Ne Tümay'ın kelimelerindeki zehir ne de dedemin okları beni öldürmedi. O gece göğün yeniden mavilere boyanacağına dair hiçbir inancım yoktu fakat beklediğim gibi olmadı.
Ben ölmedim, gün yeniden doğdu.
Felaketlerin başımdan döküldüğü gece tek söz etmedim. Tıpkı indiğim gibi çıktım basamakları ve yeniden yatağıma girip etrafıma ördüğüm kozada iyileşmeyi bekledim. Zannettiğimin aksine iyileşmem uzun sürmedi.
Geçen üç günün bana gösterdiği tek şey hayatımın belki de en kıymetli yaşında tökezlediğim için pes etmeyeceğimdi.
Dedemi iyi tanıyordum. Çabuk parlar fakat yine aynı hızda sönerdi. O gün böyle şiddetli parlamasına sebep olan hadise kışlada yaşanmıştı. Baran'ın beni eve bırakması sokağın karşısında oturan emekli subay Mithat amcanın gözüne batmıştı. ''Damat adayı da evden çıkmıyor maşallah,'' tarzında ortaya atılan çirkin yorum Sami Çamkıran'ın fitilini ateşlemişti.
Konuşulanlara kulak misafiri olduğumu bilen Nevin Sultan; dedemin bu duruma çok üzüldüğünü ve hem arkadaşlarının hem de talebelerim dediği askerlerin önünde hayli mahcup olduğunu söylemişti. Tabii bunlara ek olarak kararından dönmeyeceğini de kesin bir dille ifade etmekten geri durmamıştı.
''Böyle bir şeye asla izin vermem.'' demişti İstanbul Hanımefendisi sıkıca sarılırken. Şimdi de pusuya yatmış dedemin konuyu bana açmasını bekliyorduk. Asıl iplerin kopacağı an bir nefes kadar yakındı yani.
Anneannem Tümay meselesinden dedeme bahsetmiş ve muhtemelen üzerime gelmemesini istemişti.
Tümay meselesi. Onlarca cevapsız arama ve mesajla hayatımın orta yerine mandallanmış halde bir sağa bir sola savruluyordu. Enine boyuna tartıp düşünecek gücü henüz kendimde bulamıyor, gün yüzüne çıktıkça bulanık bir gölün dibine itiyordum. Şimdilik.
''Kaç gündür dışarı çıkmıyorsun, ev kuşu oldun iyice.''
Nevin Sultan'ın yorumu beni güldürürken ''Evi seviyorum,'' dedim. Tabii özellikle dedemin bana bulaşmadığı sakin öğle sonralarını.
''Yemeğe İzmir Köfte yapacağım,''
Konudan konuya atlayışına aldırmadım çünkü dizinde kedi yavrusu gibi yatarken keyfim yerindeydi doğrusu.
''Yaparsın sultanım.''
''Eksik malzemeleri alıp gelirsen yaparım tabii,'' dedi saçlarımı okşarken tatlı bir sesle.
Ve keyfim kaçar.
''Anneanne,'' dedim sızlanarak. ''Şu havada dışarı mı çıkılır gözünü seveyim, sonra yap İzmir Köfte'yi.''
Ben dizinden kalkıp doğrulunca o da ciddileşti ve sesinin tatlı tınısı otoriter bir havaya büründü.
''Hiç sızlanma, kalkıp markete gidiyorsun.''
''Efendi efendi yatarken niye yaptın bana bunu?'' derken ayağımla kanepe başlığını dövüyordum. ''İçimden hazırlanmak gelmiyor.''
''Yavrum,'' bu sabrımı zorlama Belinay sesiydi. ''Üzerine montunu al ve çık. Markete gidiyorsun sadece.''
Beni itekleyerek portmantonun önüne getirdi ve yağmurluğumu omuzlarıma bıraktı. Altımdaki atmaya kıyamadığım eski siyah eşofmanım, erkek reyonundan aldığım Monday is new black yazılı tişörtüm ve soluk pembe yağmurluğumla muhtemelen aptal bir çocuk gibi görünüyordum.
''Eğer bu kılıktayken hayatımın aşkı ile karşılaşırsam seni asla affetmem Nevin Sultan.''
''Gerçekten hayatının aşkıysa her kılıkta sever, kendini yorma.'' dedi ben oflayarak ayakkabılarımı giyerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzden Güzel
Spiritualİkişer üçer çıktığı basamaklar nihayet tükendiğinde göğsü küçük bir serçe gibi hızla inip yükseliyordu. Fakat tüm bunlara rağmen heyecanı ayaza meydan okuyan bir kardelenden farksızdı. Kahverengi ahşap kapıya uzandığı esnada kapıyı aralayıp ay gibi...