5: Never Fall In Love With Me

3.4K 234 114
                                    


Kendimi alkışlamalıydım,  Evet, evet bunu kesinlikle yapmalıyım. Benim gibi biri bu kadar uzun süre -ki bu Baekhyunun evinden hala varamadığımız yere kadar oluyor- birini duymamazlıktan gelemezdi. Yani, hadi ama ben umursamaz biri olabilirim amma ve lakin konuşmamak bana göre değildi. Yada ben öyle sanıyordum. Belki de az konuşup her dediğiyle de kafamı allak bullak eden birini duymamazlıktan gelmeye çalışmak bana göre değildi.

Evet, işte bu! Kainin olayı kesinlikle buydu, az konuşup öz olmak. Her dediği şeyde bir anlam olmak zorundamıydı?  En beceremediğim şey. Sanırım bu serseri ile daha yakın olacaksam,  bunları düşünmem gerekecekti.  Yakında dediklerini kodlayıp,  şifreyi falanda bulurum.

AH! Ne saçmaladım az önce ben? Kai denen serseri ile daha da yakınlaşmak mı, Tanrı korusun!

Benimle gelmesine izin verdiğim an eve gitmekten vazgeçmiştim. Görürsem dahi evimde ne yapacaktı ki?

Ya da asıl soru şu olmalı;

Neden benimle gelmek istedi?

Neden bana işkence yapmak istememiş?

Neden partiye gelmek için ısrar etmiş?

Neden benim öptüğüm bir kızı öptü?

-Hah! Lanet olsun, asıl soru mu demiştim ben? Kaiyi gördüğümden bu yana kafamda 2763724 soru dolaştığını nasıl unuturum!

Sonuç olarak; neyse unutun gitsin. Buraya da bir ton sonuç yazacağımı biliyorum. En iyisi Kai'den kurtulana kadar şu soru başlıklarından uzak durmak. Ki bu da kısa sürecek, sürmeli...

'Tamam benimle gelebilirsin.' diye nefret ettiğim kelimeler listesinin -ki bu listenin başında 'Varım' kelimesi var.- yanına yaptığım, nefret ettiğim cümleler listesinde ilk sıraya giren cümleyi, söyledikten sonra eve gitme fikrimi reddetmem saniyemi bile almamıştı.  Kainin yavaş yavaş hayatımı ele geçirdiği gerçeğini görmezden gelmeye çalışmak istiyordum ama, onunla konuştuklarımın listelerimde; ilk sırada yer alması buna izin vermiyordu.

Sonunda iç sesimle koyu sohbeti bırakıp, yürürken göz ucuyla ona baktım. Elleri hala ceplerindeydi ve sizcede yürürken bile fazla havalı olması normaldi değil mi? Ah bir de arada parmaklarını şu, kestanenin en güzel tonuna sahip olan saçlarının arasından geçiriyordu. O saçlara her ne kadar dokunmak istesem de, bu isteğimi her defasında bastırmak için büyük çaba sarfettiğimden kendimi buna değmez diye teselli ediyordum. Hadi ama o saçlara dokunmak her şeye değebilir.! Yanlış olmasın, sadece yumuşak dolgun kestane saçlar tutam tutam parlarken tam da dokunulası.  'Yani Kai'ye özel değil, o saça sahip tüm saçlar dokunmak için yaratılmış.'

(B/A: Asena bile senin kadar kıvırmadı helal Kyöngsö)

İç sesimin kendini kandırmasını yeterince dinledikten sonra, hala Kaiye baktığımı ve -ne kadar uzun süre baktıysam artık- onunda bana baktığını farketmem uzun sürmemişti. Hemen kafamı çevirmem gerekiyordu değil mi? Peki, neden işe yaramıyordu.? Ah! Biri dirseğinden tutuyorsa tabi ki olmaz aptal Kyungsoo! Bu biri özellikle Kai ise, imkansız ötesi imkansız bir şey olurdu. "Ne yapmaya çalıştığını sorabilir miyim yürüyen colt?" Anlamamış bakışlarla bana bakınca bilmiş edasıyla gülümsedim.

"Hiç Supernatural izlemedin mi? Ah, kime diyorsam dünyadan haberin yok senin.."  Dediklerimle kaşları çatılınca,  fırsattan istifade geri çekilip cevaplarımla onu ikinci sinirlendirişim olduğunu farkettim.

(B/A: Yannız ben o dizide hala 2. Sezondayım, Dean çok yakışıklı ;__;)

İlkinde başıma neler geldiğini düşündüm ve dedim ki; "Colt bir silah, ama karşısına geçen her şeyi öldürenlerden.  Tabi sen bilmezsin şimdi, dizi senin gibi kendini bir şey sanan doğaüstü varlıklarla kaynıyor da biraz, ondan. İşte demek istediğim, her an beni vuracak bir silah havasında olduğun için-"

Say My Name/ KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin