*düzenlendi.
Bahçedeki uzun ağacın dalları, sanki bir elin masada ritim tutması gibi belirli aralıklarla cama çarpıyordu. İnternetten 1961-62'li yıllarda yapılan Milgram Deneyi'ni okumaya çalışıyordum fakat bu eski evde ve rüzgarlı havada odaklanmak neredeyse imkansızdı.
''Will'e şu camların icabına bakmasını söyleyeceğim ve," gözlüğünün üzerinden buğulanan cama baktı. Bazen teyzemin gerçekten yaşlı bir ruha sahip olduğunu düşünmeden edemiyordum. ''Şu garip ağacında.''Onun bakışlarının gezindiği uzun camı hedef alarak, ''O zaman ben biraz dışarı çıkacağım.'' dedim.
'' Sam'in hastası ne durumda ?''
Çıkmakta olduğum tahta merdivenlerin başına gelince duraksadım. Sam'in hastası benim için tamamiyle bela vadediyordu ama ben bu belayı tek başıma halletmeliydim.
''İyi. Klasik ergenlik kaygıları.''
*********************
Ellerimi esen rüzgardan korunmak nedeniyle, gri kapüşonlu hırkamın cebine sokmuştum. Evden çıkmanın aslında mantıklı bir fikir olmadığını şimdi daha iyi anlıyordum çünkü neredeyse hiç arkadaşım yoktu ve nereye gideceğimi dahi bilmiyordum. O yüzden medeniyetin olduğu meydana ilerledim, bana garip gözlerle bakan insanlara aldırmadan kasabanın tüm gençlerinin geldiği o bistroya doğru yavaşça adımladım.
Herkesin hakkımda ne söylediğini elbette biliyordum. 'Bu Martin'in kızı değil mi ? Evet,evet geri dönmüşler.'
''Bir kahve alabilir miyim ?'' Çantamdaki kitapları tahta masanın üzerine boşaltırken başımda duran garsona söyledim. O ise bir süre daha başımda bekledi. Neyi soracağını tahmin ettikten sonra beklemeye başladım.
''Beni hatırladın mı ?'' Beklediğimin aksine sorusu kesinlikle farklıydı. Başımı masadan kaldırıp tahminimce bir seksen boylarında ki çocuğa baktım. Mavi gözleri bana bakarken gülümsedi. ''Ah, Berry!''
''Anthea Cadence !''
Onu hızlıca kollarımın arasına aldım. Kaslı kolları beni bir çırpıda kendine çekti ve sıkıca sardı. ''Aman tanrım Berry, burada tanıdığım kimsenin olmadığını düşünmüştüm.''
Geriye çekildi, saçlarımı tek eliyle kulağımın arkasına sıkıştırdı ve benimde ona yaptığım gibi dikkatle yüzümü inceledi. ''Herkes November Town'dan öyle kolay kurtulamıyor... Şuna bak, tanrım, sen çok güzel bir kız olmuşsun Anthea.''
Güldükten sonra onu kolundan çekip masaya oturttum. Koyu bir sohbetin bizi beklediğini biliyordum.
*******
''Ortaokulda siz taşındıktan sonra Amie ve ailesi de burayı terk etti. Eskiden tanıdığım insan sayısı gün geçtikce azaldı-'' Berry'in sözünü bölen, açıldığı anda bir zilin çaldığı kafe kapısı oldu. İçeriye aniden bir soğuk hava dalgası girmiş, ellerimi ince kollarımın etrafına dolamama neden olmuştu. Ayrıca içeri giren sadece soğuk rüzgar değil, kaskatı suratıyla tanıdığım bir çocuk ve arkadaşlarıydı.
Bill.
Gözleri hızlıca boş bir masa aradı, kafenin koyu kahve parkeleri üzerinde birkaç adım attı ve ardından camın kenarında boş duran masayı tercih etti. ''Onu tanıyor musun ?'' Berry sordu. Sorusuyla beraber kafamı ona doğru çevirdim.
''Hayır.''
''Cadence Lisesi eski Fransız Edebiyatı öğretmeni.''
Ne?
Bu bilgiyi beynimdeki not defterine yazdım. Eğer Bill, dün söylediği gibi konuşmak için gelecek olursa, bunu ona soracaktım.
''Sen ne yapıyorsun?'' Berry dikkatimi çekmeye çalıştı.
''Son senem. Çalışıyorum.''
Konuşma böyle uzarken, Bill ile gözlerimiz bir ara buluştu.
Bu akşam kesinlikle gelecekti.
**********************
''Öğretmen olduğunu bilmiyordum.'' Teyzemin getirdiği kahvelerden birini onun önünde duran masaya bırakırken söyledim. Dünün aksine bugün gömleğinin önü açıktı ve bol beyaz bir tişört giymişti.
''Ben de tek arkadaşının Sam olduğunu sanıyordum.''
''Berry mi ? Taşınmadan önce arkadaşımdı.''
''Buradan neden taşındınız ?'' Kahve kupasından içeri bir kere üfledikten hemen sonra kocaman bir yudum aldı ve dilini görebileceğim şekilde dişlerinin üzerinde gezdirdi. Sanki her hareketi özenle yapılıyormuş gibi kusursuz gözüküyordu. Bill, kalkık burnu, iri dudakları, sarı saçları ve soğuk teniyle kesinlikle November Town'un garipliğine yakışmıştı.
''November Town fazla sıkıcıydı.'' Güldüm ve o da, iri dudaklarının kıvrılmasıyla beraber bana eşlik etti. O kadar güzel gülüyordu ki...
''Bu oda bizim bir tür sığınağımız mı olacak ?'' Konuyu değiştirdi ve ben de itiraz etmedim. Geçmiş hakkında konuşmayı pek sevmezdim.
''Sen kendini burada rahat hissediyorsan neden olmasın?''
Ve bu oda, artık bizim sığınağımızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
thin.|Bill Skarsgard.
Mystery / Thriller"Çünkü sen olmadığın zaman gerçekten aklımı kaybediyorum."