14: Go Away Yoo Na

2.3K 173 61
                                    

Perdenin aralığından süzülen güneş ışıklarının yüzüme vurarak, rahatsız etmesiyle ister istemez uyunmak zorunda kalmıştım. Her sabah yatağımın, geniş odamdaki tek ama duvar boyunca uzanan camın önünde olmasının dezavantajlarına uğruyordum. Yataktan ağır hareketlerle kalkar kalkmaz perdeyi çektim ve kendimi ışıksız ortamın keyfine bıraktım.

Boy aynadan, kolsuz tişört giydiğim için sergilenme modunda olan dövmelerimle kaplı vücudumda ve dağınık saçlarımda göz gezdirirken dün yaşadıklarım kesitler halinde beynimde canlanıyordu.

Kai, Yoo Na, intikam, oyun, itiraf, Kai, Kai...

O lanet okulda karşılaştığımızdan beri hayatımın onun etrafında dönüyordu sanki. Ve buna izin veriyordum.

Her ne kadar Baekhyunun intikam teklifini kabul etsem de ayrıca kendi intikamımı da kendim almalıydım. Hala ne yapacağım konusunda ilham bekliyordum. Kainin bir hareketiyle ilhama boğulabileceğimi bildiğim için sadece olacakları uzaktan izlemeye çalışacaktım. Olayların merkezinde olduğum halde uzaktan izlemeyi düşünecek kadar aptaldım tabi.

Aynaya bakarak düşünmeyi bıraktım ve banyoya doğru ilerledim. 

Yüzümü kurulayıp siyah pantolonumun üzerine beyaz bir tişört geçirdikten sonra saçlarımı düzene soktum. Yatağın üstündeki telefonu ve anahtarımı da aldıktan sonra saate aldırmadan, kafa dinleyebildiğim nadir yerlerden olan bara gitmek için merdivenleri indim.

Annemin arkadaşlarıyla kahvaltıya gittiğini bildiğim için, kahvaltı yapan kızlara gülümseyip evden çıktım.

Ben böyleydim. Ailemin yanında farklı, dışarıda farklı bir kişiliğe bürünüyordum. Kişilik sorunum falan yoktu. Sadece... Aileme en içten yüzümü göstermeye çalışıyordum. Onar dışında kimsenin görmediği yüzümü..

Arabaya biner binmez radyoyu açtım ve kendimi Ailee'nin  sesinin huzuruna bıraktım.

----

Ricky'nin üzerinde WESTSIDE yazan barın önüne gelince sırıttım ve arabayı durdurup radyoyu kapattıktan sonra arabadan indim. Başta B&W olan barın ismini, üstün ikna çabalarımla WESTSIDE yapmıştık. İkna etme çabalarıma ödül almalıydım cidden.

Erken saatlerde bile içecek kadar depresyonda olanlar dışında bar sakindi. Barın içinde ilerledikçe keskinleşen içki kokusu burnumu yakmaya başlarken kendimi Ricky'nin ofisine attım. 

"Oo cool Kyung! Seni buralarda görür müydük? Hemde bu saatte!"

Kapıdan içeri girer girmez Rickynin dün gece yine içkiyi kaçırdığını belli eden sesi, odayı doldurmuştu. Dönen, koltuk tipi sandalyesinde yayılmış, ayaklarını masanın üzerine uzatmıştı ve omzuna düşen saçları, at kuyruğu yaptığı için dağılmıştı.

Karşısındaki koltuklardan birine oturup, ayaklarımı ortadaki küçük masaya uzattım. 

"Biliyorsun babalık, kafamı dinlediğim tek yer senin mekanın." Sırıttım. "Hadi sen buna sevinirken, bende biraz takılayım buralarda."

Yüzünü sırıtışı kaplarken, "Kafanla takılmana bak, izin veriyorum" dedi ve elindeki yarısından çoğu boş Jack Daniels'i kaldırdı.

Karşılık olarak göz devirip, "İznine ihtiyacım yok" dedim ve sırıtışı devraldım. 

"Çakma Ricky Martin!"

Dil çıkararak hızla kapıyı kapattım. Kapıya herhangi bir eşya sesiyle, tahmin ettiğim şeyi yaptığını anladım, sırıttım. 

Rickynin annesi Amerikalı, babası ise Koreli olduğu için bara gelen 'olgun' müşterileri tavlamak adına Ricky Martinin akrabası olduğunu söyleyip hep dalga geçiyordum. Tabi Ricky buna ne kadar kızsa da onu kızdırmak eğlenceliydi işte.

Say My Name/ KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin