Etrafımı çepeçevre saran hazanın aksine içimde bir ilkbaharı doğuracak kelimelerine gem vuran zil sesine söylenerek ayağa kalktım ve üzerimi çırptım. Ali eşofman altının cebinden çıkardığı telefonuna bakarken rahat konuşabilmesi için otoparka doğru yürümeye başladım.
Kiminle ne konuştuğunu deli gibi merak etsem de artık huy edindiğim kulak misafirliği işine kati suretle bir son verdim ve yerdeki Arnavut taşları izleyerek farkında olmadan arabanın dibine kadar geldim. Görüşmesi uzun sürmeyen kocam ise birkaç saniye içinde karşımda durdu ve az evvel kapattığımızı zannettiğim konuyu yeniden açarak ''Bu yola formalite diyerek çıktık biliyorum,'' dedi. ''Ama öyle ya da böyle evliyiz ve ben seni o kılıkta görünce kendime hakim olamadım,''
Sürekli olarak sağda solda gezinen bakışlarını bana çevirmesi için neredeyse yalvaracakken sözlerini sürdürdü. ''Seni kırdıysam,'' dediği esnada devam etmesine engel olarak ''Sorun yok,'' dedim anlayışlı olduğunu ümit ettiğim bir ses tonuyla.
Fakat saniyeler içinde anın büyüsüne kapılmış olan benliğim süratle silkelendi ve ''Tüm bunlar senin suçun!'' diye yükseldim ellerimi belime yerleştirip gözlerimi kısarken. ''En azından bir kişiye dahi bu evliliğin oyun olduğunu söyleseydin o Sibel Can kostümünü giyip davul çalmak zorunda kalmazdım!''
İçimden çıkan şirret kadın karşısında önce şaşırdı ardından temkinli bir biçimde kaşlarını çattı ve boğuk bir sesle ''Ne?'' dedikten sonra kahkahalara boğuldu. İnci gibi sıralanmış dişleri, başını geriye attığından belirginleşen adem elması ve işittiğim belki de en güzel şarkı olan kahkahası karşısında alık bir suratla kalakaldım. Tam kavgaya soyunmuşken beni etkisiz hale getirmen adil mi Ali?
Dümdüz bir ifadeyle öylece durduğumu fark ettiğinde ''Affedersin,'' dedi kesik kahkahalar arasından. ''Seni öyle hayal edince,'' O kadar hoşuna gittiyse düğünümüzde çalabilirim?
Sözlerinin devamını umursamadan kollarımı göğsümde kavuşturdum ve alıngan bir ifadeyle başımı çevirirken ''Ciddi bir şey konuşurken benimle dalga geçmen hoş değil,'' dedim, seni böyle izlemek sağ tarafıma felç indirecek demek yerine.
Parmaklarını gözlerine bastırıp hafifçe boğazını temizledi ve ''Haklısın,'' dedi ciddileşen bir ses tonuyla. ''Aslında dedem ve Aram evliliğimiz hakkında genişçe bilgiye sahipler,'' cümlesin üzerine dünya ani bir kararla dönmekten vazgeçmiş gibi hissettim. Gözlerimin önünde canlanan sahneye engel olamazken öylece durdum.
Süleyman Ağa'nın uzattığı eli öpüyorum. O da hoşnut bir ses tonuyla ''Ailemize hoş geldin gelinim,'' diyor. Ardından yavaşça kulağıma doğru eğilip ''Ali'nin elini sımsıkı tutasın, mevla sizi iki cihanda da ayırmasın.'' diye ekliyor.
Ali'nin kurduğu cümle üzerine bu sahneye hiçbir anlam veremezken buldum kendimi. Her ne kadar Ali'nin bu işten çıkarını henüz bilmesem de benim bir kaçış olarak gördüğüm bu evlilikten haberdar bir insanın sanki gerçek bir vuslatı kutlar gibi davranması aklımdaki soru işaretlerine her an bir yenisini eklemişti.
''Saat geç olmadan yola çıkalım istersen,'' dediğini işittiğimde kilometrelerce uzaklara dağılmış düşüncelerimi bir bir topladım ve ona döndüm. Parmakları alnındaki nemli tutamlarda gezinirken batmak üzre olan güneş bana son kıyağını yapıp güzel yüzüne güzellik kattı. İşte benim Pencere Güzel'im.
''Olur,'' dedim sadece. Süleyman Ağa'nın sözlerinden ona bahsederek bu mevzuyu daha da uzatmak istemedim. Hem kendisi de demişti, bu insanları bir daha görmeyecektim.
Dar sokakları bir bir geride bırakırken tren garına dönmemiz gereken kavşağı kaçırdığımızı fark ederek panikle ''Garı geçtik!'' dedim. Benim aksime buram buram rahatlık kokan Ali yüzüme bakma gereksinimi bile hissetmeden ''Trene binmeyeceğiz,'' diye yanıtladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzden Güzel
Spiritualİkişer üçer çıktığı basamaklar nihayet tükendiğinde göğsü küçük bir serçe gibi hızla inip yükseliyordu. Fakat tüm bunlara rağmen heyecanı ayaza meydan okuyan bir kardelenden farksızdı. Kahverengi ahşap kapıya uzandığı esnada kapıyı aralayıp ay gibi...