níghtmαrє

2.5K 201 64
                                    

~~~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

~~~

O günden sonra bir hafta geçmişti. Bir hafta içinde ne Jungkook'u ne de arkadaşlarını okulda görmüştüm. Başlarına bir şey gelmiş olma ihtimali aklımı kurcalıyordu ancak yüz bulup arayamıyordum. Beni ne ilgilendirirdi ki artık? Ama endişeleniyordum işte. Jungkook'un nasıl olduğunu sormak için Taehyung'u aramıştım ama meşgule atıp, geri dönüş yapmamıştı. Jungkook'u arayacak yüzü de bulamıyordum ve bu çaresizliğin kaçıncı seviyesiydi bir fikrim yoktu.

Oflayarak geriye yaslandım. O günden sonra biraz daha iyi olduğumu söyleyebilirdim, suçluluk duygum biraz olsun azalmasa da en azından bir yük üstlenmiş gibi hissetmiyordum. Ancak bir kaç gündür içime oturmuş endişe duygusu, uykularıma bile el atar olmuştu. Uyku kavramı bende o kadar dengesizdi ki en ufak bir şeye takılsam bile etki ediyordu.

Yağmur yağdığını görmemle ayağa kalktım ve pencereyi açtım. Elimi uzatıp ıslanmasını izlerken, kendimi huzurlu hissetmiştim. Yağmuru seviyordum. Dünyanın üzerindeki, insanların içindeki tüm ateşi söndürmek ister gibi yağıyordu. Başarıyordu da, yağmur yağarken beş dakikalığına da olsa bir saatliğine de olsa dünya ve onunla birlikte insanlar da huzura kavuşuyordu. En azından benim açımdan böyleydi. Ancak her şeyin bir sonu olduğu gibi bununda vardı.

Demir eksikliği dolayısıyla kansız bedenim, kısa sürede buz gibi olduğundan camı kapatarak tekrar geniş koltuğa kendimi bıraktım. Bir süre sonra yarın olacağı aklıma gelen fizik sınavı ve çalışmamanın verdiği tuhaf vicdan azabı beni rahat koltuktan kaldırmıştı. Yerde sürünen adımlarımı odama yönlendirdim. Merdivenleri adımlarken çalan telefonumun sesi zar zor kulağıma ulaştığında adımlarımı hızlandırdım ve odama girdim. Yatağımın üzerindeki telefonu alarak arayan kişiye baktım. Bakmamla birlikte telefon kapanırken sinirle nefes verdim. Telefonumun kilidini açıp son aramalara girdiğimde, arayanın bir gizli numara olduğunu görmüştüm.

Telefonu kilitleyip tekrar yatağın üzerine bırakacakken, bir kez daha çalmasıyla ofladım. Cidden, bir de sırf eğlenmek için numara sallayıp arayan çocuklarla uğraşmak istemiyordum. Ama diğer yandan da arayanın bir grup çocuk olmama ihtimali merak duygumu körüklüyordu. Biraz çelişkinin ardından telefonu açacakken, tekrar kapanmasıyla sinirle ufak bir çığlık attım. Bu aralar sinirlerim fazla gerilmişti ve pek yerli tepkiler verebildiğimi söyleyemezdim. Gizli numara beklemeden tekrar aradığında bu sefer hızla açtım.

"Alo?" dediğimde bir cevap alamayıp, bir süre karşı tarafın kesik nefes alış verişlerini dinledim. "Kimsiniz?" diye sorduğumda artık nefes seslerini de duyamaz olmuştum. Konuşması için biraz daha bekledim. "Konuşacak mısınız?" Karşı taraftan iç çekiş sesini duymamla ofladım. "Konuşmayacaksan kapatıyorum?" Bu kadar uzatmam gereksizdi. Fakat sadece kim olduğunu merak etmiştim. Karşı taraftan yine ses gelmediğinde ekledim:

"Pekala, bir daha rahatsız etmezsen sevinirim." Telefonu kapattım ve yatağın üzerine koydum. Masaya geçip kitaplarımı açacakken telefonun tekrar çalmasıyla gün yüzüne çıkmak için fırsat kollayan sinirli yanım ortaya çıkıyordu. Telefonu elime aldığımla tekrar gizli numara olduğunu görmem beni daha da sinirlendirmişti. "Konuşmayacaksan neden arıyorsun?" Telefonu açtığımda söylediğim ilk şey bu olmuştu. Karşı taraftan yersiz bir kıkırtı duyduğumda arayanın bir kadın olduğunu anlamıştım. "Komik mi buluyorsun?" dememle bir de kahkaha atmıştı. Sabır dilenircesine derin bir nefes aldım. "Jennie..." Bu ses tonu, tanıdık değildi. "Kim Jennie." Adımı böyle tuhaf bir şekilde söylemesine istemeden kıkırdamıştım. Sinirli rolünü oynamam gerekiyordu değil mi? Ama ismimi söylerkenki ses tonu, genelde canım tavuk çektiğinde kullandığım ses tonuyla aynıydı ve bu beni güldürmüştü. "Komik mi buluyorsun?" Beni tekrar ettiğinde yüzümü sanki o görebilirmiş gibi eski ciddiyetine döndürdüm. "Kimsin?" Sorusunu duymazdan gelmeyi tercih etmiştim. "Kim olduğum inan önemli değil, önemli olan ne yapabileceğim." Kaşlarım çatılmıştı. "Ne demeye çalışıyorsun?" Karşı taraftan gelen o sinir bozucu kıkırtı tekrar kulaklarımı doldurduğunda sinirlenmiştim. Bu sinirin yanında biraz da ürktüğümü kendime itiraf etmekte zorlansam da, ürkmüştüm işte. Sinir bozucu olduğu kadar ürkütücüydü de. "Ne demeye çalıştığımı yakında anlayacaksın. Sadece bundan sonra attığın her adımı biraz daha dikkatli at, olur mu?" Kadının kızına bir şeyi tembih edermiş gibi çıkan sesiyle yüzümü buruşturdum. "Bak kimsin bilmiyorum, ama gizli numaradan arayan birinin söylediklerinden korkmuyorum anlıyor musun? Sadece bir daha arama ve rahatsız etme." Karşıdan bir kahkaha sesi duyulduğunda buruşturduğum yüzümü daha çok buruşturarak bir patatese benzemiş olmalıydım.

          "Zamanla korkacaksın ancak şimdilik iyi geceler Jennie Kim. Senin, benim olana dokunmuş olman başlıca bir suçken, sen bir de onu kırdın, paramparça ettin Jennie. Hazır vaktin varken huzurlu uykunda, tatlı rüyalarını gör. Çünkü ileride görebileceğin tek şey kabus olacak."

           Telefonun kapanma sesi kulaklarımı doldurmuştu.

~~~

Bu bölümü düzenlerken ne kadar boş diye düşünmeden edemedim ama neyse

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu bölümü düzenlerken ne kadar boş diye düşünmeden edemedim ama neyse

Revenge ⚘ taennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin