líαr

2.8K 209 68
                                    

~~~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

~~~

Taehyung beni eve bırakalı dört saat olmuştu. Koskoca dört saattir öylece yıldızları izliyordum. Jungkook, Taehyung'u arayıp beni eve bırakmasını istemişti. Durumların karışık olduğunu, bu yüzden Taehyung'un bırakacağını söylediğinde meraklansam da sessiz kalmıştım. İkisininde yüzlerine yerleşmiş yaralarla bağlantısı olduğunu düşünmüştüm. Başlarında bir bela varmış gibi duruyordu. Bunu Taehyung geldiğinde yaşadıkları bakışmadan anlamıştım. Sorgulamak istememiştim. Jungkook'a karşı mahçuptum hâlâ, ama üzerimden kalkan yükün verdiği rahatlama hissi iyi geliyordu. Ancak Jungkook'un kalp kırıklarının gözlerine yansıdığı o dakikalarda gözlerine bakmış olmam, kalbimde bir burukluk oluşmasına neden oluyordu. Bedenimi bir türlü suçluluk duygusundan arındıramıyor, sadece düşünmekle yetinebiliyordum. İstediğim tek şey Jungkook'un bu durumu en kısa sürede atlatmasıydı. Gözlerinde sönen ışıltının nedeni olmak boğazımın yanmasına, burnumun sızlamasına neden oluyordu. Bu Jungkook olduğu için değildi, hiç bir insanın canını bu denli yakmak istemezdim. Nitekim yakmıştım da. Oflayarak bakışlarımın odağını bir başka yıldıza çevirdim.

Lisa beni yüzlerce kez aramıştı ama açmamıştım. Beynimin anımsatıcıları ayarlanmış gibi ne zaman kafam dağılmaya başlasa bir yerden Jungkook diyen bir bildirim alıyordum. Kısa bir süre sonra göz kapaklarıma yüklenen ağırlık, günün yorgunluğuyla birleşmiş, beni uyumaya zorluyordu. İç çekerek içine yerleştiğim yatağımda bir sağa, bir sola dönerek uyumaya çalıştığım dakikaların ardından, alarmımı kurmadığım aklıma gelse de, göz kapaklarımın üzerindeki tonlarca yük kalkmama engel olmuştu.

Jungkook's Pov

Kafamı geriye yasladım ve derin bir nefes aldım. O gideli beş saat oluyordu. Beş saattir aklımdan çıkmayan gülüşüyle, uzun, kahverenginin en güzel tonuna sahip saçlarıyla, bedeni ne kadar zayıf olsa da tombul kalan yanaklarıyla, gülünce görünen diş etiyle, yüzünden düşürmediği masum ifadesiyle onu düşünüyordum. O... Kim Jennie. Bütün benliğimi bozuyordu. Soğuk duruşumu korumamla bilinmeme rağmen o etrafımdayken aşk böceğine dönüşüyordum. Jennie'ye hissettiklerimi daha önce tatmamıştım, bilmiyordum bu duyguyu. Aşk mıydı? Bu kadar güçlü müydü ona olan hislerim? Eğer aşksa bundan korkuyordum. Jennie'ye bu denli bağlanmış olmak beni korkutuyordu. Ondan vazgeçmem gerektiği düşüncesi ise... Tarifsiz bir acının içine sürüklüyordu kalbimi. Karanlık bir geminin içerisinde, fırtına altında savrulan dalgaların üzerinde hissediyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Nereye gideceğimi biliyor, nasıl yapacağımı bilemiyordum. Işığı bir türlü açamıyor, yolumu göremiyordum. İçinde bulunduğum geminin kontrolü bende değildi. Işığımı yakan kızı kaybetmiştim ve kontrolü ele alamıyordum. Tekrar derin bir iç çektim. Kafamı koltuk başlığına bir-iki kez vurdum. "Çıkar şu kızı artık aklından Jungkook."

Olanlar aklıma bir bir dolarken, boş bakışlarım pencerenin dışarısındaki ağaçlarda geziniyordu. Jennie'nin gelmesi, konuşmamız, bağırmaya başlamam, korkması, ağlaması, kendini açıklaması, sarılmamız ve öpüşmemiz. Daha önce onu milyon kez bile öpmüş olabilirdim. Her zaman öpüşlerime, dokunuşlarıma bir anlam yüklerdim zaten. Buna uğraşmasam bile karşımda Jennie olduğu sürece bunların hepsi anlamlı hale gelirdi. Ancak bugün farklıydı. Hiç böylesine korkak davranmamıştım. Dudaklarımızı ayırır ayırmaz yok olacağını sanmıştım.

Gözlerime dolan yaşları engellemeye çalıştım. "Hadi ama Jungkook bir kız için ağlayacaksın yani?" diyip histerik bir gülüş bıraktım. Ama yine biliyordum, Jennie'yi hiç bir zaman diğerleriyle aynı tutmamıştım. O benim için 'bir kız'dan fazlasıydı. Tahmin edemeyeceğim kadar fazlasıydı hemde.

Dayanamayarak telefonumu elime aldım ve parmaklarımı Taehyung yazısının üstüne götürüp, aradım. İkinci çalışta açtığında, Taehyung'un uykulu sesi kulaklarıma dolmuştu.  "Bir sorun mu var?" İç çektim. "Hayır, bir şey olduğu yok." dedim. Kapanan telefonun sesiyle suratımı buruşturdum. Gözlerimi devirerek tekrar numarasını tuşladım. Bu sefer biraz geç açmıştı. "Neden uyumama izin vermiyorsun?" dediğinde Gözlerimi tekrar devirdim. "Her zaman uyuyorsun zaten." karşıdan alaylı bir gülüş sesi geldi. "Kıçını kurtarırken de uyuyor muydum Kook?" Buna aldırmayarak aklımdaki soruyu sordum. "Şimdi ne yapıyordur?" Derin bir nefes sesi geldi karşı taraftan. Taehyung'a göre Jennie'ye olan hislerim saçmalıktı ve Jennie'nin beni bozduğunu düşünüyordu. Hislerimin saçmalık olmadığını biliyordum. Ancak Jennie'nin beni bozduğuyla ilgili bir şey söyleyemezdim. O konuda haklıydı.

"Jungkook on beş yaşındaki fanboylar gibi davranmayı keser misin? Bizimleyken Kook'sun ama konu Jennie olunca bir anda Kookie'ye dönüşüyorsun ve inan bana bu sinirlerimi zorluyor." Tekrar iç çektim. İç çekmeme karşı göz devirdiğini görmüş gibiydim. "Ne yapayım, aklımdan çıkmıyor. Uyumaya çalıştığımda, gözümü kapattığımda onu görüyorum. Siktiğimin ağacına baktığımda bile gözümün önünde o beliriyor Taehyung." Karşı taraftan gelen hışırtı sesleri, Taehyung'un yatakta doğrulduğunu düşündürmüştü. "Bak Kook, iyi dinle. Şu an ne yapıyor biliyor musun? Yumuşacık yatağında mışıl mışıl uyuyor. Bu olayı da atlattığı ve senden beklediği, ki bence yapman gereken, sert tepkiyi görmeyip sevgi sözcükleri alarak eve döndüğü için huzurlu. Eh, birini kullanıp sonra sırf ağladığım için o işten yırtsam ben de huzurlu olurum." Kaşlarımı çattım. "Öyle bir şey değil Taehyung. Onu görmedin, nasıl bak-" Sözümü kesmesine sinirlensem de belli etmedim. "Nasıl baktığını mı? Jungkook, kızın ne kadar iyi oyuncu olduğunu üç ay boyunca sana sergilediği bakışlardan anlaman gerekmez miydi?" Sakin kalmak için derin bir nefes aldım bu sefer. "Her neyse Tae, sonra konuşuruz." Telefonu suratına kapattım.

Belki de bütün bunlara verdiğim büyük anlamı ben yüklüyordum, o öpücüğe yaptığım gibi. Belki de Jennie mışıl mışıl uyurken ben burada kendi kendimi bu kadar üzüyordum? Ben durdursam biter miydi ki? Biterdi, bütün acı dinerdi. Her şey bende bitiyordu işte. Peki nasıl bırakacaktım, öyle karar verilince hemen bırakabiliyor muydu ki insan sevdiğini? Başta kabul etmese bu kadar yıkılmayacağımdan emindim. Onu uzaktan izlemeye dayanamayıp yanına gitmiştim, beni tanıdığından emin olsam da büründüğü umursamaz, tanımıyorum havası hoşuma gitmişti. İlk güzelliğine vurulmuştum, gün geçtikçe de kişiliğine, olduğu kişiye. Şimdi ise onu Jennie yapan her şeye aşıktım.

Ama Taehyung'un dedikleri aklımı kurcalıyordu. Ya ben Jennie'nin bana gösterdiği 'Jennie''yi sevmişsem? Ya gerçekten benimle oynamışsa? Bu düşünce sinirlenmeme sebep olmuştu. Kaşlarımı uzun süre çattığım için ağrıyan başımla oturduğum koltuktan kalktım. Hayır, Jennie iyi bir oyuncu olabilirdi belki ama bunları yapmazdı. Yapmış mıydı? Neden güvenemiyordum? Bir kez yalanını öğrendiğimden miydi bu? Bir yalan insanın güvenini zedelemeye yetiyor muydu yani?

İleride, yerdeki kırıkları gördüğümde bir süre duraksadım. Yüzündeki korkmuş ifade geldi aklıma, bakışları doldu beynimin her köşesine. Hiç de yalanmış gibi hissettirmiyordu. 'Seni seviyorum.' dediğimde şiddetlenen ağlayışı geldi aklıma. Bir şey dememişti. Ne diyebilirdi ki?

Buruk bir gülümsemeyle birlikte yatmak üzere merdivenleri çıktım.

~~~

Aklıma bölümü Anpanman dinleyerek yazdığım geldi cmşsöcld

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Aklıma bölümü Anpanman dinleyerek yazdığım geldi cmşsöcld

Revenge ⚘ taennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin