Bölüm 3 : Bileklik

5K 213 7
                                    



Mutfağa girdiğimde şansıma kimse yoktu böylece kırık tabakları ve bardağı rahatça çöpe atıp delileri yok edebilmiştim. Daha sonra odama gitmek için arkamı döndüğümde
pekte yabancı gelmeyen bir çift göz beni izliyordu.

" Ariane bu sen misin ?"

" Ahh, evet..." dedim. Kızıl kıvırcık saçlı, çilli , yeşil gözlü bir hizmetli kız bana bakıyordu. Sanki derinlerdeki bir anı gibiydi. Onu bir yerlerden anımsıyordum. Fakat cevap veremedim.

" Benim... Abigail... 7 yaşına kadar beraber oynardık... Kasabada... Yan komşunuzdum !" Dedi kız. Gözleri heyecanla parlamıştı.

" Ah ! Abigail... Hatırlıyorum, güzel zaman geçirirdik." Hatırlamıştım. Annem ve babam öldükten sonra, amcamlarım yanına taşındığımda, komşumuzdu. Benim ilk arkadaşımdı.

" Burada ne arıyorsun ? Neden seni hiç görmedim ?" Heyecanla yanıma geldi, birbirimize sarıldık.

" Şey... Ben hayatımdan pek memnun değildim. Bu yüzden yeni bir işe başladım. Amcamlarla artık anlaşamıyorduk.

Hafifçe başını eğdi. " Üzgünüm..." dedi

" Ama artık buradayım ! Seni bulmam büyük şans oldu henüz kimseyi tanımıyorum." Diye karşılık verdim.
Gülümsedi ve tekrar sarıldı.

" Demek prense hizmet edenlerdensin." Koluma girdi ve hizmetli koridoruna yürümeye başladık.

" Bunu nereden anladın ?" Dedim ona dönerek.

" Kırdığın tabakları atarken gördüm seni." Dedi ve gülmeye başladı. " Onlar prens için özel olarak getirilen porselenler, oradan tanıdım."

" Ne ? Hayır olamaz ! Madam Blair çok sinirlenecek..." telaşla konuştum.

" Sakin ol, mutfakta o porselenlerden düzinelerce var, yenisini çıkarırız !"

Rahatlamıştım. Bu porselen mevzusu artık peşimi bırakmalıydı...

***********************
***********************

Bu ilk günün üzerinden neredeyse 3 hafta geçmişti. Artık günleri saymakta zorlanıyordum.

Sarayda çalışmak, düşündüğüm kadar zor değildi. Burnu havada soylular yoktu. Kraliyet ailesi en azından bildiğim kadarıyla sevecen görünüyordu.

Üç hafta boyunca her gün Prense çay saatinde, çay götürüyordum. Her gelişimde, sohbet ediyorduk. Onu tanımaya başladıkça iyi bir insan olduğunu anlamıştım. Bana, ilginç çocukluk öykülerini, başka ülkelerde gördüğü yerleri anlatıyordu. Sanırım hiç arkadaşı yoktu. Bu her ne kadar üzücü olsada bir arkadaşa ayıracak vakti olmadığını da görüyordum.
Kral onu en iyi şekilde eğitmeye çalışıyordu. Harriot'un varisi herşeye hazırlıklı olmalıydı.

Elimde tepsiyle kapısını tıklattım. Ve gir demesini beklemeden içeri girdim.

Odaya girdiğimde, ortalık biraz karışmıştı. İki büyük sandık odanın ortasında üst üste koyulmuştu. Prens çalışma masasında pek çok kağıdı ve evrakı deri bir çantaya koyuyordu.

" Majesteleri ? " dedim geldiğimi belli ederek.

" Ah Ariane, çay şu an tam da ihtiyacım olan şeydi! " dedi, ben daha tepsiyi sehpaya bırakmadan elimden aldı ve masaya götürdü ve kağıtlarını düzenlemeye geri döndü.

Yasak AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin