Nasıl her cuma günü “oh be tatil !” Diyorsak, her pazartesi günü de kurduğumuz tek cümle; “yine mi ?” Nidaları oluyordu. İşte bende şuan öyle bir anın içerisindeydim.
Bir insanın hayatı fotokopiyle çoğaltılmış gibi hep mi aynı olurdu ?
Sol omzundaki Şeytan uzun tırnaklarını törpülerken; “bence de artık hayatında az biraz ekşın, biraz aksiyon olsun !” Dedi.
Yani biraz ekşın fena olmazdı diye tam düşüncelere dalmış iken, bu seferde sağ omzumdaki Melek coşkulu bir sesle; “hayır hayır ! Bence en güzeli biraz aşk ve biraz da heyecan olsun” dedi, etrafındaki hayali kalpleri yakalamaya çalışırken.Bu da iyice anneme benzedi. Piyasa da Aşık olunacak adam kalmadı diyorum.Yok yok !
Hem ben zaten maratonsuz hayatıma biraz heyecan katmak için yemeğimi dışarıda yemiştim. Sol omzumdaki Şeytan kinayeli bir şekilde beni alkışladı. “Aferim kızıma...” Derken, Sağ omzumdaki Melek ise; “büyük başarı..” Diyerek gözlerini devirdi. “Siz ne anlarsınız be !” Diyerek, her ikisini birden düşüncelerimden kovdum. Hainler, destek olacaklarına bir de köstek oluyorlardı. Bu düşüncelerimi beynimin en ücra köşesine şimdilik gönderirken, mesai saatinin başlaması ile ajansa tekrar girdim. Güvenlikten sorumlu Murat abiye baş selamı verip hızla ilerlerken, asansör kapanmadan son anda yetişip kendime zar zor yer buldum.
Ajansın %90'nı kadın çalışanlardan
oluştuğu için şuan asansörün içi resmen parfüm bombası atılmış gibiydi. Kokudan boğulmamak adına fazla nefes almadan yukarı çıkana kadar asansördeki kadınları incelemeye başladım. Ajansda kıyafet sorumlusu ve tasarımcısı olarak
çalışıyordum ve maalesef ki burada çalışan çoğu kadınıda sevmezdim. Çünkü şuan ki olduğu gibi herkes birbirine sahte gülücükler atar, sonrasında ise arkalarından güzel iş çevirirlerdi. Büyük bir kısmı ya koltuk kapma sevdasında, ya da ajans mankeni olmak için çırpınan süs bebekleriydi. Asansör sonunda dördüncü katta durduğunda benimle beraber çoğu kişi indi. Hızlı adımlarla odama doğru yürürken, sekreterimi görünce gülümsedim. Kahküllü uzun
siyah saçlarıyla ve her zamanki gibi güler yüzüyle beni masasında karşılayan Ayşe, hiç olmazsa biraz gülümsememi sağlamıştı.“Hoşgeldiniz Gözde hanım.”
“Hoşbuldum Kahküllüm.”
Ayşe bu ajans da kesinlikle en sıcak kanlı ve dürüst olan nadir insanlardan biriydi. O yüzden Ayşe’ye ismi ile hitap etmektense ona çok yakıştırdığım kahküllerine hitaben
‘Kahküllüm’ derdim.Odama girip çantamı masanın üzerine atmak varken, cam kaplamalar yüzünden kibarlık yaparak özenle masamın kenarına
koydum. Şimdi gören olmayacaktı ki, çantayı Polat alemdar gibi 'çat !' Diye masaya atacaktım. Bu düşünceyi kafamdan anında silerken ceketimi çıkarıp sandalyenin üzerine özenle
astım. Tam masama yerleşiyordum ki, Ayşe açık olan kapıyı tıklattı.“Gözde hanım, gelebilir miyim?”
“Gel Kahküllüm, gel” diyerek gülümsedim.
İş yerinde resmi olsak da yalnız kaldığımızda kendim gibi olmayı seviyordum. Ayşe'ye de her ne kadar yalnız olduğumuzda bana 'hanım' deme desem de, kız doğuştan kibar
olduğu için bazen dememesi gereken yerde bile diyordu. Ben ise kibarlığı es geç tabiri caizse; 'saldım çayıra, mevlam kayıra' rahatlığındaydım. Hatta bir ara kendimi nasıl kaptırmışsam artık, kıza kanka bile demişliğim var. Elindeki sarı dosyayı bana doğru uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANSIN BÖYLESİ
أدب المراهقين🍀Tamamlandı Eğlenceli bir ailede büyüyen Karadenizli bir genç kadın, Gözde Gündoğdu. ~Bir yanı Melek misali olumlu.. ~Bir yanı Şeytan misali olumsuz.. Hayatı boyunca şans kelimesinin ne anlama geldiğini bilmeyen, tam şanslıyım dediği anda muhakkak...