Çayları ve yanına da ikramlıkları hazırlayan Ezo yeniden avluya döndü. Sultan hanım bir süreliğine konakta misafir olarak kalacaktı. Son gelişinin üzerinden günler geçmiş olsa bile Ezo ve elbette görümceleri yetmişinden gün alan, konuştukça etrafın adeta zehir saçan kadını hiç özlememişlerdi. Lakin ellerinden geldiğince saygıda kusur etmiyor, yaşlı kadını rahat ettirmeye çalışıyorlardı.Aksi takdirde dilinden bir ömür kurtulamazlardı.Özenle cayları ikram ettikten sonra yine görümcelerinin yanına oturan Ezo tebbesümünü yüzünden eksik etmiyordu.. Zira kısır gelin damgasının ardından suratsız olarak anılırdı.Cayını eline alan genç kadın deminden beri dönen evlilik muhabbetini yine sadece dinlemekle yetindi.
"Gülistan artık Azad'ı da evlendirsek diyorum. Eşşek kadar olmuş hala bekar..." Burnunu kıvırarak konuşan Sultan hanım çayından bir yudum alarak tesbihine kaldığı yerden devam ediyordu.
"Bilemedim abla. Öyle iyi aile terbiyesi görmüş güzel hamarat biri varsa iyi olur aslında. Azad yirmiyedisine bastı. Evlilik farz oldu ona..."
"Tabii farz oldu. Bu konağa bir çocuk lazım. Malum ilk gelin veremedi. Eee bizde bir ömür onu bekleyeçek değiliz. Yaşlı kadınım bugün varım yarın Allah bilir..." Taşı yine kafasında hisseden Ezo gözlerini devirerek önüne döndü. Zaten lafın dönüp dolaşıp kendisine geleçini biliyordu. Ee Sultan hanıma da laf söylenmezdi en iyisi görmezden gelmekti. Aksi takdirde bu kadın yüzünden verem olurdu ve ya kanser. Genç yaşta ölüp giderdi.
Gülistan hanım da gelinin sessiz kalarak birşey söylememesine pek bir sevindi. En azından durduk yere gerilirlerdi ki buna hiç gerek yoktu.
"Sultan abla senin aklında vardır uygun bir kız. Azad içinde uygunsa gider isteriz. Evlilik kutsaldır. Allah katında pek bir hayrı vardır. Bekletmeye gelmez..." Konuyu dağıtmak amaçlı konuştu Gülistan hanım.
"Var Gülistan var. Valla ilk gelin içime sinmedi. Hiç istemediğim halde geldi gelinimiz oldu. Bari diğerleri gönlümüzce olsun..." Yine kendisine gelen imalı sözler karşısında sustu genç kadın. Iki yanında oturan görümcelerine fısıldayarak konuşmaya başladı.
"Kızlar ben şimdi burada bayılma numarası yapsam sizde o bahane ile beni odama götürüp şu kadının zehrinden kurtarsanız.." Gayet ciddi olan yüz ifadesiyle kıkırdayan kızlar başlarını olumsuz anlamda iki yanda sallamışlardı. Ardından Dicle yine kısık sesle konuşmaya başladı.
"O zamanda bu kız sağlam bile değil hasta Doğan kala kala bu kıza kaldı der başının etini yer ; benden söylemesi..."
"O da doğru ya." Umutsuz bir şekilde tekrardan önüne dönen genç kadın zorda olsa sakin kalmaya cabalıyordu. Elinde ki işlemeyi büyük bir özenle yapmaya devam ediyor tüm dikkatini buraya veriyordu. Sohbet devam ettikçe Sultan hanım iğnelerini büyük bir özenle Ezo'ya batırmaya devam ediyordu.
Konağın yardımcısı Fatma elinde ki çöp poşetiyle mutfaktan çıkınca Ezo gülümseyerek yerinden kalkmıştı. Bu kadından bir kaç dakikalığına da olsa kurtulabileçek ve bir haftadır hiç konuşmadığı Baran'la birkaç kelime sohbet edebilirdi.
"Ver Fatma abla. Ben dökerim." Diyerek kadının elinde bulunan torbaya uzanan Ezo kadının itirazlarına rağmen poşeti alarak konaktan dışarı çıkmış çöpü dökmüştü.
Baran yine her zamanki gibi tüm yakışıklılığıyla karşısında dururken gülümsemeden yapamamıştı Ezo. Bir haftadır tek bir kelime dahi konuşmamıştı ikili... Baran söz vermişti ona yanaşmıyordu bile. Ezo gururluydu ilk adımı ondan bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAMIN GÖLGESİNDE
Romansa"Ben bakire değilim...!" Diyerek haykırdı genç kadın. Kocasının an be an değişen yüz ifadesini , şaşkınlık ve öfkeyle irileşen gözlerini umursamadı. Ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgideydi ve o tehlikeyi oynamaya devam ediyordu. Doğan hala duyd...