Gün sırtını dönmeden evvel şehre kapadı yelpazesini kademe kademe. Leyl kara zülüflerini usul usul semaya serdi. Dolunaya gebe halde ay, bir uyur bir uyanır gibi sislerin arasındaki yerini erkenden aldı.. Uzaklarda deniz bir kabardı, bir duruldu. Adını koyamadığım bir his tepeden tırnağa bedenimi yoklarken evsiz ve yaralı bir güvercinin acı çığlığını işittim.
Parmaklarım işlevini kaybetmiş vaziyette kapı kolundan asılı, bacaklarım birazdan çekilecek olan idam sehpasını bekler gibi kaskatıydı. Bir buçuk yaşından beri düşündüğü her şeyi cümlelere aktarabilen beynim bu yetiye hiç sahip olmamışçasına sessizdi. Dudaklarımı aralasam bir bebek gibi manasız sesler çıkaracağım şüphe götürmez bir gerçekti.
Etrafımı çepeçevre saran korkuya uzansam dokunabilir, endişeyi koklayabilir ve hatta kaybolmuşluğu tadabilirdim. Zihnimdeki matbaa durmaksızın bir diğer felaket senaryosuna geçerken okuma yetimi de kaybettiğimi fark ettim. Gümüş rozetin yan tarafında duran kimlik kartında gördüklerim harf birikintilerinden başka bir şey değildi.
Başım mı dönüyor yoksa midem mi bulanıyor karar veremezken taş devrinden kalma bir mağaraya gizlenmiş beynime sinyal göndermeyi başarmış olmalıyım ki bedenimi harekete geçirmeyi başardım. Mekanik bir hareketle kapıya sırtımı çevirdim ve marş adıma geçmiş bir asker gibi mutfağa adımladım.
Kemal dayının demliğe çay attığını, Ali'nin ağzında fosforlu bir kalem kapağı tuttuğunu kirli bir akvaryumun içinde izler gibi izledim. Sol elim havada asıl kalmış halde öylece durduğumu ilk fark eden Pencere Güzeli oldu. Kaşları birbirine yaklaşırken ortalarında minik bir çukur meydana geldiğini göremesem de biliyordum.
''Yüzün kireç gibi olmuş,'' Halen akvaryumun içinde olmalıyım ki sesi epey uzaktan geliyordu. Baş parmaklarının yanaklarıma değdiğini hissettim. ''Buz gibi olmuşsun Belinay,'' Ve birkaç kelime daha. Dilimi hareket ettirebileceğime inandığım bir an yalnızca ''Polis,'' dedim.
Polis. Ali'nin peşinde bir de polis mi vardı? Takım elbiseli adamlardan kaçmayı başarmıştık fakat polisten nasıl kaçabilirdik ki? Bileklerine soğuk kelepçeyi geçirdikleri görüntü bir film gibi gözlerimin önüne yerleşirken ''Polis!'' dedim derinlerden çıkardığım sesimi kullanarak. ''Kapıda po-''
''Mert?'' Buğunlanmış gözlerim odağını şaşmış vaziyette öylece bir noktaya takılı kalmıştı ki Kemal dayının hole doğru seslendiğini işittim. Başımı çevirmeye korkarken heybetli beden holü geçti ve mutfağa giriş yaptı. Zeminin ayaklarım altından bir anlığına çekildiğini hissedince hemen yanı başımda duran Ali'nin omzuna tutundum. Sahiplenici bir hareketle kolunu belime sardı. Yanımdasın.
Kulaklarımdaki uğultu yerini Kemal dayının hasret dolu sesi alırken görüşüm de gitgide netleşti. Heybetli bedene sarılırken küçücük kalan Kemal dayının ''Oğlum,'' dediğini işittim. Konudan konuya atlayarak Kemal dayının dul olabileceği ihtimalini tartarken ''Yaşlanmışsın be dayım,'' cevabıyla taşlar eksikli de olsa yerlerine oturmaya başardı.
Ali gözlerimizi hizalamış vaziyette iyi olup olmadığımı kontrol ederken ''Birden kapıda görünce,'' diyerek beceriksizce zırvaladım. Bu sıcak sarılmadan anlaşılıyordu ki gelen sıradan bir polis değil, aksine aileden biriydi. Kemal dayı ile bir nebze olsun hasret giderdiklerine ikna olunca bakışlar bize yöneldi. Ali son kez bakışlarımı suratımın her bir köşesinde gezdirdikten sonra kollarını açmış onu bekleyen bedene sarıldı.
Kapının hemen yanındaki tabureye kendimi bıraktığımda sanki doksan yapım bir filmde şehre giden evin büyük oğlunun köye dönüşü üzerine yaşanan büyük kavuşmayı izliyormuş hissine kapıldım. Neyse ki büyük kavuşma umduğumdan kısa sürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzden Güzel
Spiritualİkişer üçer çıktığı basamaklar nihayet tükendiğinde göğsü küçük bir serçe gibi hızla inip yükseliyordu. Fakat tüm bunlara rağmen heyecanı ayaza meydan okuyan bir kardelenden farksızdı. Kahverengi ahşap kapıya uzandığı esnada kapıyı aralayıp ay gibi...