Place We Were Made.

1.9K 185 147
                                    

Agusto, bu işte uzmanmışcasına arkama geçerek beni incelemeye koyuldu. Saniyeler sonrasında ise acımasız bakışlarının arasında o eleştirisi duyulmuştu. "Hayır, popon onda çok büyük gözüküyor."

"Ne ? hayır," onu iterek aynanın karşısına geçtim. "Popom büyük falan durmuyor, değil mi ?"

Calum hiç cevap vermeden kollarını hava kaldırdı. Sabahtan beri, Bill'in beni çıkaracağı akşam yemeği için elbise arıyorduk. Böyle işlerin kız arkadaşlarla daha iyi yapıldığını duymuştum ancak benim tek kız arkadaşım Sam'di ve onun moda anlayışının bol kazaklardan oluştuğuna emindim.

"Bence kırmızı olanı giymeliyim."

"Ona sığabileceğini kim söyledi ? Dün yediğin çörekler mi ?"

İkisi kahkaha atarken, kendime aynada son kez baktım.
Cılızdım.
Çelimsizdim.
Ailemin tüm kötü genlerini üzerimde topladığım için asla diğer kızlar kadar havalı görünemiyordum. Ne kadar güçlü olursam olayım, insanlar bana baktıklarında sadece bir iğne görüyorlardı ve bu iğnenin bir gün onlara batabileceği düşüncesi dahi onları rahatsız etmiyordu. Çünkü ben korkutucu değildim. Ancak benim aksime kız kardeşim ailenin en şanslısıydı. Hem babamın gözlerinin güzel rengini, hem de annemin yanık tenini almıştı.
Ona herkesin aşık olduğunu az çok hatırlıyordum. Hafızamın gerisinde kalan birkaç anımda o mükemmel saçlarını savurdukça ona hayranlıkla bakan erkekleri canlandırabiliyordum.

Fakat onun sevdiği biri vardı.

Uzun boylu, gizemli bir çocuk. Henüz on yedi yaşında olduğu için çocuğun onu küçük bulduğunu söyleyip duruyordu ve üniversiteye gitmeyi o çocuk yüzünden reddedip November Town'da kalmıştı.

Aşk acımasızdı. Aşık olanlar ise aptal.

"Ne düşünüyorsun ?" Callum, tombul parmakları bir ritim eşliğinde dudağına çarparken sordu. İkisi yan yana durmuşlardı ve az önceki güler yüzlerinden eser yoktu.

Çünkü ne düşündüğümü biliyorlardı. "Emily'i, yani onu düşünüyordum."

Agusto birkaç adımda yanıma ulaşıp, kollarını etrafıma doladı ve aynadaki yansımamıza gülerek baktı. "Her şey gün yüzüne çıktığında, hep beraber buradan uzağa gideceğiz. Söz veriyorum."

Ellerinden kurtuldum, yüz yüze olabilmek adına ona döndüm. Nefesimin nasıl tıkandığını hissedebiliyordum. "Agusto... Bill, neden insanların kendisine dokunmasından nefret ediyor ?"

"Çünkü dokunduğu herkes öldü." Callum söze atlayarak söylemişti.

Odanın içindeki kasvet havası şimdiden hissedilir derecedeydi.

"Peki... Anne ve babasını öldürülmesiyle, benim kardeşimin-" duraksadım, zaten her şey fazla ağır gelmiyormuş gibi geçmişi hatırlamak benim yaşlanmış ruhumu fazlasıyla yoruyordu. "Benim kardeşimin öldürülmesinin arasında bir bağlantı var mı ?"

O sırada, beyaz boyaları dökülmeye yüz tutmuş kapı gıcırdayarak aralandı. Bill'in uzun bedeninin hızla içeriye girmesinden dolayı yerdeki tozlar bir anda havalanmıştı ancak Bill'in gözleri toz bulutundan öte başka bir şeye odaklanmış durumdaydı.

Bana.

"Şey," kapıyı kapattı. Uzun ellerini nereye koyacağını bilemediği için bir süre bocaladı ve onun bu haline kıkırdadığımı görünce durmayı tercih etti. "Dondurma yiyeceğimizi sanıyordum ama sen-"

"O ne ?" Agusto sorduğunda kolumla onu dürttüm.

"O çok güzel."

Çocuklar birbirine bakıp kahkaha atmaya devam ederken beni elimden tuttu ve beraber dışarı çıktık.
November Town, elbise giydiğim için beni cezalandırırcasına soğuktu. Esen rüzgar ilk önce bedenimi buluyor, ardından üzerimdeki kumaş parçasını aşıp derime nüfus ediyordu. O yüzden rüzgar her çarptığında ince bedenime bir titremeye yayılıyordu ve elimi tutan Bill'de bunu fark etmişti.
"Hemen arabaya bin."

Arabaya binmek istiyordum.
Evet arabaya binmeliydim.
Ancak ters giden bir şeyler, beni olduğum zemine çivilemişti ve ne kadar çabalarsam çabalayayım hareket edemiyordum.

Emily'nin sözleri.

•••••

EYLÜL/2014

"Anthea, o çok uzun ve çok yakışıklı. Her gün eski model arabasıyla okulun onundan geçiyor. Ah ! Kızların ona nasıl baktığını görmelisin." Emily, ben kıyafetlerimi dolabıma dizmeye çalışırken sürekli arkamda dolaşıyor ve yeni tanıştığı çocuktan bahsediyordu.

"Emily... Sence de fazla abartmıyor musun ? Henüz on yedi yaşındasın."

"Sen de on sekiz yaşındasın ama sevgilin var... Hem o diğer erkekler gibi değil Anthea, biliyorum."

"Ailesi iyi insanlar mı ?"

"Şey... Anne ve babası ölmüş."

"Sana inanamıyorum, Emily. Babam duyarsa ikimizinde canına okur."

"Onlarla takılsan sen de eğlenirsin, gerçekten. İki tane yakın arkadaşı var ve ikiside mükemmel insanlar hele ki agus-"

"Kızlar yemeğe gelin lütfen !"

"Bunları babama anlatma, olur mu ?"

Oflayarak ona baktım. "Anlatmam."

•••••
Agustoooo

•••••Agustoooo

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
thin.|Bill Skarsgard.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin