1/3 Felaket

6.1K 521 165
                                    


Filmlerde ya da dizilerde gördüğüm insanlar gibi uyanmak isterdim. Hatta o kadarına da gerek yok, insan gibi uyanmak yeterliydi. Ama 23 senedir böyle bir ana tanıklık eden olmadı.

Saniyeler önce bilinç duvarım büyük bir gürültüyle parçalandı. Dedem, elindeki demir kepçeyle dolabımın kapaklarına vuruyor ve bu yetmezmiş gibi ''Koğuş kalk!'' diye bağırıyordu.

Yatağımın içinde çaresiz bir pozisyonda oturuyor, muhtemelen davul gibi olmuş gibi gözlerimle dedeme bakıyordum. Daha dün gece az kalsın birbirimize girecekken şimdi benimle eğlenmek istiyordu. Bunun belli bir yaştan sonra geçirilen sendromlardan biri olduğunu söylemeyi çok isterdim fakat bu adam ben kendimi bildim bileli böyleydi.

''Sana da günaydın dede,'' dedim donuk bir ifadeyle.

''Gün battı bile eşek sıpası.''

Dün gece geç saatlere kadar Berrin ile Ali mevzusunu masaya yatırmış, tıpkı onun istediği gibi uzun uzun konuşmuştuk. Bitkinliğimin üzerine sabaha karşı biten bir telefon konuşması da eklenince bayılmış gibi uyumuştum haliyle. Fakat günü batıracak kadar uyumuş olamazdım. Başucumda duran telefona uzanıp saatin henüz öğle vakitlerini bile göstermediğini görünce dedeme bakarken gözlerimden mızraklar fırlatabilmeyi istedim.

''Sofra bekletmeyi iyice huy edindin. Kalk, kendine gel.'' dedi kepçesiyle ritim tutarak.

Ona olan kırgınlıklarımın altında ezilen benliğimi göz ardı edebilseydim ''Emredersiniz komutanım!'' diyerek karşılık verir, boynuna sarılırken tombul yanaklarını öperdim. Ama artık fark ettiğim bir şey vardı ki ben de yoruluyordum. Belki de 23 yaşında bir yetişkin olduğumdandır bilmiyorum fakat yerli yersiz kahkahalarım, uslanmaz şakalarım yaralarımı örtmeye yetmiyor, bir yanı muhakkak açıkta kalıyordu.

Şu an ben de bölümünde sevilen, gece gündüz bitirme tezi yazan bir öğrenci olsaydım, dedemin gözünde daha mı değerli olurdum?

Yatakta fazla oyalanmadan dediğini yaptım ve ihtiyaçlarımı giderip mutfağa indim. Dedem görünürde yoktu. Anneannem de pencerenin kirişindeki şakayıkları suluyor, onlarla sohbet ediyordu.

Onu ne zaman böyle çiçekleri üzerine titrerken görsem bir pencere önü çiçeği olmak isterdim. Sokaktan geçen onlarca insanı sessiz sedasız izlemek, günün doğduğu ilk anı doyasıya yaşamak, karanlık çöktüğünde yıldızların yükselişine şahitlik etmek isterdim. Hele de anneannem gibi her sabah yapraklarımı okşayan, benimle konuşan biri olsaydı hayatımda. Cevap veremeyeceğimi bildiği halde dedemin huysuzlukları konusunda onunla hemfikir olduğumu bilseydi, güzel olmaz mıydı? Bir pencere önü, kalabalık sokak, güneş, yıldızlar, anneannem ve ben.

Küçük dünyamdan sıyrıldım anneanneme yaklaşırken. ''Günaydın sultanım,'' dedim masadaki yerime geçmeden önce. ''Günaydın ay parçam,'' gibi bir karşılık alınca bulutlu başlayan günümde güneş birden ''Ben buradayım!'' dedi.

Çaylarımızı doldurup karşıma oturduğunda dedemin boş sandalyesini işaret ettim.

''Erken kalktı bu sabah. Balkonda kahvesini içiyor.''diyerek açıkladı anneannem. Sakince başımı salladım ağzımdaki zeytini evirip çevirirken.

''Ben,'' dedim Berrin ile dün gece kurduğumuz tezgah zihnimde gün yüzüne çıkınca. ''Dedem kışlaya gittikten sonra fakülteye gideceğim, o dönmeden evde olurum.''

Dün de geç kalmam dediğim halde gece dönmüştüm. Gerçi durum farklıydı artık, dedemin eline koz vermeyecek mümkün olduğunca her hareketime dikkat edecektim.

''Beni zor durumda bırakacak bir şey yapma olur mu ay parçam?''

Masanın üzerinden ellerine uzandım ve yavaşça tutup okşadım söz verirken.

Güzden GüzelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin