" O zaman sana öğreteyim. Yüzünü güneşin doğduğu yöne çevirirsen önün doğu, arkan batı, sağın güney ve solun kuzey."
" Bu kadar kolay mı?"
Yağmur " Evet." diye gülümsedi ve iki genç üzerinde sıcaktan sakınmak için gölgesine sığınabilecekleri bir tane bile ağaç bulunmayan yolda yavaş yavaş ilerlemeye başladılar.
Böylece el ele tutuşarak sessizce bir on dakika kadar yürüdükten sonra Cenk " Yağmur, bu iş bittiğinde ne yapacağız?" diye sordu.
" Elbette Amsterdam'a dönüp tatilinin geri kalanını beraber geçireceğiz."
" Ben yakın gelecekten bahsetmiyorum."
" Haaa. Sen tabiki Londra'daki işine başlayacaksın. Bende görevde olmadığım zamanlar ve her hafta sonu Eurostar'la yanına geleceğim."
Genç adam hayal kırıklığıyla " Yani sadece cumartesi ve pazarları görüşeceğiz." dedi.
" Tayinimi İnterpol'un İngiltere burosuna çıkarana kadar ne yazıkki öyle olacak."
Cenk heyecan içinde " Yanımamı taşınacaksın?" diye sordu.
" Heralde. Senin gibi bir yakışıklıyı haftanın beş günü orada yanlız bırakırsam Britanya kızları seni anında kaparlar. Bu riski göze alamam."
Cenk " O zaman açık planlı küçük bir daire yerine doğru düzgün bir yatak odası ve banyosu olan bir yer kiralamam gerekecek." dedi ve lafını bitirir bitirmez " Peki annem ziyarete gelince ne yapacağız?" diye telaşlandı.
" Anlamadım?"
" Annem diyorum. Eğer beraber yaşadığımızı öğrenirse kafamı kırar."
Yağmur " Ciddi mi?" diye kıkırdadı.
" Vallahi yapar. Televizyon dizilerinde nikahsız yaşayan çiftleri gördüğünde ağzına geleni sayar. Eğer aynı şeyi benim yaptığımı öğrenirse oğlu moğlu demez kıtır kıtır keser valla."
" O zaman bizde iki yatak odalı bir yer bulur ve ona ev paylaşıyoruz deriz."
" Peki senin pederi ne yapacağız? Yanımızı varır varmaz nerede ve nasıl olduğunu soracaktır."
Yağmur'un dudaklarında muzip bir gülümseme belirdi ve " Tabiki zavallıya ciddi bir kalp krizi daha geçirttirip hakkın rahmetine kavuşturacağız." dedi.
Genç kız lafını tamamlar tamamlamaz Cenk " Bak bu işe yarar." diye sevindi. " Mecide sultan yanımızdayken bir süre ayrı yatmamız gerekecek ama olsun. Zorda olsa birkaç gün sensiz uyumaya dayanabilirim herhalde."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senden gelen bela bâşım üstüne. ( Tamamlandı.)
Ficción GeneralYağmur ve hemen gerisindeki Cenk, zebellahın iri bedeninin arkasına pusarak esir tutuldukları odanın kapısından dışarı yürür yürümez küçük bir masaya kurulmuş ve önlerindeki tabaklardan karınlarını doyuran diğer haydut ve yaralı yüz onları farkedere...