31: Partners İn Crime

1.3K 96 85
                                    

Bölüm bittikten sonra aşağı not bölümünü okursanızzz sevinirimm ;**

***

Vedalardan nefret ediyordum. Veda amaçlı yapılan törenlerden ise daha çok nefret ediyordum.

Siyahın kazandığını insanlara bakarak bir kez daha anlıyorum. Herkes siyaha bürünmüş. Lanet olsun ki ben de onlardan biriydim. Giydiğim siyah gömleğin üzerine kravat yerine askılık kullanmış olsam da boğazımı sıkıyorlarmış gibi hissediyordum.

Üzerinde Ricky'nin çerçeveletilmiş fotoğrafı bulunan tabutun karşısında sıraya geçmiş bir şekilde duruyordu. Tabuta bakıyordum ama ne hissedeceğimi bilemiyorum. Yarısı eksik mektubundan gereğinden fazla etkilenmiştim.

Haklı olduğunu düşünüyor olamazdım değil mi?

Bu his hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir yanım bu siktiğimin dünyasında beni yalnız bıraktığı için ondan nefret etmek istiyordu fakat diğer yanım ise bencil olduğumu, sadece kendimi düşündüğümü iddia ediyordu.

Bencillik mi yapıyordum? Tek istediğim Ricky'nin yanımda olmasıydı.

Yanımda duran Yoo Na'nın burnunu silmesiyle düşüncelerimden ayrıldım. Bir zamanlar bu kadar sulu göz bir kıza nasıl dayanmışım anlamıyordum.

Arkamda duranların Luhan ve Jongdae olduğunu biliyordum ama biri eksikti.

"Baekhyun nerede?"

"Hazırlanması bitmemiştir.." dedi, kulağıma doğru Jongdae.

İşte bu çok doğruydu. Baekhyun'un kısa sürede hazırlandığı görülmemiştir.

Kafamı çevirip bulunduğumuz ağaçlık alanda, bize doğru gelen siyah takımın üzerine fular takmış Baekhyuna baktım. Bu haline pek de şaşırmamıştım.

Diğer tarafıma geçip, "Burada olmayı hiç istemiyorum." diye somurttu.

"O yüzden mi bu kadar süslendin?"

Yoo Na'nın ağlamayı bırakıp Baekhyuna cevap vermesine de pek şaşırdığım söylenemezdi.

"Senin gibi sümüklü olmak yerine bakımlı olmak daha çekici geldi üzgünüm." diye cevap verdi Baek.

Yoo Na, sinirle kaşlarını çatarken Papaz'ın sesini duymamızla sessizleştik.

Papaz, İncil'den alıntılar yaparak konuşurken dinlemek yerine karşımda duran Ricky'nin fotoğrafına bakıyordum.

İnanılası gibi değildi. Şuan Ricky'nin cenazesinde olduğuma inanamıyordum. Tam onun gittiğini kabullenmek üzereyken onu hatırlatan bir şeyler görüyordum ve her şey başa sarıyordu.

Ne zaman alışacaktım? Daha doğrusu, alışabilir miydim? Yokluğu, derin bir boşluktan düşüyormuş gibi hissetmeme neden oluyordu. Hayatımın büyük bir bölümünü kapsıyordu. Ve şimdi, O olmayacaktı.

Hayır, hayır bu korkunçtu. Lanet olsun korkuyordum.

Ancak Papaz'ın bana seslendiğini duyunca dudaklarımı, derisini dişlerimle soymaktan kanattığımı farkettim.

Tabutun yanına doğru yürüdükten sonra tabutun üstünden Ricky'nin fotoğrafının bulunduğu çerçeveyi elime aldım ve sızlayan gözlerimle bardaki koltuğunda oturmuş, gülümseyen Ricky'e baktım.

"Belki de..." Derin bir nefes aldım. "Bu, onun hakkındaki gerçek hislerimi söylemem için ilk ve son şansım olabilir. Yüzüne karşı söylemek yerine... O-onu kaybettikten sonra söyleyecek kadar aptalım. B-ben hiçbir zaman ona seni seviyorum diyemedim. Sevildiğini biliyordur, değil mi? Bilmesi lazımdı. Ya da iyiki varsın diyebilirdim, var olmaktan vazgeçmezdi. Belki de beni hiç bırakma deseydim beni bırakmazdı?"  Yaş olduğuna inanamadığım gözlerimi sildikten sonra titrek bir nefes verdim. "Ben...Ondan nefret ediyorum. Yine beni yendiği için ondan nefret ediyorum. Evet, ona kızamıyorum. Çünkü gözümün önünde kalp nakli beklerken gün geçtikçe daha da güçsüzleşmesine tahammül edemeyeceğimi biliyorum. O da biliyordu." İnsanların, neden bahsettiğimi bilmedikleri yüz ifadelerinden anlaşılıyordu. Umursamadan omuzlarımı dikleştirip karşıya baktım. "Ve gitmeden yaptı yapacağını, babalık. Evet, Ricky Morgan yine kazandı. Tahminlerime göre de şimdi bir yerlerde, elinde içi kırmızı şarap ile dolu kadehini yudumlarken bizi izleyip gülüyordur."

Say My Name/ KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin