İzin ver gireyim
Her şey teninde başlıyor,çok taze
Senin aşkın her zaman beni bulup çıkarıyor Kiminle dalga geçiyorum ki?
Bütün savunmam düşserse, ah bebeğim
İçini bana döker misin?...
/Vance Joy- Lay It On Me********
Teyzem, yemek konusunda yeteneğinin sıfır olmasına rağmen yaptığı yanık omleti masaya bıraktı.
"Dün gece seni gerçekten merak ettik. Annen sana ulaşamadığı için beni en az dört kere aradı ve ben her seferinde regl sancısı çektiğin için konuşamadığını söyledim."Sözlerine karşılık kahkaha atttım. O ise her zamanki esprili haliyle göbeğimi inceliyordu.
"Merak etme, böbreğim hala yerinde." dedim, dün gece aklıma gelince. Hala tam olarak ne düşünmem gerektiğini çözememiştim. Dün oraya gitmiştim çünkü Bill'in bana ihtiyacı vardı ? Ya da dün oraya gitmiştim çünkü benim birine ihtiyacım vardı ?
Yanlış hareketler yaptığımın elbette farkındaydım fakat gençliği bir türlü yaşayamamış olan yaşlı bedenim, damarlarında akan kanın hızlanması için çıldırıyordu."Yanlış giden bir şeylerin olmadığına emin misin, Anthea ?"
"Evet." Hayır. Bir şeyler elbette yanlış gidiyordu ama ben hayatıma aniden giren bu karmaşıklığı sevmeye başlamıştım.
Yanık omletten istemeye istemeye bir parça daha alırken söyledi, "Sana güveniyorum ve bu akşam Sam'in babası bizi yemeğe davet etti."
"Bizi mi ? Yoksa sadece seni mi ?" dedim, gülerek. O ise utançtan kızaran yanaklarını görmemem için kafasını diğer yöne çevirip dirseğiyle karnıma vurdu.
Sanırım bu ciddi bir yemek olacaktı. O yüzden güzel giyinmem gerektiğini de biliyordum ama dün gece giydiğim bol tişörtü çıkarmak gibi bir niyetim henüz yoktu. Çünkü, Bill'in üzerime örttüğü battaniyeye sinen kokusu artık benim tişörtümün üzerindeydi.
********
Sam'in babası Matt yemeğiyle oynuyor, diğer yandan da günlerce aç kalmış gibi kaba hareketlerle yemek yiyen teyzemi izliyordu. Onların ne ara yakınlaştıklarına anlam vermeye çalışıyordum ki, Sam ikisinin liseden beri birbirlerine aşık olduğunu söyledi."Kızlar, yemeğinizi yemeyecek misiniz ?"
Tam o sırada, beyaz örtülü masanın üzerinde birinin telefonu titredi. Hepimizin bakışları, gözleri büyüyen Sam'e döndüğünde ayaklandı ve benim yanıma hızlı adımlarda yürüdü.
"Baba, gitmeliyim. Bill kriz geçiriyormuş ve," Kolumda gezinen eli aniden beni çekiştirince neye uğradığımı şaşırıp, ayağa kalktım. "Anth'da gelse iyi olacak. Sonuçta Bill onun hastası."********
Hemen Sam'in arkasında ilerlerken, istemediğim o düşüncelere dalmadan edemedim.
Birinin kötü hissettiği anda, ihtiyaç duyduğu kişi olmak nasıldı ? Şu an bencilce düşünüyordum belki ama gerçekten merak etmiştim.Ben sadece merak ederdim, Sam gibi kızlarda yaşarlardı.
"Bill'e ne olmuş ? Bir şey söylemeyecek misin ?" O lüks arabasının bir kapısını benim için açarken sordum. Hiçbir şey söylemeden beni nazikce arabaya itti ve kendiside şöför koltuğuna oturduktan hemen sonra gaza bastı.
Şu an deli gibi güldüğünü görmek beni korkutmuştu."Bir şey olmadı, Anthea. Sadece o iki moruğun yanlız kalması gerekiyordu. Hem Bill ve arkadaşları dışarıda takılıyorlarmış."
"Sen, çok, kötüsün." Sinirle arkama yaslanıp, kafamı açık camdan dışarı uzattım.
"Hadi ama ! Abartma. Birilerinin genç olması gerekiyor."
Haklı, dedim kendi kendime. Yine de yalan söylememeyi tercih ederdim sanırım.
Sam, benim düşüncelerime son veren o ani freni yaptı, sürücü koltuğundan indi ve benim kapımı açtı.
"Aynı zaman da çok naziksin," dedim. O ise uzaklaşmak yerine, bir şeyler söylemek için kulağıma eğildi.
"Bugünün tadını çıkar."Ne dediğini anlayamamıştım. Ancak aldırmadan, ayakkabılarımın içine dolacağını bildiğim halde kuma bastım ve ilerde duran gruba doğru onunla birlikte yürüdüm.
Bill, uzun kollarını arkasına uzatmış bir şekilde oturuyordu. Bugün diğer günlere nazaran üzerinde daha az siyah vardı ve beyaz rengin onun beyaz teniyle olan uyumu hoşuma gitmişti. Acaba Sam'de onu bu kadar inceliyor muydu ?"Hey ! Bu o bahsettiğiniz yeni kız mı ? Neydi adı ?" Denize yakın duran esmer çocuk sordu.
"Anthea," dedim. "Anthea Cadence."
"Hoşgeldin, Cadence. Ben Bill ve Sam'in en yakın arkadaşı Agusto. "
"Memnun oldum, Agusto." Elini uzattığında, geri çevirmeden hızla elimi uzattım. Kısa bir tokalaşmanın ardından hepimiz denize daha yakın bir yere kurulduk.
"Nasılsın ?" Bill denize bakarken sordu. Sam az ileride Agusto ile konuşmaya dalmıştı.
"İyi, yani kasabaya alışmaya çalışıyorum işte. Sen nasılsın ?"
"İyiyim."
Beyaz teni solgun değildi. Gözleri hızla açılıp kapanıyordu ve geriye doğru taramadığı saçları rüzgarla beraber dans ediyordu.
Bill benim bu hayatta çözmek istediğim belki de ilk ve tek bilmeceydi. Onun güzel bir geçmişi olmamıştı, hatta psikolojisinin bozulmasına sebep olacak olaylar yaşamıştı ve ne olursa olsun, atlatamıyordu.Bileğinde duran, gecenin karanlığında kaybolmaya yüz tutmuş yaraları ise atlatamadığının kanıtıydı.
"Yine bana deliymişim gibi bakıyorsun." Dedi. Gözlerini denizden çekip, üzerime sabitlemeyi tercih etmişe benziyordu.
"Deli olmadığını söyledim."
"Anthea... Bu dün giydiğin tişört mü ?" Sorusuna aldırış etmedim çünkü adımın dudaklarından dökülüş şekli, beni kumsaldan almış ve az ileride duran denizin hırçın dalgalarına bırakmıştı.
"O, değil mi ? Çünkü benim gibi kokuyorsun."
Bill, bana herhangi bir fiziksel temas olmadan bile dokunabiliyordu. Az önce yaptığı da bana sayılı dokunuşlarından biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
thin.|Bill Skarsgard.
Mystery / Thriller"Çünkü sen olmadığın zaman gerçekten aklımı kaybediyorum."