"Anthea, Anthea uyan !" Agusto, özel hayata saygısı olmadığını belli edercesine odama daldı. Tek gözümü dahi açamazken ona bakmayı denemiştim ama bu, uyku ve yorgun bedenle neredeyse imkansız bir eylem olmuştu.
"Çıplak mısın ?""İki saattir bana bakıyorsun, Agusto. Sence çıplak mıyım ?"
"Pijaman çok iğrenç."
Kafamı kaldırdım ve sinirli bir şekilde ona baktım. Yani en azından sinirli bir şekilde olmasını umuyordum çünkü sabah kendim uyanmadığım sürece başka birinin beni uyandırması, delirmeme sebep oluyordu.
"Ve saçların da çok iğrenç, Anthea. Ne yaptın ? Rüyanda savaştın mı ?""Neden odamdasın Agus ?"
"Bill..."
"Ne olmuş Bill'e ?"
"Sabah Helen ona dokunmaya çalışmış ve o da Helen'i itmiş. Şimdi bahçede seni bekliyor."
"Ne ?" Duyduklarıma karşın yataktan adeta fırlarcasına kalktım. Dolabımın önüne bıraktığım sırt çantasından hızlıca bir spor ayakkabı çıkardım ve kapıda duran iri bedeni iterek aşağı kata indim.
Helen, ikiz kardeşinin kolları arasında ağlıyor, kardeşi ise sırtını sıvazlayıp sakin olması gerektiğini söylüyordu.
Sam ise Berry'nin yanına oturmuştu ve aslında bu tatil planının ne kadar saçma olduğunu konuşuyorlardı. Haklı olduklarını söylemek istesemde, ayaklarım beni istemsizce bahçeye sürükledi.Bill, heykelin çevresinde tur atarken, daha ona yaklaşmadan ne kadar sinirli olduğunu anlayabilmiştim.
"Bana dokundu. Bana dokundu inanabiliyor musun ? Yapmaması gerektiğini biliyordu. Ona daha gelmeden önce söylemiştim. Söylemiştim, Anthea-"
"Sakin ol. Tamam mı ?" Kısa adımlarla ona yaklaştım. Elinde tuttuğu bıçağı daha yeni fark etmiştim. Gerçekten, Bill'in eline bıçak almasını gerektirecek ne olmuştu ki ? "Bak, ceketimin cebinde arabanın anahtarları var. Gidelim demen yeterli, Bill. Hemen burdan uzağa sürebilirim."
"Gidelim, lütfen gidelim."
***
Bill, şöför koltuğunun hemen yanında oturuyor ve dışarıyı izliyordu. Yüzünde sabahtan kalma gözyaşlarının izlerini az çok görebiliyordum, dudakları ve gözleri de ağlamaktan şişmişti.
Ancak ne olursa olsun, kalbim onu görünce deli gibi çırpınıyor, beynim mantık kelimesini kesin bir şekilde reddediyordu."Radyoyu açabilir miyim ?" Dolu gözlerle bana bakarak sordu.
Ah sevgilim, yanaklarına ulaşıp akan her yaşı dudaklarımla silmeyi o kadar çok isterdim ki. Kollarımın arasında seni her şeyden korumayı, sana tüm nefesimi teslim edip, duvarın arkasında duran denizi görmen için kendimi feda etmeyi ne kadar çok isterdim. Ama zayıf düşmüş bedenim sana o duvarda bir cam dahi açamıyor."Elbette açabilirsin. Yolumuz uzun."
Uzun parmakları güzel bir şeyler bulana dek düğmede oyalandı ve sonunda amacına ulaştığında, geriye yaslanıp kafasını cama yasladı.
"Ona vurmadım. Zarar vermedim. Sadece benden uzak durması için ittim ve o da elime bir bıçak verdi."
"Neden eline bir bıçak verdi ki ?" Kısa süreliğine dönüp ona baktım ancak soruma cevap vermek yerine gözlerini kapatmayı tercih etti.
Yorgun çocuklardık biz
Tenimiz sabunluydu
Ve rüzgara karşı uykuya dalardık
Ve hiç durmadan hayal kurardık,hiç durmadan
Hiç durmadan, hiç durmadan *Sahile ulaşmamıza az kalmışken, Bill'in dizinin üzerinde duran telefonu mesajın gelmesiyle birlikte aydınlandı. Mesaj atan Helen'di. Mesajı okumak için telefonu elime aldığımda, aniden fren yapmam gerekmişti.
Helen:
Sen katilsin.
Anne ve babanı öldürdün, Bill.
Bugün imkanın olsa beni de öldürürdün ama senin daha öncelikli kurbanların var gibi.O kıza acıyorum.
*/Passenger- Circle
ŞİMDİ OKUDUĞUN
thin.|Bill Skarsgard.
Mystery / Thriller"Çünkü sen olmadığın zaman gerçekten aklımı kaybediyorum."