Bazı filmlerde talihsiz bir karakter olur. Daima bulunmaması gereken yerlerde bitiverir, yapmaması gereken şeyleri jet hızıyla yapar ve genellikle her şeyi eline yüzüne bulaştırmaktan gocunmaz. İşte, şu an içinde bulunduğum durumu en güzel böyle tarif edebilirdim.
Günler önce tamamen masumane bir amaçla gittiğim fakültede, tesadüfi bir şekilde pencere kenarında görmüştüm onu. O an biri çıkıp deseydi ki ''Birkaç gün sonra kendini bu adamın evinde bulacaksın. Ama şu an göründüğün gibi şık, bakımlı ve havalı bir halden ziyade ıslak köpek yavrusu gibi salonunda titreyerek oturacaksın.'' kahkahalarla gülerdim muhtemelen.
Peki şu an onun garip bakışlarının odağıyken ve odanın havası tamamen değişmiş, Ayşen Hanım ve Alçin'in kafasındaki soru işaretlerini bariz bir şekilde görürken kahkahalarla gülüyor muydum? Elbette ki hayır. Şu an, tam şu an yer yarılsa ve ben birkaç kat aşağı düşsem fena olmaz mı?
Standartların epey üzerinde olduğunu düşündüğüm boyu ve geniş omuzlarıyla salon kapısını kaplıyor ve hareketsiz duruyordu. Yanağındaki uykudan kalktığını belli eden yastık izinden ve alnına dökülen dağınık saçlarından bahsetmek bile istemiyordum. Kendi sağlığım için...
Sonunda bu anın bir rüya veyahut kamera şakası olmadığını idrak etmiş gibi başını salladı ve şaşkın bakışlarını üzerimden çekerek uykulu Ali'den ciddi fakat nazik Pencere Güzeli'ne evirildi.
''Hoş geldin,'' diye mırıldanırken daha çok burada ne işin var der gibiydi.
Uykulu sesi beni öyle derinden sarstı ki konuşma yetimi kaybettim bir an için. Dolayısıyla da ağzımda gevelediğim iki kelime işitilmedi muhtemelen.
''Siz tanışıyor musunuz?''
Salonun ortasında duran Alçin'in iri gözleri ikimiz arasında mekik dokuyordu. Yanlış bir şey söylemekten çekindiğimi hissettim. Sonuçta o benim adımı bile bilmezken bu soruya evet demem saçma olmaz mıydı?
Sağ olsun Pencere Güzeli beni büyük bir zahmetten kurtardı ve kardeşinin sorusunu cevapladı.
''Okulda karşılaşmıştık,'' derken bir yandan da saçlarını düzletmeye çalışıyordu. Gözünü seveyim yapma, öyle kalsın.
''Demek hukuk okuyorsun,'' Alçin'in yüzüne yayılan pis sırıtış nedense hiç hoşuma gitmedi. Vakit kaybetmeden yeniden yanıma otururken ''Hayır,'' dedim. ''Üniversite okumuyorum.''
''Öyleyse,'' devamını benim getirmemi ister gibi uzattı kelimeyi. ''Arkadaşımın tezi için gitmiştim.''
Alçin'in yüzümün her bir zerresinde dolaşan gözlerinden Ali ile aramda bir karşılaşmadan daha fazlası olup olmadığını çözmeye çalıştığı barizdi. Muhtemelen konuyu biraz daha genişletecek bir soru sormaya hazırlanırken ''Alçin biraz gelir misin?'' diye sordu Pencere Güzeli. Hevesinin kursağında kaldığını belli eden bir oflama eşliğinde abisinin arkasından salonu terk etti.
Onlar çıkınca berbat halimi düşünmemek için etrafı incelemeye başladım. Salon çok büyük değildi. Duvarlara eşlik eden avangart bir salon takımı ve büyük bir gümüşlük vardı. Biraz evvel dışarı baktığım pencere ise yine avangart model dantelli bir perde ile örtülmüştü.
''Anıttepe'de mi oturuyorsun?''
Ayşen Hanım'ın sorusuyla irkildim. Baş başa kaldığımızı fark etmemiştim.
''Evet,'' dedim hafifçe öksürmeden önce. Islak kıyafetlerimin ağırlığı tatlı bir nezlenin yolda olduğunu haber veriyordu. ''Buraya ne kadar uzaklıkta bilmiyorum fakat Gül Çıkmazı'nda oturuyoruz. Anneannem ve dedemle.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzden Güzel
Spiritualİkişer üçer çıktığı basamaklar nihayet tükendiğinde göğsü küçük bir serçe gibi hızla inip yükseliyordu. Fakat tüm bunlara rağmen heyecanı ayaza meydan okuyan bir kardelenden farksızdı. Kahverengi ahşap kapıya uzandığı esnada kapıyı aralayıp ay gibi...