Bölüm 26 : Kaçış

1.6K 74 0
                                    

Arabaya adımımı atarken Rose'a döndüm.

"Güven bana iyi olacak..." diye fısıldadı şefkatle.Başımı tamam anlamında salladım.

İçeri girdiğimde Peter yaralı yüzünü cama dayamıştı.Benim içeri girdiğimi görünce yüzüne bir rahatlama yayıldı.

"Seni merak ettim..." diye ellerini ellerime kenetledi.

"Merak etme burdayım, üstelik güzel haberlerle burdayım..."diyerek Rose'la karşılaşmamızı,konuşmamızı ve planı anlattım.

Önce soran gözlerle baktı, tatmin olmamıştı.

"Ariane, Rose'a güvenmekle doğru şeyimi yapıyoruz ?"

"Peter ne kaybederiz ? Zaten idam cezamız var. Daha kötü ne olabilir?"

"Rose bu işi başarabilecek mi ?"

"Sen Rose'un hırçın yanını tanımıyorsun..." dedim gülerek.

Plan çok basitti ; bir at arabası konvoyuyla Harriot'ta gidecektik.En önde muhafızlar kendi atlarıyla gideceklerdi.Onun arkasında Prens ve kralı taşıyan araba , ortada Clarayı taşıyan araba ve en arkada biz suçluları taşıyan araba...

Rose en önde arabacının yanında oturuyordu.Güya bizim kaçmamızı önlemek için Clara onu bizim arabaya vermişti.

Rose orman yolunu yani geçeceğimiz yolları avcunun içi gibi biliyordu.Bunları nereden öğrendiğine şaşırdım.Arabacı güvenilir biriydi, ormanın içinden bizi başka bir yola sokacaktı.En arkadaydık ve sık ağaçların arasından kaybolacaktık.
Herşey yolunda gitmeliydi.Gitmek zorundaydı.

Rose öne yerleşti.Arabacıyla birşeyler fısıldaştılar.Sonra arkasını dönüp aramızdaki camdan bize göz kırptı.

Peter'a yaslandım.

"İyi olacağız, kurtulacağız..."

Beni daha çok kendini yaklaştırdı...

Hareket etmeye başladık.Prensi ya da Clarayı hiç görmemiştim.Ama önümüzdeki süslü ve ihtişamlı arabaların içinde oldukları belliydi.Arabacınında yüzünü görmemiştim.Geniş şapkası yüzünü tamamıyla kapatma derecesindeydi.
Yolu nasıl görüyordu bilmiyorum.

Bir süre sessizce ilerledik.Yemyeşil ormanı izliyordum.Biz yolda ilerledikçe kenardan ormanın derinliklerine doğru kaçışan geyikler görüyordum.Hava griydi.umarım yağmur yağmaz.

Rose arkasını döndü.Yine aramızdaki camdan bize hazır mısınız diye fısıldadı, sesini duyamadığımız için ağız hareketlerinden anlıyorduk.

Peter'la birbirimize baktık.Hayatım yine tamamen farklı bir yön kazanıyordu.Artık bir kaçak hayatımız olacaktı.Ama en azından Peter yanımdaydı.

Peter gülümsedi.Bu bana güven vermişti.Sarayda olduğumuz zamanlarda da Peter her türlü konuşmasıyla bana güven veriyordu.
Aynı anda başımızı evet anlamında salladık.

Rose arabacıyla konuştu.Ve yol ayrımına gelmiştik.Hızla önümüzdeki gruptan ayrıldık.Arabacı atları diğer yola doğru hızla sürmeye başladı.

O sırada öndeki muhafızlardan biri aniden durdu.Yanlarından uzaklaşırlarken kaçıyorlar diye bağırıyordu.Ama artık bizi yakalamaları imkansızdı.Koca at arabaları geri dönemezdi.Zaten artık görüş açımızdanda çıkmışlardı.Artık arkamıza bakmadan ormanın derinliklerine doğru ilerleyen yolda hızla gidiyorduk.

Yarım saat kadar hiç durmadan ilerledik.Arabada sevinç çığlıkları atıyordum.Rose ve Peter'da kahkahalar atıyordu.Peter yaralarına rağmen çok mutlu ve sevinçliydi.Sonunda peşimizde kimse olmadığından emin olarak arabayı boş ve sakin bir yerde durdurduk.

Tepe gibi bir yerdi.Aşağıda ufak bir köy gözüküyordu.Arabadan aşağı atladım.Ve peter'ın inmesine yardım ettim.Peter hemen tepenin kenarına gitti.

Rose'da ön kısımdan atladı.Hiç beklemediğim bir şekilde boynuna sarıldım sevinçle

"İnanamıyorum! Kurtulduk, şükürler olsun!"

"Size demiştim öyle değil mi ? " Dedi Rose kahkaha atarak.

"Sana borçluyuz Rose..." dedim Rose minettar bir biçimde gözlerime bakıyordu.Sonra arabacıyı gördüm ona da teşekkür etmek istedim, başarılı bir biçimde onlardan kaçmamızı sağlamıştı.Yanına ilerledim.Şapkası hala yüzünü gizliyordu.

Peter'da yanıma geldi.Kolunu hafifçe belime doladı.

"Şey sizede teşekkür ederiz çok başarılıydınız.."

Adam cevap vermeden şapkasını çıkardı.Ve o tanıdık yüzü gördüm.Önce Peter konuştu.

"Jed ?!" dedi hayretle.

Bu ahırda bana at binmeyi öğreten adamdı.Onu sevmiştim.İyi bir öğretmendi.

"Bu bir zevk majesteleri..." Dedi elimi öperken.Yüzünde hınzır bir ifade vardı.

"Artık bir majeste olduğumu sanmıyorum." Dedim.

"Önemli değil benim gözümde öylesiniz..." dedi nazikçe.

Peter hafifçe kolumdan çekti.Ve beni tepenin kenarından baktığı noktaya getirdi.Güneş batmak üzereydi.Tepeden köy ve uçsuz bucaksız yer yer ağaçların olduğu bir ova gözüküyordu.

Köye bakarak konuşmaya başladı.

"Benim evim burası..."

***********

Merhaba herkesee bir yeni bölüm daha bitti!!! Vote ve yorumları bekliyorum hihihihihihi okuduğunuz için çok teşekkür ederiim sayımız eskiye göre ciddi oranda attı harikasınııız :*

Yasak AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin