*Birkaç bölüm daha yazıp final yapacağım çünkü ilgi böylesine güzelken bırakmak istiyorum.*
Umarım aşkım
Seni kör edebilir.
Umarım kollarım
Seni sarabilir.Birileri
İyi olduğumuzu düşünebilir.
Ama bizim ilaca ihtiyacımız var
Geceleri uyumak için.
Yalanlara ihtiyacımız var
Günü zararsız bitirebilmek için.
Biz iyi değiliz.
/The Perishers- Pills******
Agusto bacağını bacağımın üzerine attığında, güneş gözlüklerimi indirip ona baktım ve yüzümü buruşturdum.
"Sen seksen kilosun, ben ise elli ! İndir bacağını !"Dün olanlardan sonra Agusto, en azından teyzem kasabaya dönene dek onlarla kalmam için teklifte bulunmuştu. Eh, çok kötü bir teklif sayılmazdı. Bütün gün oturup onun lise anılarını dinlemek saatler sonrasında sıkıcı bir hal alsada, yalnız olmadığımı bilmek güzel hissettiriyordu.
Ayrıca dün olanlarla ilgili düşünmeyeceğim konusunda da Sam'e söz vermiştim. O halledebileceğini söylüyordu fakat bugün aniden gittiği işi nedeniyle -çalıştığını yeni öğrendim- bu konuyu ertelemiştik.
Şikayetçi sayılmamak için elimden geleni yapıyordum fakat beynim sorularda doluyken zorlanmam kaçınılmazdı."Bir kahve daha ister misin ? Babam bu konuda çok iyi."
"Sağol Agusto ama bir kahve daha içecek olursam kusacağım."
"Iyk."
Havayı güneşli görünce, Agusto çıkıp bir şeyler yapabileceğimizi söyledi. Aklımda onun babalarını açtığı kafeye gelmek elbette yoktu ama bu beni sevindirmişti. Çok iyi insanlardı ve geldiğimden beri saçlarımın güzelliğinden bahsediyorlardı.
"Babalarına saçım için hindistan cevizi yağı kullandığımı söyledim. Sanırım bunun hazır şekilde satıldığını bilmiyorlar." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken söyledim.
"Sen, mükemmelsin. Bütün akşam hindistan yağı hazırlamak için uğraşacaklar."
"Aslında," gözlüklerimi çıkarıp masaya koydum. Aklıma takılan birkaç şeyi sormanın zararı olmayacağını düşünüyordum. "Bill hakkında konuşmak istiyorum."
Agusto'da benim gibi yerinde kıpırdandı. Bu rahatsız olduğunu hissetmeme neden olmuştu. "Konuşalım."
"O, neden böyle ?"
"Çok zor şeyler yaşadı, Anthea," derin bir nefes aldı. O sırada Jack masamıza birer limonata bırakmıştı. "Ölümler, kayıplar, yıkımlar. Bill hepsinin üstesinden geldi ama artık kendini toparlayabilecek güce sahip değil."
"Beni istemiyor,"
"O kimseyi istemez. Tam bir domuzdur."
İkimizde kıkırdadık.
"Eve gitmeye ne dersin ? Doğru bir dille sorarsan onun sana anlatacağı çok şey olduğundan eminim."
*****
Arka cebimden telefonumu çıkarıp o tanıdık numarayı hiç beklemeden tuşladım. Aynı zamanda gözlerim, vücudumun altında çırpınan heyecan dolu kalbimi yatıştırmak adına kırmızı tuğlalı evlerin üzerinde geziniyordu.
O an, telefon beklemediğim bir şekilde açıldı.
"Anthea, bir sorun mu var ?" Sesi sanki, o incelediğim evleri aşıp kalbime ulaşıyor gibiydi.
"Sığınakta buluşalım. Konuşmamız gerekiyor. "
*******
1974 model Mustang Eleanor'u kapımın önüne park edince, yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadım.
Bir akşamüstü, hava soğuktu ve o, sarı saçlarına eşlik eden solgun, bembeyaz bir yüz, şişmiş yeşil gözlerle karşımda duruyordu.Düşüncelerimi okumuşcasına saçlarını tek hamlede geriye attı. "Sorun olduğunu düşünerek Agusto'a haber verdim ama gelemeyeceğini söyledi. Neler dönüyor ?"
"Seninle konuşmak istiyorum." Hiçbir şey demeden mutfağın bahçeye bakan kapısından içeri girdim. Beni takip ettiğini biliyordum, bu yüzden kalbim onun orada olduğu gerçeğiyle çırpınıyor, çırpınıyor ve nefes almamı zorlaştırıyordu.
Sığınak diye adlandırdığı odaya vardığımızda, ilk önce onun girmesini bekledim. Ardından ben girdim ve kapıyı kilitledikten sonra anahtarı çekmeceme koydum.
"Konuşmadan buradan çıkmayacağız."Pes etmiş gibi görünüyordu. Ancak yüzünde oluşan gülümseme onu tanıdığım günden beri gördüğüm en büyük gülümsemesiydi. Ellerini beline koymuş, kararlılıkla beni izliyordu ve gerçekten... Bill...
"En sevdiğim renk siyah."
"Şaşırmadım."
Yüzüne, duygularını gizleyen o maskeyi taktı. "Sorduğun sorulara cevap vereceğim ama doğru olup olmadığını sen bulucaksın."
"Öğretmen değilsin aslında değil mi ? Siz üçünüz garip bir işle uğraşıyorsunuz."
"Zeki Anthea." Alayla gülümsedi.
"Peki Bill," ona yaklaştım. Yutkundu. Çünkü ne yapacağımı biliyordu. "Neden sana dokunmama izin vermiyorsun ?"
Ellerimi, göğüs kafesine yavaşça bastırdım. Hayır, beni itmeyecekti.
Aksine, tenime nispeten daha soğuk olan parmakları, askılı nedeniyle çıplak olan omzumun üzerinde daireler çizerek kalbimin üzerine doğru ilerledi.
Odamın belkide en özel yerinde, yıllardır bana ait olan ve sadece kitaplarımı koymak için kullandığım rafların önündeydik.
Kemiklerimi ezmek istercesine sarıldı.
Odanın içerisine yayılan tüm karamsarlığı anında silip attı ve bacaklarını benim sıcak bacaklarıma geçirirken titredi."Neden Bill ?" Sesim kırıldı. Her nefes alışımda ciğerlerim paramparça oluyordu ve bu odanın içerisindeyken, olanlar kaçınılmazdı.
"Bana dokunan herkes öldü. Eğer bir gün gidersen, senin dokunuşlarını hatırlamak istemiyorum. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
thin.|Bill Skarsgard.
Mystery / Thriller"Çünkü sen olmadığın zaman gerçekten aklımı kaybediyorum."